“Kurtarıcı Fikir; İbda” Mimarı’na 15 yıldır yapılan ve hali hazırda tüm şiddetiyle sürdürülen Telegram işkencesi gölgesinde bir yazı. Her şeyden haberi olan (!) MİT’in bundan habersiz olduğu düşünülemeyeceğine göre birinci dereceden mesul. Ve yine çok uluslu güçlerin başta İslâma ve onun mümessili Müslümanlara dönük başlattığı 28 Şubat İmha sürecinde içeri alınan Salih Mirzabeyoğlu halen içeride tutulduğuna göre “bağımsız ve özgür” bir iktidardan, yargıdan, istihbarattan ve devletten bahsetmek imkânsız. Teşbihlerimiz, tenbihlerimiz, tenkidlerimiz ve takdirlerimiz hep bu minval üzere ve bütün bunlar unutulmadan değerlendirilmeli, hesaba katılmalı ve muhakemesi yapılmalı.
Batı Ölüm Odasında!.. Çöküyor!. Bu yüzden hırçınlaşıyor, çirkinleşiyor. Gücünü kaybettiğinden dilini çıkarıyor, mahalle karısı gibi dedikodu ederek mesele çözmeye kalkışıyor. İçte ve dışta devşirdiği ihanet şebekelerinin birbir yıkıldığını gördükçe tedirginliği artıyor ve çıldırıyor. Sadece Batı’mı? Asla! Bilhassa İsrail ve gizli açık tüm Yahudi örgütleri ve lobilerini müthiş bir telaş sarmış durumda. Türkiye ellerinden kayıp gidiyor. Gezi olayları ile bir araya getirdiği, buluşturduğu farklı kulvarlarda Milletin ümüğünü sıkan işbirlikçileri ile bir şey elde edemeyeceğini anlayan Batı, Ortadoğu ülkelerinde her daim yaptığı veçhile –en iğrenç terör olaylarına- başvurup bunu içteki çeşitli organizasyonların üzerine maledip ülkeyi kaosa sürükleme hesabında. 2010’dan itibaren sivil uzantıları ile bunu yapmayı denediler ancak iktidarın bir nevi nimetini fark etmiş Müslümanlar bunu yemeyince bu defa içteki ılıman İslâmcı kimseleri ve malum cemaati devreye soktular. Başta Todays Zaman olmak üzere bu kesim, İslâm düşmanlarının bile atmaya cesaret etmediği başlıklarla Türkiye başbakanına, Mit’e saldırdı.
Ancak iktidarın cevabı buna hem sert oldu hem de iktidar için bu “uyarıcı” bir etki yapıp son on yıldır Müslümanlar lehine bir iş yaptırmayan, iktidarın elini kolunu bağlayan gücün aslında kime ve ne şekilde hizmet ettiğini fark ettiler. 2010’da itibaren Müslümanlar lehine kararlar hızlıca alınmaya başlandı ve Batı şaşkınlık içerisinde olan biteni seyretmek zorunda kaldı. İçteki malum cemaatin ve kuyrukçularının başını çektiği güruh ile kendine liberal süsü vermiş güya vatanperver ve hakşinas kesim “hep yarına erteleyen” telkinler ile İslami uygulamaların önüne geçmeye çalıştılar ama olmadı. Hakan Fidan meselesi de dikkat edin yine aynı döneme denk gelen bir hadise… Mesele dikkatli okunmalı…
 
İsrail Hakan Fidanın Kellesini Niçin İstiyor?
