-Ölüm Hak, Yeniden Doğuş Hak-
Acb-üz-zeneb veya Başlangıç Çizgisinin (Primitive Streak) Sonuna Dair
İnsan embriyosunun oluşumunda acb-üz-zeneb veya başlangıç çizgisinin önemi, dördüncü haftada da kaybolmaz. Akabinde söz konusu çizgi yavaş yavaş kaybolmaya başlar ve bebeğin kuyruk sokumu bölgesinde gizlenir. Geride çıplak gözle görülemeyen zayıf bir iz kalır. İz ve giz!
Acb-üz-zeneb ile ilgili hadîsler, Allah Resûlü’nün mucizelerinden kabul edilmektedir. Acb-üz-zeneb, günümüz Embriyoloji ilmi ile birlikte çok daha iyi anlaşılmaktadır.
İnsanın embriyolojik oluşumunda, diğer bir ifadeyle de insanın yaratılışında ilkin acb-üz-zeneb meydana gelmektedir. Daha doğrusu, acb-üz-zeneb’in oluşumuna imkân veren başlangıç çizgisi (primitive setrak) denilen bir yarık meydana gelmektedir. Tedaisi, fatk ve ratk!.. Öldükten sonra mahşerde dirilmek, diğer bir ifadeyle de insanın ikinci kez yaratılışı yine aynı yarıktan, dolayısıyla da acb-üz-zeneb (başlangıç çizgisi) üzerinden gerçekleştirilecektir. Allahu âlem!
Embriyoloji ilmine göre hücrelerin bölünmesi ve organların meydana gelmesi başlangıç çizgisi (acb-üz-zeneb) ile birlikte başlamıştır. Daha sonra bu çizgiden (primitive streak) ilkin sinir sistemi meydana gelmiştir. Ardından nöral tüp(1) oluşur ve sinir sistemi tamamlanır. Daha sonra diğer organlar meydana gelmektedir. Küçük bir parçası dışında bu çizgi kaybolur. (2)Küçük bir parçadan kasıd, kuvvetle muhtemel acb-üz-zeneb (koksiks-coccyx)dir.
Not: Embriyolojik oluşumda acb-üz-zeneb, başlangıç çizgisi ve yarık arasında sıkı bir ilişki olduğu aşikâr. Peki, başlangıç çizgisi (acb-üz-zeneb) ile beynin iki yarı küresini birbirinden ayıran çizgi ile söz konusu yarıkürelerin tam orta noktasında konuşlanan gudde-i sanevberî (epifiz bezi veya kozalaksı bez) arasından nasıl bir ilişki olabilir? Bu sorunun cevabı araştırmaya değer. Bu arada şunu da söyleyelim ki, embriyolojik oluşumda epifiz bezi 5. haftadan itibaren gözle görülebilir bir büyüklüğe ulaşmaktadır. 7. haftada ise bir çıkıntı haline gelmektedir.
Allah Resûlü, ölümünden sonra insanın her şeyinin çürüyüp yok olacağını, ancak acb-üz-zeneb (us’us) denilen bir kemiğin bundan müstesna olduğunu, kıyamet koptuktan sonra da ikinci yaratılışın yine bu çürümeyen kemikten derlenip toparlanacağını haber vermişlerdir.(3)
Acb-üz-zeneb ile ilgili hadisler göstermiştir ki, haşr (ikinci yaratılış) ile insanın ana rahmindeki oluşumu arasındaki sıkı bir münasebet vardır.
Embriyoloji ilminin bulgularına göre sperm ana rahmine düştüğü zaman (ilk oluşum esnasında) ana rahmiyle insan embriyosu arasında birleştirici bir sap (dal veya çizgi) oluşmaktadır. “Bir dala tutunmak” veya “Tutunacak bir dala sahib olmak” ve “bir baltaya sap olmak” vb. gibi sözlerin kaynağına işaret! İnsan embriyosunun başlangıcında cenin bu sap, dal veya çizgi üzerinden büyümeye başlar. İşte bu sap, dal veya çizgi insan embriyosunun kuyruk sokumu bölgesinde (acb-üz-zeneb) yer almaktadır.
Hadislerde acb-üz-zeneb (us’us) olarak ifade edilen kemiğin yeniden dirilişin çekirdeğini teşkil ettiği bu yazıda çokça tekrar edildi. Allah Resûlü’nün, “bakla büyüklüğü”ne veya “hardal tanesi”ne benzettiği ve “insan bedeninin çekirdeği” şeklinde vasıflandırdığı acb-üz-zeneb, insanoğlunun kendine mahsus tüm insanî özellikleri içinde toplamaktadır.(4) Her insanın parmak izi birbirinden farklı olduğu gibi, acb-üz-zeneb de her insanda farklıdır. Bir nevi genetik şifre!
