Hatırlatma: Arş horozu… Baş kısmı arş-ı âlâda, ayakları yerin yedi kat altında, kanatları ise doğu ve batıyı kuşatıyor… Ayaklar, baş ve kanatlar çerçevesinden bakıldığında, ince bir bakışla beş köşeli bir yıldız (tedaisi, Kayan Yıldız Sırrı!) veyahut da “adam kadmon” (tedaisi, İnsan-ı Kâmil). Kaba bir bakışla ise artı veya haç; yâni Hıristiyanlığın simgesi olarak da kabul edilen, fakat çok eski çağlara ait olduğu düşünülen ve hassaten paganların kullandığı bir sembol olan, yani birbirini dik kesen iki çizgiden ibaret bir şekil… Ezoterik kültürlerin merkezî sembollerinden olan gamalı haç, kadüse ve ankh hatırda… Birbirini dik kesen iki çizgi, kabaca artı (+) şeklindedir. Artı, “toplama” mânâsı üzerinden cem-topluluğa, dolayısıyla da muktedirlik makamı veya alanına işaret ediyor olabilir… Haç üzerinde cezalandırma (çarmıha gerilme) yöntemini de yine bu muktedirlik makamı ile ilişkilendirmek mümkün gözükmektedir.
Not: Arş, Arapçada taht ve koltuk anlamlarına gelen bir kelimedir... Allah’ın tahtı anlamında özel bir isim olarak da kullanılan Arş-ı Âlâ kavramı, göğün en yüksek tabakası, ikinci bir anlam olarak da Allah katı anlamına gelir… Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk, Felek-i Atlâs, Felek-i Azâm… Arş’tan evvelki Sidre-i Müntehâ geçilmeden Allah’ın cemâli... Arapça olan bu kelime “alâ” takısı ile “istilâ”, “ilâ” takısı ile “nihayete erme”… Arş, Allah’ın yarattığı en büyük varlıktır. Mecazî anlamda, ilahî hükümranlık tahtı demektir. Yedi kat göklerin ve Kürsi’nin üstünde olup madde âleminin sonu maddesizlik âleminin başlangıcıdır.
Not: Adam Kadmon, İbrani tradisyonundaki sembolik bir addır. Bu ad, İbrani tradisyonunda iki anlamda kullanılmaktadır: 1) Aden Cenneti’nde meydana getirilen Âdem’i ifade eder. 2) Okültizm’de, Tasavvuf’ta, Mistisizm’de, Teozofi’de, kimi Doğu dinlerinde ve çeşitli tradisyonlarda İnsan-ı Kamil, Cheun-jen, Purusha gibi çeşitli adlarla sözü edilen, belirli bir ruhî tekâmül hedefine varmış mükemmel insanı, ideal insanı ya da müteâl insanı ifade eder. Adam Kadmon, kabalistlere göre, soyut anlamıyla, insanın spiritüel gelişim sonunda ulaşabileceği en mükemmel, en bilge hâlidir. Kabala, Yahudilerin yazılı olarak konulmuş ilahî yasaları yanında ağızdan ağza geçen dinî buyrukları, İbranî felsefesinin ve söylence yazılarının toplamı. Tarihleri kesin bilinmez; en eskisi evrenin yaratılışı ile ilgilidir. Bu yapıt Yahudilerin ta menşeinden itibaren halkın dini dolayısıyla Zebur’un gizli (batınî) bir yorumunu yapmaktadır. Buna göre insan, Adam Kadmon düzeyine otuziki aşamalık bir sürecin sonunda varır ve o zaman yüce ya da kutsal âleme dâhil olur. Bu mükemmel insandan Taoizm’de Cheun-Jen, Hint’te Purusha, Tasavvufta ise İnsan-ı Kâmil adıyla söz edilir.
Tahrif edilmiş İncillerde İsâ Mesih’in ölümünün gerçekleştiği idam şekli olarak sunulan çarmıh, “dört çivi” anlamında Farsça bir terkib (çehar mıh / dört mıh veya çivi) olup, biri dikey diğeri yatay iki ağacın oluşturduğu haç şeklindeki darağacını ifade etmektedir. Çarmıha germe cezası, Antikçağ uluslarından Asurlular, Persler, Kartaca Fenikelileri, Mısırlılar, Yunanlılar ve sonraki dönemde Romalılar tarafından yaygın şekilde uygulanan bir cezalandırma/idam biçimidir. Bu iş için önceleri sadece bir kazık kullanılıyor, mahkûm buna bağlanıp ölüme terk ediliyordu. Grekler ve Romalılar bu usulü değiştirerek suçlu köleleri, esirleri, yabancıları, aşağı sınıftan kimseleri ve iğrenç suç işleyenleri cezalandırmak için çarmıh yaptılar. Bu tür cezalandırmada infaz yerinde bulunan kazığa bir tahta eklenerek çarmıh tamamlanmış oluyordu. Suçlu tahtaya bağlanıyor, bazen kolları iki yana açılarak çarmıhın iki kanadına çivileniyordu. Romalılarda çarmıha germe cezası onur kırıcı bir idam şekli kabul edildiği için, devlete isyan edenlerin dışında Roma vatandaşına uygulanmıyordu. Bu idam şekli genellikle suçlu kırbaçlandıktan sonra idam mahalline kadar tahtasını taşımaya zorlanırdı.
