Yapımcılığını Haşim Akten’in, Amerikalı yönetmen Joel Leang’ın da yönetmenliğini yaptığı bir aksiyon filmi “Bendeyar”. “İnanıyorsan en güçlü sensin” sloganıyla dikkat çeken film, çeşitli vesilelerle bir araya gelen bir grub Müslümanın, bilge bir Müslüman olan Akçakoca’dan öğrendikleri TELEPATİ ile düşmanlarına (Amerikan Gizli Servisi) karşı verdikleri mücadeleyi anlatıyor. Basında “Müslüman Süper Kahraman” şeklinde haber olan filmin, aynı zamanda senaristi olan Haşim Akten, 25 yıldır, Gözyaşı Geceleri adı altında tiyatrovarî gösteriler düzenleyen, bu gösterilerle tanınan birisi.
Oyuncu Ümit Olcay’ın karakterize ettiği “Bendeyar”, film boyunca dünyayı “karıştırmaya” yönelik eylemlerde bulunan yabancı ve Amerikalı ajanlara karşı mücadele ediyor. Filmin konusu kısaca şöyle:
- “Devlet adına çeşitli operasyonlara katılan Afşin, en son aldığı görevde Amerikan hükümetinin sabrını taşırmış ve hakkında çıkarılan iftiralarla tutuklanmıştır. Afşin hapisteyken, karısı Leyla kendisini kurtarmak için çabalamış, ancak Amerikan ajanları tarafından öldürülmüştür. Karısının öldürüldüğünü cezaevinde öğrenen Afşin, intikam yeminleri ettiği sırada, kendisi gibi Amerikalıların iftiralarıyla cezaevine attırılan Akçakoca ile tanışır. İslâm için mücadele eden bilge kişiliğiyle Akçakoca, telepati gibi güçlere de sahibtir. Akçakoca, Afşin’i intikam mücadelesinden geri döndürüp çağın başlayacak yeni savaşında yetiştirdiği talebelerinin başına lider olarak geçirmeyi planlar. Bendeyar’a öldürmeyi değil diriltmeyi öğretmek için mücadele eder ve onun Bendeyar olması için elinden geleni yapar. Cezaevinden çıktıktan sonra da Amerikalılarla mücadele eden Akçakoca ve Afşin, bu mücadelelerini öldürerek değil telepatik yetenekleriyle sürdürürler.”
Aslına bakılırsa, bu film, “Telepati” ile ilgisi sebebiyle dikkatimizi çekti. Fakat ilgisinin ne noktada olduğunu, gösterime girmediği için bilemiyoruz. Az çok tahminlerimizi (şimdilik) kendimize saklayarak, filmi henüz izlemediğimiz için Haşim Akten’in basına verdiği röportajlardan bazı bölümleri “yorumsuz” olarak vermekle iktifâ ediyoruz:
- “Gençlere ulaşmak için yola çıktı bu karakterimiz. Gençlerin özeneceği bir tip. Bendeyar genel bir ifade. Allah'ın kölesi anlamında kullanıyoruz. Bütün gençlerin buna özenmesini istiyoruz. Gençlere ulaşmak istiyoruz. Çünkü toplumların geleceğini gençler oluşturuyor. Saçı, sakalı ağarmış bir Akçakoca’ya gençler özenmez. Aksiyon bir filmde bu gibi gençlere özenebilirler. O yüzden böyle bir olgu üzerinde senaryoyu bina ettik. En büyük kahramanlardan olan üstad Bediüzzaman'ın dediği gibi "Yüce Allah'a inanan bütün dünyaya meydan okuyabilir." Kahramanlık duygusunu bu noktaya getirebilmek için, hedefimizde gençler var ve bunun için böyle bir karakter oluşturduk.”
- “Amerikan sineması ile yarışmak çok zor bir iddia. Ama onlar da kahramanlığın gerçekliği konusunda bizimle yarışamazlar. Onların kahramanları hep sahte. Bizim kahramanlarımız hep gerçek. Amerikalıların Süperman de dahil olmak üzere her şeyi sahte. Uçup, kaçan bir tip. Ama müminin feraseti, basireti, imânından ve Allah'tan aldığı bir güç var. Bunlar gerçek güçler. Bizim kahramanlarımız gerçek kahramanlar. Tarih bunlarla dolu. Kahramanlar, gaziler, dervişler, alperenler, evliyalar, bunların hepsi gerçek. Bu filmde telepatiyi işliyoruz; mesela Amerikalılar ve Ruslar telepati ile ilgili çok fazla çalışma yapmış. Beyin savaşı ile ilgili. Müslümanlarda bu güç fazlasıyla zaten mevcut. Ama bugün Müslümanlar dinlerini yaşamadıkları için bu gücü kaybettiler. Biz bu filmde “yaşadığınız zaman bu güce ulaşırsınız” mesajını veriyoruz. 100 yıl öncesinde yığınlarla böyle güçlere sahib insanlar vardı. Ama bizim kahramanlarımız onlar gibi kullanmamışlar.”
