Ne demek istediğimiz kanı henüz kırmızılarca hemencecik anlaşılmış olmalı. Ama yine de Selanik ruhu ne demektir? diye bir soruya muhatap olmamak için kısaca değinmekte fayda var.
Selanik ruhu “Siyonist Batıcı terkibine ulaşmış, aşksız, vecdsiz, ahlaksız, menfaatperest, dönek ve hain” bir anlayışın nüfuz ettiği ve son yüzelli yıldır coğrafyamızı kasıp kavuran, hangi surete büründüyse o sureti ve zıddını tahrif eden, ne olunması gerektiğinden çok ne olunmaması gerektiği üzerine türlü desise ve tez üreten bir fikirsizlik fikridir. Çapraşık, çelişik ve kaygan bu durum bir kanser hücresi gibi, yuva kurduğu bulaştığı o yerde içtimai nizamı ve motivasyonu bozmak, ekonomik ve ahlaki nizamı altüst etmek gayesi giderek fikirsizlik ve gayesizlik zemininde kendine yol bulmaya, kendi şehvetperest, menfaatperest ve Allahsız rejimine-fikrine yol bulmaya çalışır. Bu sebepledir ki nüksettiği Osmanlı Coğrafyasında merkezi Selanik olmak üzere bu kanser durumu büsbütün Osmanlı coğrafyasına yayılmış ve onu çökertmiştir. Bu “Selanik Ruhu” ilk çaplı isyanını-fitne hareketini 31 Martta göstermiştir. İttihat ve Terakki Partisi ile geliştirilen fikirsizlik rejimi, İslami yaşam tarzını tahrifat düzenlemeleri bir müddet sonra başı çekenlerinin bir çoğu Şeriat düşmanı olmalarına rağmen bir şeriat devleti Osmanlı Devleti’ne “Şeriat isteriz” diye isyan ettiler. Haktan yana görünüp Hak olanı yıkma ve tahrif etme Selanik Ruhiyatının temel alışkanlığındandır ve o zamandan günümüze kadar bu farklı değildir ve hiç değişmemiştir.
II. Abdülhamid dönemindeki üç büyük güç İttihat ve Terakki Cemiyeti, Mason Locaları ve Ordudur... İttihatçılar ve masonlar içinde Yahudiler ve dönmeler etkili, Orduda ise İttihatçılar etkilidir. II. Abdülhamid’in devrilmesinde, meşrutiyet döneminde ve 1. Cihan Savaşı felaketinde Selaniklilerin payı tartışılmayacak orandadır. Ülkeyi felaketin eşiğine sürüklemekle kalmamış, İslam Ümmeti Çanakkale’de düşmanın önüne atılırken onlar ceplerini doldurmakla, gidenlerin mallarını yağmalamakla ve bir takım siyasi iktidar hesapları ile meşguldüler. Bunun mükafatını da çok sürmeden aldılar… Ve düşmanın Çanakkale’de yapamadığını bunlar bir gecede bir çok kanun çıkararak yaptılar. Din, dil, alfabe, giyim, konuşma değiştirildi ve fikirler iğdiş edilmeye düşünen kafalar koparılmaya, haksızlığa karşı direnen alimler asılmaya, konuşan diller kesilmeye, yaşayan gözler aşağılanmaya başlandı. Ya Selanikli Dönmelerin yaşam tarzı yahut idam ve açlık… Kerhane, meyhane, cami yan yana olacak; şapka, dekolte, dans meşrulaşacak ve tesettür, iffet, adâb dışlanacak; kavmiyetçilik inanç esası, Türk’ün dostu Kürt, Arap, Arnavut düşman olacak… Selanikliler hiç vakit geçirmeden yaptılar bunu. Türk olmadıkları halde Türkçülük yapmaya ve güya Türkçülük adına Türk’ün ruh kökünü, tarih ve ahlak şuurunu imha etmeye başladılar. Ve Türk’ü yalnızlaştırmak, kolayca kontrol edebilmek ve büsbütün çıplak bırakmak için onu dostlarından, sevdiklerinden uzaklaştırdılar. Kürde olmadık zulümler yaptılar, Araba olmadık katliamlar düzenlediler, içte ve dışta Türk’ün itibarını ayaklar altına serip yerlerde süründürdüler… Çerkes Ethem gibi bir kahramanı kendileri açısından tehlikeli gördükleri için türlü desiselerin içine sürüklediler… Asıl kahramanları on yıllık kısa bir süre içerisinde harcayıp sahte kahramanlar icad ettiler ve onları alkışlayıp yücelttiler, heykellerini dikip “ilah”laştırdılar.