Oslo görüşmelerini hatırlarsınız. Bazı MİT yetkilileri ile PKK yöneticileri arasında Norveç’in başkenti Oslo’da yapılan gizli görüşmelerdir. Görüşmeler MİT adına Hakan Fidan, Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, KCK adına Mustafa Karasu, PKK adına Sabri Ok, Kongra-gel Başkan Yardımcısı Zübeyir Aydar ve koordinatör ülke temsilcileri katılmışlardır. Yüzyıldır Kürtlere yapılmadık zulmü bırakmayan Kemalist maskeli Batı ve Yahudi güdümlü rejimin pisliğini temizlemek için karşılıklı konuşmalar gerçekleştirildi. Görüşmelerin ses kayıtlarının Haziran 2011’de basına sızdırılmasının ardından gündeme gelen ve devlet yetkililerince doğrulanan görüşmeler kamuoyunda büyük tartışmaya sebebiyet vermişti. 2012 yılı Şubat ayı içerisinde “Cemaatin organize ettiği bir iç operasyon neticesinde, Başbakan rahatsızlığı sebebiyle geçirdiği ameliyat sonrası hastanede iken özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’i KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağırması büyük bir siyasi krize yol açmıştı Başbakan Tayyip Erdoğan, Fidan’ı kendisinin özel olarak görevlendirdiğini ve gerekirse PKK ile yeniden görüşmeler yapılabileceğini ifade etmişti. Gerilen iplerin koptuğu an işte bu olaydır. Dönemin Zaman gazetesi haber yorumları ve köşe yazıları bu operasyonun medya-fikir ayağını teşkil ederek bugünkü İsrail’in ortaya koyduğu görüşü birebir tekrar ediyordu.
Hakan Fidan 26 Mayıs 2010’da MİT Müsteşarlığına atandığında İsrail’in Haaretz gazetesinde, Amir Oren imzalı bir yazı İsrail’in hoşnutsuzluğunu ifade etti. Yazıya göre İsrail güvenlik çevreleri Gazze’ye Yardım Operasyonu’nu Erdoğan ve Davudoğlu ile birlikte MİT’in 42 yaşındaki yeni başkanı Hakan Fidan’ın planladığını düşünüyordu. Ayrıca Fidan Türkiye’nin İran ile ilişkilerinin güçlendirilmesinde merkezi bir rol oynuyordu. İsrailliler Fidan’ın MİT’in sivil unsurları üzerinde Erdoğan’ın kontrolünü artıracağını düşünüyordu.
Fidan’ın açıkça “istenmeyen adam” ilan edilmesi İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın  1 Ağustos 2010 günü İşçi Partisi toplantısında söyledikleriyle oldu:  “Türkiye dost bir ülke ve stratejik bir müttefik. Fakat son haftalarda İran destekçisi bir adam Türkiye Mossad’ının başına atandı. Onların elinde önemli miktarda sırrımız var. Son iki aydaki izlenimimiz, bu sırları İran’a açabilecekleri şeklinde. Bu da çok rahatsız edici.(…)MİT'in başında bu ismin olması bölgesel güvenliğimiz bakımından çok büyük risktir”  diyerek MİT Başkanı Hakan Fidan'ı hedef gösteren Yahudi aslında MİT arşivindeki İsrail ve ABD'nin kirli çamaşırlarının telaşına düşmüş.
Geçenlerde birçok Mason derneğinin binlerce üyesinin çarşafa çarşaf yayınlanarak deşifre edilmesi haberi bu telaşın sebebini daha iyi anlaşılır kılar sanırım.
Mossad Madara Oldu – Yahudi Çıldırdı
Yahudi medyasından Wall Street Journal’daki Hakan Fidan analizi ve Washington Post yazarı David Ignatius’un "Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan, İsrail’in 10 İranlı ajanını İran’a bildirdi" iddiası ve ardından  ABD merkezli Jewish Press sitesinin yazarı Yori Yanover tehdidi hadisenin artık nerelere evrilebileceğinin işaretini vermiş durumda.
İçeride ki, KOÇ’lar, Doğan’lar ve Gülen’ler sıkışınca iş artık Okyanus ötesine kaldı. MOSSAD’ın İran gibi bir ülkeden ajan devşirmekte zorluğunu hesaba katın ve üstüne, son dönemde iyice artan İsrail karşıtlığının varacağı noktayı koyun ve Türkiye’nin 10 İsrail ajanını İran’a teslim etiğinde yahudinin kuyruk acısını anlayın. İşte o kuyruk acısını damarında hissedenlerden biri; Jewish Press sitesinin yazarı Yori Yanover “Türk-Amerikan ilişkileri iyi şekilde ilerlemeye devam etti. Başbakan Tayyip Erdoğan, Başkan Barack Obama’nın en güvendiği isimlerden biriydi. İstihbaratı politikadan ayırmak uzun zamandır mevcut olan bir Amerikan yaklaşımıdır. Dostlarımızı uzakta, düşmanlarımızı yakında tutuyoruz. Küresel düşündüğünüz zaman bunun bir anlamı oluyor. İsrail istihbaratı İranlı ajanlarını Türkiye üzerinden yönetmiş. Muhtemelen Türk istihbarat teşkilatı İsrail’in İranlılarla buluşmasını izliyordu. Amerikalılar burada suçlanması gerekenin, 50 yıllık işbirliğinden sonra Türklerin onu düşman bir güce satacağını düşünemeyen MOSSAD olduğunu söylüyor. Buradan MOSSAD’ın da naif olabileceği görülüyor. Bir sabah otomobilinde özel bir sürpriz görmeyi hak eden biri varsa o Türk istihbarat şefi Fidan’dır."
