Halil Cibran
Lübnanlı felsefe yazarı, romancı, şair, ressam… Halil Cibran’ı “herkes” bilir, çünkü sözleri internetteki sosyal mecralarda en çok paylaşılan birkaç isimden biridir. Ama Halil Cibran’ı kimse “bilmez”, çünkü o en çok okunan değil, kulaktan dolma, yalan yanlış bilgilerle, en çok yağmalanan yazarlardan biri olmuştur. 60’lı yılların hippileri kendilerine Halil Cibran’ın kitablarını rehber edinmiştir mesela; onun kendine has yorumu, mistik üslûbu, dinsiz-Allahsız mistisizm arayışındaki ruhlarını bir nebze tatmin etmiştir. Ama 2000’lerin sosyal medya yazarları, onun eserlerinden seçilmiş cümlelerle, aşk, sevgi, mistisizm, sahte ulvî pozlar, basit duyarlılıklar çığırını açmış, “Elif Gibi Sevmek”, “Vav Gibi Ölmek”, “Hemze Gibi Kıvranmak” gibi milyonlarca satan kitabların önü alınamaz olmuştur. Bu tür kitabların bir gömlek iyisini Elif Şafak gibi yazarlar kaleme aldığı için, “bu işte bir para var” durumuna gelinmiştir. Oysa Halil Cibran, yoksulluk içinde Amerika’da ölmüş bir garib yolcudur sadece; bugünün sahte “mistik” kalemşörleriyle uzaktan-yakından alâkası yoktur.
Her şeyden önce, ıstırablı bir ruhtur Cibran. 1883 yılında Lübnan’da doğmuştur. Hristiyan bir ailenin çocuğudur. 8 yaşında annesi ve kardeşleri ile birlikte Amerika’ya, Boston’a göç ederler. Lakin çocukluğunun geçtiği Lübnan’a eğitimi için geri döner. 1898-1901 yılları arasında el-Hikmet Medresesi’nde öğrenim görür. 19 yaşında ülkesi Lübnan’dan ikinci kez ayrılır ve bir daha geri dönemez.
Aile kökleri hakkında şöyle bir bilgi de vardır: Yavuz Sultan Selim zamanında (1514) Konya, Karaman, Ankara, Kayseri bölgelerinde yaşayan Milan, Berazan, Karakeçi, Cibran, Hasenan, Sipkan, Hahderan, Celali aşiretleri; Viranşehir, Varto, Muş, Hınıs, Eleşkirt, Patnos, Ağrı, Erciş ve Van yörelerine yerleştirilmiştir. Adı geçen Cibran aşireti, belki de Halil Cibran’ın aile kökeni olabilir.
İlk kitabı "Asi Ruhlar", 1908’de New York’ta yayınlanır. Henüz 25 yaşındadır. Eseri gençler için tehlikeli bulunur ve Maronite kilisesi tarafından yasaklanır. Halil Cibran da aforoz edilir.
1902-1908 yıllarında Amerika’da resim yaparak geçimini sağlar. 1908’de Paris’e giderek Güzel Sanatlar Akademisi’ne yazılır. Üç yıl süre ile Auguste Rodin’den ders alır. Sergiler açar, şiirli bir üslubla yazdığı kitablarını yayınlamaya devam eder.
Kaleme aldığı Ermiş-Nebi (Prophet) isimli eseri, 1923 yılında yayınlandığında, öyle çok satar ki, İncil’den sonra en çok okunan kitab ilan edilir Amerika’da. Bundan böyle Halil Cibran ismi kulaktan kulağa yayılmaya başlar.