- “Hz Ömer sesleniyordu "Ey Sare dağa çekil". Sare çekiliyordu. Bir sahabî işkencelerle öldürülmek üzereyken, Allah'tan selâmının Efendimiz’e (SAV) ulaşmasını istiyordu. “Selâmün aleyküm” diyor, Efendimiz mecliste ve “Aleyküm Selâm” diye cevab veriyordu. Bunlar Asr-ı Saadette yaşanan birebir olaylar. Yoksa yeni yaşanmış, sonradan çıkmış şeyler değil.”
- “Benim hayâlime göre, Bediüzzaman başka bir Bediüzzaman. Ben ilkokuldayken, zihnimde belinde silahı ile gezen bir Bediüzzaman vardı. Şimdi Bediüzzaman'ı başka anlatıyorlar. Benim ilk okuduğum kitabta böyle şeyler vardı. Ne kahraman demiştim. Etkilemişti beni.”
- “Meselâ; Hazreti Peygambere hakaret eden siteler var. Akçakoca yine hakaret etmişler deyince, Hazreti Mevlana’nın Mesnevi’sini açıyor aksiyoncu talebelerine, sitelerini çökertin ve yazın; “köpeklerin havlaması aya zarar vermez”… Ancak bu kadar sertliğin içerisinde kahramanlarımız öldürmüyor, sadece etkisiz hâle getiriyor. “My Name Is Khan” adlı bir film izledim. Mükemmel ve herkesin izlemesi gereken bir film. Bir Müslüman’ı ancak bu kadar güzel tarif edebilirler. Ama en sonunda ne yapıyorlar? “ABD Başkanına bize böyle yapmayın, biz terörist değiliz ki” deniliyor. Biz böyle söylemiyoruz; “Ne olur kabul edin biz terörist değiliz”in yerine, “bu bardaktaki çaydır, ister kabul edersiniz isterseniz de etmezsiniz.” Tercih onlara ait. Zaten gençler bu üslubtan hoşlanıyor. Yâni gençler Ömer Baba’dan değil, Polat’tan hoşlanıyor.”
- “Tabiî ki tasavvuf bizim çok zengin bir hazinemizdir. Ama biz bunu tasavvufî bir nitelikten çok çağın ulaştığı Telepati ilmi olarak aldık. Tasavvufun zenginliğinden de istifade ettik açıkçası…”
- “Amerikalı bir yönetmenle çalışmaya başladığımda yönetmen, “benden hem Amerikan tarzı aksiyon filmi istiyorsun hem de konuları itibarı ile Türk filmi gibi çekmemi istiyorsun. Hangisi? Bir tercih yapmalısın” dedi. Ben de macera bakımından Amerikan filmi gibi olsun dedim. O nedenle bazı bölümler atıldı.”
- “Çekimler Bolu Gölcük’te 36 ayrı mekânda yapıldı. 5 hafta sürdü. Film bir yana, herkes görselliğe hayran kalacak.”
- “Bizim insanımız, şekil bakımından bakıldığında, ayrıymış gibi gözüküyor. Ama oturup konuştuğunda böyle bir şeyin olmadığını görüyorsun. Bu filmde herkesin aynı duyguyu paylaşacağını düşünüyorum. Çünkü zulme ve zalime karşı bir film yapıyoruz. Kime sorarsanız sorun Allah’ı seviyor. İslâm düşmanları haricinde herkesin seveceğine ve beğeneceğine inanıyoruz.”
- “Amerikalı yönetmenimiz ve çok usta bir görüntü yönetmenimiz vardı. Işıkçılarımız mükemmeldi. Bunu filmde göreceksiniz. Tabiî ki estetik kaygısını güttük. Hattâ şöyle diyebilirim: Estetik kaygısı için en az 400 bin TL harcamışızdır. Eğer bu kaygıyı taşımasaydık, bu para bize kalacaktı, başka yerlere kullanacaktık. Hele hele maddî imkânsızlıklarla film çeken bizler için bu para çok büyük para. Gerçekten estetiğe çok değer verdik.”
Film 14 Ekim’de gösterime girecek.
KAYNAK:
Habertürk Gazetesi, 9 Eylül 2011
www.sinefesto.com (20 Eylül 2011)