Roma İmparatoru Constantin’in iktidarında çarmıha germe cezası kaldırılmıştır. Bilinen cezalandırma yöntemine Lâtince’den türetilen “crucifix”, çarmıhtaki ölümü anlatan figürlere ise “haç” anlamına “croix” terimleri kullanılmıştır.
Haç sözcüğü (İng. Cross, Fra. Croix, Alm. Kreutz, Latince. Crux) muhtemelen ilk kez Afrika’da, Kartaca’da kullanılmıştır.
İngilizce lûgatta Cross: Haç. Çapraz. Dert. Karşılaşmak. Çarpı. Hıristiyanlığın simgesi. Çaprazlaştırmak. Haç işareti yapmak. Kesişmek. Çapraz cizgiler çizmek. Üst üste atmak. Haç, put, çarmıh, ıstavroz. Hile. Melez. Dörtyol ağzı. Çapraz işaret. Artı işareti. Çile, cefa.
Haç, Tanrı ile yerküre arasında uyum ve ahengi simgeleyip dört ana yönü (yer, gök, uzay, zaman) işaret eden figüründeki zenginliği ile temel motif teşkil eder. Dikey kolları Ekvator planına göre Kutuplara, yatay kollar gece-gündüz eşitliğe ve gündönümüne işaret ederken kollarının kesim noktası “merkez”i simgelemektedir. Geleneksel Hıristiyan haçı hayat ağacı, gök ile yerin birleşen noktası, Tanrı’nın mührü (Latin Haçı) gibi zengin simgeleri yanında sözde İsâ Aleyhisselâm’ın çarmıhta can vermesi trajedisini de yüklenmiş bir işlev görür. Haç kimya biliminde dikey kolu ile enerji, aktif ve eril birimi sembolize ederken, yatay koluyla durağan ve dişil birimleri simgelemektedir.
Eski Mısırlılarda Nil’in anahtarı olarak kabul edilen kulplu haç (ankh), hayat veren yoğunluğu ve bereketi temsil eder. Bu haç Hıristiyanlıkta, aynı zamanda katedrallere mimarî ilham kaynağı oluşturan bir anlatımdır. Ortaçağ kiliselerinde haç, en asal formlardan birini teşkil ederken zaman, uzay, gök ve yeri simgelemektedir.
Not: Yazının ilerleyen bölümlerinde arş horozu ile ilişkili olduğunu düşündüğümüz kadüse, ankh ve haç sembolleri, birer müstakil mevzu olarak ele alınacaktır.
Not: İsâ Aleyhisselâm zamanında kullanılan çarmıhlar, (T) Tau haçlarıydı. Bu haçtaki yatay tahtaya “Patibulum” denilirdi. Suçlu işte bu Patibulum’a bağlanır ya da çivilenirdi.
Bedene, Arapça lûgatte “kurbanlık deve” mânâsınadır.
Kurban kesme, Âdem Aleyhisselâm’dan günümüze ve dahi kıyamete kadar devam edecek ilâhî/dinî bir uygulamadır. Kıyamete kadar bâki kalacak din, İslâm’dır ve İslâm da tüm insanlığa iki büyük bayram sunmuştur: Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı!
Kurban Bayramı’nda kurban olarak hayvan kesilmesinin arka planında, İbrahim Aleyhisselâm’ın gördüğü bir rüya çerçevesinde oğlu İshak (bazı rivayetlerde ise İsmail) Aleyhisselâmı boğazlama teşebbüsü neticesinde, Allah’ın bir rahmeti olarak sunulan Koç’un kurban edilmesi vardır. İnsan bedeni hayvanîdir. İnsanı insan yapan ise, hayvanî olan bedene üflenen İlâhî nefes/ruhtur. “Kurbanlık deve”nin “kurbanlık nefs” olarak belirmesinin derin dinî hikâyesi bu çerçevededir. İnsan bedeninin değil de, hayvanî olan beden yerine bizatihî hayvanın kurban edilmesi, bunun da, insanda nefsin kurban edilmesi ile örtüştürülmesi vs.