“Ermiş” isimli eserinin bu kadar ilgi görmesinin sebebi nedir? Bu eserin başkahramanı Mustafa isimli bir ermiştir. Yaşadığı şehirden ayrılmak üzereyken halkı ondan erdiği hakikati anlatmasını ister. İşte eser bu diyaloglardan oluşur. Bu diyaloglarda hırs, yalan, aşk, dostluk, iyilik, kötülük, düşünce, suç ve ceza, evlilik, çocuk gibi pek çok konuda sorulan sorulara cevab verir Ermiş. Eserden:
- “Ne kadar sık yelken açtınız rüyalarımda. Ve şimdi uyanıklığımda geldiniz, daha derin rüyamda.”
- “Kim ayırabilir imanını eylemlerinden yahut inancını meşgalesinden? Kim ‘Bu Allah’a ait ve şu bana; bu ruhuma ait ve şu diğeri bedenime.’ diyerek önüne saatlerini serebilir?.. Gündelik hayatınız mabediniz ve dininizdir…”
Üslubuna ve muhtevasına bakarak, Halil Cibran’ın Ermiş’ini, rahatlıkla Niçe’nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt”üne benzetebiliriz. Ondan etkilendiği çok açıktır. Muhteva olarak olmasa bile, şekil bakımından.
Halil Cibran, “hakikat”in peşinde olduğunu söyler, memleketi Lübnan’ın “çok dinli” sosyal yapısının da tesiriyle, hem İslâm’ın, hem Hristiyanlığın tesiri vardır üzerinde. Hakikati bazen Hazret-i İsa’nın dilinden, bazen İslâm Peygamberi’nin dilinden ifade ettiğini söyler. Şöyle diyecektir: “Göğsümün bir tarafında İsa, diğer tarafında M……. oturur.” Bu sebeble de, “ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamamıştır”. Nazi Almanyasında eserleri toplatılıp yakılmıştır. Hristiyanların ona kızgınlığının ana sebebi, Allah Resûlü’nü, diğer Hristiyanların aksine Peygamber olarak benimsemesidir. Kilisenin ruhban sınıfını tenkid etmiştir. Milliyetçi bir Arabtır, Arab Birliği’ni savunur fakat, bu faşizan bir savunuş değildir. “Ey Kavmim” isimli şiiri onun bu yönünü açığa çıkarır:
Ey kavmim...
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin.
Ölülerine dönüp de bakmazsın.
Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvın.
Ama arkana baktığın için taş kesileceksin.
Ve sen kendine bile ağlamayacaksın.
Komşun aç yatarken sen tok olmaktan hayâ etmezsin.
Musa önünde Kızıldeniz'i açsa o denizden geçemezsin.
Tanrıya inanır ama firavunlara taparsın.
Ey kavmim...
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin.
Eserlerinden bazıları şunlardır: Kırık Kanatlar - Broken Wings (1912), Deli - The Madman (1918), Haberci - Forerunner (1920), Kum ve Köpük - Sand and Foam (1926), İnsanoğlu İsa - Jesus, the Son of Man (1928), Dünya Tanrıları - The Earth Gods (1931), Avare - The Wanderer (1932), Ermişin Bahçesi - The Garden of the Prophet (1933).
İstemesine rağmen parasızlık nedeniyle ülkesi Lübnan’a dönememiş. 1931 yılında, 48 yaşında yalnızlık ve yoksulluk içinde New York’ta ölmüştür. Vasiyeti üzerine arkadaşları ve ailesinin gayreti ile doğduğu yer olan Beyrut’un Beşeri köyüne gömülmüştür. Son söz onun:
Ve diyorum ki: Hayat gerçekten karanlıktır istek olmadıkça
Ve tüm istekler kördür irfan olmadıkça
Ve tüm irfan boşunadır, bir işin meşgalen olmadıkça
Ve tüm uğraşlar boşunadır aşk olmadıkça
Eğer aşk ile çalışırsanız bağlanırsınız birbirinize ve Tanrıya.
Aşk ile çalışmak nedir mi diyorsunuz?
Kumaşı yüreğinizden çekilmiş iplikle dokumaktır; sevgiliniz giyecekmiş gibi!
Baran Dergisi 453. Sayı