Gazzeli süvarinin şaha kaldırdığı kır at da, bu bakımdan, şartların Türkiye’yi davet edildiği siyasettir; Yahudi, bugüne kadar elde ettiği maddî kazanımların tamamını, bâtıl da olsa dinine dayanarak elde etmiş ve dininden uzaklaşan Batılı devletleri adeta bir seyis gibi kendisine hizmet etmek üzere terbiye etmiştir.

Geçtiğimiz Cuma günü, Gazze’de yapılan Büyük Dönüş Yürüyüşü ile alâkalı olarak yayınlanan bir fotoğraf düştü ajanslara. Görüntülerde, akıncı ruhlu bir delikanlı, şahlandırdığı kır atının üzerinde, elinde taşıdığı sırmalarla işlenmiş Türk bayrağıyla, Yahudi askerlerine karşı nümayiş yapıyordu...

Gazzeli bir gencin fevrî çıkışı olarak da değerlendirilebilecek olan bu fotoğraf karesine hadi biraz daha yakından bakalım. Bu karede: Müslümanlar, İslâm’a Muhatab yeni bir anlayış etrafında bir araya gelemedikleri ve bu sebeble de dağıldıkları için, ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa’yı çıfıt Yahudiye kaptırmış olmamızın ıstırabı var; yumrukları içinde sıktıkları taş parçalarından başka onlara yardım edecek kimse olmadığının şuurunda oldukları hâlde yarım asırdır Yahudiye ve ona hizmet eden süper güçlere boyun eğmeden açlık, yokluk, ölüm, kan ve göz yaşı bahasına direnen bir millet var;

Anadolu’da düşen ve yeniden Anadolu’da yükselmesi beklenen sancak var; küfür karşısındaki son İslâm ordusunu temsil eden milletin artık alâmet-i farikası, at var; Gazzeli akıncı delikanlının, elindeki taşıdığı bayrakla, büyük bir millete, tarihî misyonunu hatırlatmak suretiyle bir de daveti var.

***

24 Haziran tarihinde gerçekleşecek olan seçimlerle beraber Türkiye Cumhuriyeti’nin idare şekli de resmen değişecek ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi olacak... Geçtiğimiz hafta kapağımızdan, bu değişimle beraber “Her Çeşidiyle Kemalizm Tarihin Çöplüğüne” demiştik. Kemalizm mutlaka layık olduğu kubura gidecek gitmesine de, yeni idare sisteminin ruh ve keyfiyetini hangi dünya görüşü dolduracak? Kafatasçı bir dünya görüşünün, bizi, bırak Anadolu’dan dışarı adım atmaya, Anadolu’nun içinde bile parçalanmaya götüreceği muhakkak değil mi? Dünya çapındaki Yahudi servet sahiplerinin elinde Türkiye’yi bilmem kaç sefer satın alacak kadar birikim varken, kapitalist bir dünya görüşünün, bizi, ancak pazar tezgâhına koyacağından şüphe var mı? Sosyalizm desen, “ilmî sosyalizm” diye kendisini tarif eden Marksizm ne ki, baştan sona pozitivist ve materyalist bir anlayışın mahsulü olan “gayr-ı ilmî” Sosyalizm ne olsun? Ki Rusya ve Çin’de, bu görüş adına ve Komünizm adı altında ne şeniyetler işlendiğini ve hala da işleniyor olduğunu görmemek için hakikaten kör olmak lazım…

Ülkemiz için geriye kala kala İslâm ve O’na muhatab anlayış Büyük Doğu-İbda dünya görüşünden doğan Anadoluculuk kalıyor ki, Büyük Doğu-İbda fikrinin vatanı ve bu fikrin ulaştığı her yer Anadolu olmak kaydıyla.

İşte, ne zaman delikanlının elinde taşıdığı sancak yeniden resmen Gazze’de dalgalanır ve bu fikir o toprakları da hasrına alacak şekilde genişleyerek bütün bir bölgeyi Anadolu kılarsa, biz işte ancak o zaman bir ve birlik olmuşuz demektir. Zaten o saatten sonra da Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “Ortadoğu’da İsrail diye bir devlete yer yoktur.” sözündeki muradı, kuvveden fiile çıkacağından, İsrail denen bu habis toplumun devletiyle beraber yok olma hızı Müslümanları bile şaşırtacaktır.