Selanik ruhiyatına sahip birini her çeşit kılıkta görebilirsiniz; bir hocaefendi olabildiği gibi, bir belediye başkanı, bir dernek yöneticisi, bir ekonomist bankacı, bir aydın- yazar -medya devi, bir siyasetçi falan her türlü kılıkta olabilir. Nihayetinde Dönmeler Cumhuriyeti şeklinde dilimizde tezahür eden Selanik Dönmelerinin yoğunlaştığı kurumlar, ülkemizin kan damarlarının başını tutmuş ve bu kan sayesinde ayakta-hayatta kalmaktadırlar. Bir misal verecek olursak; Türkiye’de söz sahibi olan ve bir birinden ünlü isimleri barındıran sabataist (Yahudi dönmesi) Kapanizade ailesi. Hem Atatürk'le akrabalık kurmak, hem Menderes hükümetinde bakanlık almak, hem Menderes'in en sıkı muhalifliğini yapmak, hem iktidarı hem muhalefeti kontrol etmek; hem solun hem sağın kilit noktalarına yerleşmek bu ailenin en ilginç özelliğidir.
Selanik Dönmeleri 1924′teki mübadeleden sonra Türkiye’ye getirilmiş ve büyük bir kısmı İzmir, Manisa, Adana ve İstanbul gibi şehirlere yerleştirilmiştir. Anadolu’nun başka şehirlerine yerleştirilen Selanik Dönmeleri vardır. Burada bir şeye dikkat çekmek gerekir: Bizde, imparatorluktan kalma bir sürü kavim ve alt kimlik vardır: Çerkesler, Gürcüler, Abhazlar, Çeçenler, Kürtler, Karaçaylar, Balkarlar, Dağlılar, Avarlar, Nogaylar, Boşnaklar, Hırvatlar, Makedonlar, Arnavutlar, Pomaklar, Araplar, Nusayriler… Ve daha neler neler. Bunların hiçbiri Sabataycı Yahudiler-Selanik Dönmeleri gibi ikili oynamamışlardır.
Selanik Ruhiyatı bu dönmeler vasıtası ile Anadolu’ya nüfuz etmeye, yayılmaya başladıkça ülke 'Selaniklilerin' esiri durumuna düşürüldü. Selanik Dönmelerinin yaşadıkları hayat birçok insanda onlar gibi yaşama arzusu oluşturmuş ve bunun neticesiyle birlikte yoğun bir batılılaşma propagandası sonucu oluşan bir özenti ve ‘güçlüden yana olma psikolojisiyle’ katılanlarda Selanik Ruhiyatı belirgin bir şekilde surete bürünmeye başlamıştır.
Sayısı 30-40 bini geçmeyen bu Selaniklilerin 70 milyon’un tükürüğünde boğulması mümkünken her ne hikmetse 70 milyon’un kanını rahatça emmekte ve 70 milyon da buna itiraz etmemekte, edememektedir. Bunun sebebi açıktır; her türlü kılıkta ve her türlü fikirde bunlar rahatça görünebilirler. Yani bunlar Müslüman görünüp şeriata düşmanlık edebilirler. Grev kırıcılık, ertelemecilik, cemaat kışkırtıcılığı, kavim kışkırtıcılığı, parti kışkırtıcılığı, ekonomik bahaneler üretme ve samimi! Nasihatlerde bulunan dostluk! Görüntüleri sergileyebilirler. Herbiri farklı siyasi ve ekonomik görüş sahibi olarak belirip tarafların uzlaşmasının önüne, iş yapmasının önüne, üretmesinin önüne türlü engeller koyabilirler… Bunlardan kurtulmanın tek yolu onları beslediğimiz kan damarlarını kesmektir. Kan damarları kesilen bu ‘üçbin aile’, yani Selanik Dönmeleri ve onların özentisinde olan bir grup akbaba sürüsü oldukları yere çökecek, kısa sürede dağılıp gideceklerdir. Nihayetinde aynı kanı akıtmaya-içmeye devam etme davası güttüğünde bu millet onlar ile “Kan Davası” mücadelesine girecektir. Korkak, ikiyüzlü ve milleti sırtından vurmaya alışmış Selanikli Dönmeler ise bu riski göze alamayacağından sessizce ülkeyi terk edecek ve uyumaya geçecektir.
Şimdi sıra bunların yüzüne tükürecek anı kollamakta… O an size bağlı, hemen her zaman, gereken yerde gerekeni yaparak bu mümkün…
Anadolu’dan “Selanik Ruhunu” söküp atmadıkça, Müslümanlara işkence durmaz, Kürt-Türk çatışması durmaz, ülkenin ekonomik kaynakları olduğu gibi dışarıya akar, bu milletin evlatları Batı’nın keyfi için Afganistan’da Libya’da, Irak’ta müslüman kanı döker…