Yukarıdaki anlatıma niçin yer verdik sorusuna cevab olarak deriz ki, her müşahhasın mücerrede sarkan bir yanı vardır. Nerede müşahhasa, nerede mücerrede bakılacağını bilmek gerekiyor. Aksi takdirde sıkıntı kaçınılmazdır. Batı dünyasında “nefs” diye bir kavramın olmaması, Ortaçağ enkizisyon kültürünün doğmasına sebebiyet vermiştir. Yani ruhun aziz tutulması adına bedene, kadına, tabiata, maddeye vs. zulüm yapma çığırı açılmıştır. Ondan önce Roma’da ise bunun tam tersi olmuştur. Kaba güç üst başlığı altında bedenî olan her ne varsa aziz tutulmuş, ruhî olan ise kıymetten düşürülmüştür. Rönesans- Yeniden Doğuş hamlesi bu iki durumdan, Roma ve Ortaçağ karanlığının sembolü olan Kilisenin uygulamalarından ders çıkarmanın yolunu tercih etmiş ve tıpkı eski Yunan’da olduğu gibi, ruh ve beden arasında nisbeten bir denge kurma arayışına girmiştir. Lâkin o gün bugündür aradığı dengeyi henüz tutturabilmiş veya bulabilmiş değildir. Bugünkü manzara ortada.
Ezoterik kültürlerde ve birçok medeniyette kendisini gösteren çarmıha germe cezası, Arş horozu üzerinden bir tür cezalandırma yöntemi olarak düşünülmüş olabileceğini düşünmek için yeteri kadar sebeb vardır. Çünkü Arş horozu sembol dilinde muktedirlik alanına işaret etmekle birlikte, zahirî form itibariyle de artı veya haç şeklindedir. Mücerredin müşahhasa, müşahhasın ise mücerrede doğru evrilme ihtimali üzerinden bir değerlendirme yapmak icab ettiğinde, aşağıda söyleneceklerin hiç de saçma tarafı olmadığı görülür.
Eski ezoterik kültürlerden beslenen günümüz muktedirleri, özelikle de Allah düşmanlığını esas alan ve “yeryüzü ilahı” olmak isteyen Şeytanın dölü Deccal ve taifesinin elinde Telegram, temelde insan aklını bulandırmaya yönelik tahrib gücü çok yüksek ve gizli bir silah olarak kullanılmaktadır. Kıyamet silahı!.. Telegram?..
Not: “Beyin kontrolü” mânâsı özelinde kavramlaştırılan Telegram, her şeyden evvel bizzat İBDA Mimarı tarafından dünya literatürüne kazandırılmıştır. İBDA yayınlarından yayımlanan Telegram isimli bir eserin de sahibi olan Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, yine bizzat kendisine dışarıdan ve cihaz marifetiyle tatbik edilen bir uygulamayı, yani Telegramı gündeme taşımakla aslında 21. yüzyılın en büyük istihbaratını da topyekûn dünyaya sunmuş olmaktadır. Bu mânâda, bütün bir insanlık âleminin kendisine bir teşekkür borcu olduğunu söylemek gerekiyor. Allah kendisinden ebeden razı olsun ve tez elden Büyük Doğu idealinin müşahhas zemini olan Başyücelik Devleti’ne kavuşması için tüm maddî ve manevî imkânları emrine amade kılsın, amin!
“Beyin kontrol(ü): 854: Çarmıh.”
“Muhazza: Birbirini tahrik edip bir işe kandırmak: 854.”
“Tenatüc: Neticelenme. Birbirine netice vermek: 854.”
Not: Çarmıh deyince ilk akla gelen hain Yuda’nın hıyanetine uğrayan İsâ Aleyhisselâm’dır. İsâ Aleyhisselâm’ı çarmıha gerdirmek isteyen, daha doğrusu İsâ Aleyhisselâm’ı gammazlayan hain Yuda’nın bizzat kendisinin çarmıha gerdirildiği, İsâ Aleyhisselâm’ın ise semaya yükseltildiği malûmdur! Ahir zamanda beklenen ise, İsâ Aleyhisselâm’ın tekrardan yeryüzüne inip kendisine ihanet eden Yuda ve nesebine hakkını teslim etmek şeklinde özetlenebilir…
Evet; İsâ Aleyhisselâm’ı çarmıha gerdirmek isteyen hain Yuda nasıl ki kurduğu tuzağa bizzat kendisi düşüp çarmıha mıhlandı ise, aynı şekilde, kıyamet öncesi oyun ve desise üzere olan Yuda (Yahudi) soyunun kurutulması da benzer bir akıbetle neticelenecektir. Hem de bizzat çarmıha gerdirmek istedikleri İsâ Aleyhisselâm’ın şahidliğinde!
Not: İBDA Mimarı’nın hadiselerin muhasebesi çerçevesinde söylediği: “Gerçek bir Büyük Doğu projesinde İsrail diye bir devlete yer yoktur!”
Bu mevzuya devam edeceğiz.
Baran Dergisi 568. Sayı