Bu tehdit aslına birçok faili meçhul suikastların, yüzlerce kişinin ölümüyle son bulan silahlı kışkırtmaların, Aselsan Cinayetleri ve ülkemizin en iyi Fizikçilerinin bulunduğu uçağın düşürülmesinin, darbe adı altın yürütülen Anadolu insanını sindirme ve yok etme operasyonlarının da ipucunu vermekte. Yahudi cıfıt aslında farkında olmadan MOSSAD’ı hem madara ediyor hem de ihbar.
Mesele Suriye ve Çin!
ABD içine dönmüş durumda, çalışanlarının maaşını veremiyor, ekonomik krizle uğraşıyor. Dışarı gönderdiği askerler Irak'ta, Afrika’da, Afganistan’da ortada kalırsa şaşırmayın. Çoluk çocuğun maskarası ve tükürük hokkası olurlar başka bir şey değil. Hoş bu durum uzakta değil. Ama hala büyük devlet refleksi ile hareket ediyor. Eskilerin alışkanlığını sürdürmek istiyor. Ama Suriye mevzuunda bile görüldü ki, ABD’nin eli eskisi kadar kuvvetli değil. Şimdi de kalkmış Türkiye’nin Çin ile girdiği Savunma Sanayi anlaşmasına. Türkiye Uzun menzilli füze savunma sistemi ihalesinde Çin Halk Cumhuriyeti'nden CPMIEC firması ile anlaşmış. Bu anlaşma NATO’ya aykırıymış. “Alın NATO’nuzu başınıza çalın” diyen yok ama. Biz diyelim.
Ve ABD’den bir başka taş koyma girişimi. ABD deyişimize bakmayın Yahudi her daim bu işin önünde arkasında, fitnenin başı o. Bu taş koyma haberi ayniyle şu; Pakistan'a helikopter satmak için ABD ve Türkiye çekişti. Washington 'Atak helikopterinin motoru Amerikan. Lisans vermezsek ihraç edemezsiniz" dedi.
Şimdi bunun Hakan Fidan meselesi ile ilgisi ne? Çok açık ve net! Türkiye üzerine çok geniş operasyon ağı kuruluyor ve karalama yapılıyor. Gaye Türkiye’yi kaybetmeden yeniden eski istikametine oturtmak. Bu sebeble iktidarın bazı uygulamalarına ses çıkarılmıyor. Ancak İsrail etrafında Suriye üzerinden başlayan İslamcı Örgütlerin artması İsrail’in uykularının kaçmasına sebep oluyor. Hele ki El-Nusra Akıncılarının adım adım ilerleyişi İsrailli yetkilileri hop oturup hop kaldırıyor. Ve bunun müsebbibi olarak hem iktidarı hem de Hakan Fidan'ı görüyor. Sırf bu sebebten ABD Başkanı Obama hükümeti üzerine baskı kuruluyor ve İran ile yakınlaşılıyor. Ruhani liderliğindeki İran'la ticari işbirliği yapabileceğini ve 75 milyar dolar gibi İran petrolüne gelir sağlayabileceğini söylüyor. Oysa İran ambargosunu koyan da, uygulanmasını isteyen de kendileri idi. Güya İsrail ve İran her an kavga edecekmiş görüntüsü içerisinde ortamı geriyor. Sinsi bir oyun ve kuşatma ile Türkiye’nin etrafındaki çember daraltılıyor.
  

Baran Dergisi 354. Sayı