***

Yahudi hadi aynaya bakmıyor, peki üzerine bütün beşerî keyfiyetlerden arınarak, hayvandan aşağı düştüğü hâliyle kurşun ve bomba yağdırdığı Filistinli Müslümanların yüzüne de mi bir kez olsun bakmıyor? Kibir... Ah yok mu o kibir... “Büyüklenmek ve kibir”, kendisini haşa Allah’a eş koşan kâfirlerin hâllerini tanımlamak için kullanılan kelimelerden. Yahudi’nin taşıdığı iman nurundan nasibsiz kalb, olsa olsa küfür safına seçilmiştir.

Seçilmiş hakiki bir millet görmek isteyen, evlad ve iyalini daha eline geçmeden, peşin peşin Allah yoluna kurban adayan Filistinlilerdir. İşte bu anlayıştır ki; şeref, haysiyet ve hakiki üstünlüğün yegâne kaynağı da budur.

***

Bayrak kelimesi sancak, alem mânâsına da gelen kelime. Bayrak kelimesinin eşanlamlılarından biri olan alem kelimesiyse iz, işaret anlamlarına gelmekle beraber etimolojik olarak alâmet kelimesinin kökü oluyor. Yani, tariften de anlaşılacağı üzere Gazzeli akıncının elinde Yahudiye doğru sallanan bayrak; hatırası hâlen canlı ve yeniden gerçekleşmesi arzu edilen hayalin işareti. Hafıza, alâmet ve hayal. Bu üç kelimenin meydana getirdiği kümenin etrafında ne kadar çok konuşmamız gereken şey var değil mi? Hatırayı tarih olarak ele alsak ve bayrağımızın bugün o topraklarda neden resmen değil de bir ukde hâlinde dalgalandığının muhasebesini yapsak; bunun adına “tarih muhasebesi” diyorlar. Alâmet için de aslı olmasa bile gölgesi itibariyle varlığını muhafaza eden desek; bu da senelerdir bizi madde ve mânâ köklerimizinden koparmak için tüm yapılanların beyhude bir çabadan öte bir anlamı olmadığının delili değil midir? Ve hayal... Hayal, tedaisi hayâl ve hayyâl kelimeleri itibariyle Gazzeli süvarinin üzerine bindiği at...

Daha dün diyebileceğimiz bir vakitte, bu toprakların hükümdarı, halife, değil askerini yalnız askerinin urbasını yollayarak bile gidemediği yerde adaletinin gölgesini hissettirendi. Aşk ve vecd çığırı zevken idrak edilecekler mesabesinde olduğundan dile gelmez, böyle bir çığır da bugünün kaba zihinlerine izah edilemez.

***

Siyasetin kelime anlamlarından biri de at yetiştirme sanatıdır. At yetiştirme sanatı anlamına gelen diğer bir kelime ise “hayyal”dir ki, feraset ve fikir kazandıran gibi anlamlara gelir. Ki zaten hayyal kelimesinin tedailerinden olan “hayyale” kelimesi de fikir sahibleri anlamına gelmektedir.

Gazzeli süvarinin şaha kaldırdığı kır at da, bu bakımdan, şartların Türkiye’yi davet edildiği siyasettir; Yahudi, bugüne kadar elde ettiği maddî kazanımların tamamını, bâtıl da olsa dinine dayanarak elde etmiş ve dininden uzaklaşan Batılı devletleri adeta bir seyis gibi kendisine hizmet etmek üzere terbiye etmiştir. Şaha kalkmış bu kır at, fikir planında, Türkiye’yi, kendi dininin siyasetini güden bir devlet hâline gelmeye ve bunun aksiyonu peşinde koşmaya davet eden elçi mesabesindedir. Milletimiz, böylesi büyük bir aksiyonun altından kalkacak ferasete sahib olduğunu defalarca kez cümle âleme göstermiştir.

***

Bakın bir fotoğraf karesi neler tedai ettirdi; oysa ki biz şuurunda olsak da olmasak da buna benzer yüzlerce, binlerce ve milyonlarca benzer kare, bize bir misyon biçiyor ve ona layık olmaya davet ediyor. 24 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’de yeni bir idare sistemine geçilecek ve artık iktidarda olanın muktedir olamamasının bahanesi de kalmamış olacak.

Bütün bir İslâm Âlemi ve hattâ çok daha geniş bir perspektiften bakıldığında dünya, bizi böylesi bir aşk ve heyecanla davet ederken, seçimlerden sonra Türkiye’nin bu davete içerideki tüm meselelerini hâl ve fasl etmiş bir şekilde icabet etmesi şarttır.

***.

Allah, o fotoğraf karesinde Gazzeli akıncının ümitlerini kayırsın.

Baran Dergisi 597. Sayı, 21 Haziran 2018