DNA, deoksiribonükleikasit isimli molekül grubunun kısaltılmış halidir, malum. Çift zincirli bir yapıya sahip olan bu molekül gurubunun çok uzun bir zincir oluşturduğu da malumdur. Yine malum olan bir şey daha vardır ki, vücudumuzdaki her bir hücre DNA molekülü içermektedir. DNA uzun bir zincir olmasına rağmen üzerindeki baz sıraları bir düzen içindedir ve bu baz gruplarına “gen” tabir edilmektedir. Gen, gin, cin, gizli, beden!.. Bir canlının tüm karakter özellikleri DNA’yı oluşturan genlerde saklıdır. İnsanoğlu varoluşunda her ne saklıyorsa bedeninde saklıyor!
Not: DNA’nın çift zincirli olması zincirlerden birinin bedenî (fizyolojik), diğerinin ise ruhî (psikolojik) özellikleri içinde barındırmasından kaynaklanıyor olabilir. Zincirlerden birinin dünyevî, diğerinin ise uhrevî özellikler içeriyor olması kuvvetle muhtemel! DNA zincirinin halka şeklinde olmasını ise, dünyevî olanın aslında uhrevî, uhrevî olanın ise aslında dünyevî olduğuna bir işaret olduğu düşünülebilir.
İnsan acb-üz-zeneb’den yaratıldı ve yine öldükten sonra da tekrardan yaratılış acb-üz-zeneb’ten olacaktır. Demek ki acb-üz-zeneb, hem dünyada ve hem de mahşerde “Ol!” emrine muhatab yaratılışın başlangıç noktasıdır.
İlk dil sahibi, ilk insan ve ilk Peygamber olan Hazret-i Adem Âleyhisselâm’ın topraktan (balçık veya çamur) yaratıldığı Kur’ân ile sabittir. Biyokimya veya toprak kimyasından (madenler) biliyoruz ki, canlıların vücutlarında bulunan öncelikle 15 temel element ve 15 kadar iz elementler toprakta da bulunmaktadır. Tedaisi, 15: Büyük Doğu-İBDA: İnsan!.. Bu durumda acb-üz-zeneb toprakta var olan veya hücrelerinin yapısı torakta bulunan elementler anlamına gelir.
Hadîs meâli: “Toprak Ademoğullarının tamamını yer bitirir, ancak acbü’z-zeneb müstesna. Ondan yaratıldınız, ondan terkib olunacaksınız.”(5)
Kriminolojik Açıdan Acb-üz-zeneb
“Şüphesiz biz Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz.” (İnna Lillâhi Ve İnnâ İleyhi Raciûn) Bakara/156).
Mezarlıklardaki kitabelerde yazılı âyet meâli: “Her nefis ölümü tadacaktır” (Küllü nefsin zaikatül mevt)
“1940’ların sonuna doğru Amerika’da bir olay cereyan ediyor. Zengin bir adamın ölümünden birkaç yıl sonra bir kadın yanında bir çocukla mahkemeye başvuruyor. Çocuğun ölen adamdan olduğunu iddia ediyor. Ölüden DNA testi yapılamayan bir dönem dünya için. Amerika hukuk sistemlerinde bu olayın bir karşılığını bulamayınca başka sistemlere müracaat ediyorlar… Roma hukukuna bakıyorlar yok. Yunan, Hint, Uzakdoğu’da yok. Bir heyet Türkiye’ye geliyor. Dönemin İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen’e yönlendiriliyorlar. İlk başta anlam veremiyor gelen ekip. Gönülsüz de olsa görüşüyorlar… Bilmen onlara ölen adamın kemiklerinin durup durmadığını sorduğunda şaşkınlıkları iyice büyüyor. Durduğunu söylüyorlar. Ömer Nasuhi onlara kuyruk sokumu kemiğinden bir yer tarif ediyor. Tarif ettiği yere çocuğun bir damla kanını damlatmalarını, eğer o kemik kanı emerse çocuğun o adamdan olduğunu aksi olursa kadının yalancı olduğunu ve buna göre hüküm verebileceklerini anlatıyor… Gelen ekip görüşmeden memnun olmaksızın şaşkınlıklarını da yanlarına alıp ülkelerine dönüyorlar. Bir müftünün böyle bir tıp bilgisine nasıl hâkim olabileceğine ihtimal veremiyorlar. Ekipteki bir doktorun ise kafasını kurcalıyor bu mesele. Müftünün yanlışlığını ispat etmek için mezar açtırılıp adamın bedeni çıkarılıyor. Tarif edilen kemiğin üzerine önce kendi kanını damlatıyor. Kan akıp gidiyor kemiğin üzerinden. Sonra çocuğun kanını döktüğünde gözleri fal taşı gibi açılıyor. Kemiğin kanı emdiğini gördüğünde hayretini gizlemiyor… Görüşmede Ömer Nasuhi’nin yanında olanlar da ilk duymuş olacaklar ki heyet gittikten sonra bu meseleyi nereden bildiğini soruyorlar. Adı geçen kemiğin sadece kendi neslini kabul ettiğini uzun uzun anlatıyor. Oradaki küçük bir parçanın önemine değiniyor. Vücuda ne yaparsanız yapın o kemiği yok edemediğinizi, kıyamete kadar hiçbir gücünde buna muktedir olamayacağını, zira mahşerde insanlar o kemik parçasından yeniden diriltileceğini anlatıyor.
“Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” dedi.
De ki; “Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.” (Yasin 78-79. âyetler).(6)
Acb-üz-zeneb… Hardal tanesi… Hardal: 15… 15: Büyük Doğu-İBDA!.. Büyük Doğu-İBDA: İnsan!..
“Yürüyen Büyük Doğu, İBDA!”… İbda: 1.Yaratma, yoktan var etme. 2. Benzeri olmayan yeni bir yapıt oluşturma. 3. İzhar etmek. Bir yerden diğer bir yere çıkmak…
Allah’ın inşa ve ibda diye iki tür yaratması vardır. Cenab-ı Hakk’ın misalsiz, benzersiz bir şekilde yoktan yaratması ibda etmesi; inşa ise, yarattığı elementlerle yeni yeni varlıklar vücuda getirmesidir. İlk yaratılış ibda iledir.(7)
Bir “zevken idrak” hâlinde tekrar edelim: Şu çürümüş kemikleri Kim diriltecek!
Üstad Necip Fazıl’ın “insanlık hiç bu kadar alçalmadı” tespiti İBDA Mimarı tarafından sıkça zikredilir. Bu tesbit ile ahir zaman diliminde gelecek olan Kahraman’a, “Beklenen ve Özlenen Kahraman”a işaret edildiğine hiç şüphe yok. Yani bizzat Kim’e!..
Yine Üstad Necip Fazıl’ın, Müjde isimli şiirinde;
“Yalnız iman ve fikir; ne sevgili ne kardeş;
Bir akıl gelecek ki, akıllar delirecek.
Ve bir devrim, evvela devrimi devirecek.
Her şey birbirine denk, her şey birbirine eş.”
Ve; Sakarya Türküsü isimli şiirinde;
“İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?”
Dediği durumlar da Kim’e işaret! Bütün bir insanlığın yeniden doğuşuna veya dirilişine yatak, beşik, döşek!
İnsanın Biyo-Kimyevî Terkibi:
Allah Resûlü’nün acb-üz-zeneb ile ilgili söylediklerini pür dikkat dinleyen Ashab-ı Kirâm’ın, “Bu neye benzer, bir örneği var mıdır?” Allah Resûlü, meâlen, hem “bakla” ve hem de “hardal tohumu”na benzemektedir şeklinde cevap vermişlerdir.(8)
Hadîs meâli: “Semadan su inecek, bakla biter gibi bitecekler.”(9)
Hadîs meâli: “Hardal tohumu gibi ki, ondan nebat (bitki) gibi bitirileceksiniz.”(10)
Bitki, nebat, rüyâ, terbiye, Rabb, Ledün ilmi!
İnsanın yapısı organik moleküller, mineraller ve taşıdığı su itibariyle beş temel kategoriye ayrılır. Bunların 65 kg. ağırlığındaki bir insana göre, miktarları ve yüzdeleri aşağıdaki gibidir:
1) Proteinler - 11 kg. - % 17,0
2) Yağlar - 9 kg. - % 13,8
3) Karbohidratlar - 1 kg. - % 1,5
4) Su - 40 kg. - % 61,6
5) Mineraller - 4 kg. - % 6,1
Verilen bu miktarlardan insan vücudunda toplam 21 kg. organik moleküller (protein, yağ ve karbohidrat), 4 kg mineral yani inorganik maddeler ile 40 kg. su bulunmaktadır. İşte insan cesedi (kadavra) çürüdüğü zaman yaklaşık 4 kg’lık bir mineral madde geride kalmaktadır.
Toprağın yiyip tükettiği cesetten geriye yaklaşık 4 kg mineral madde kalırken protein, yağ ve karbonhidratlar büyük ölçüde gaz olarak havaya karışır (karbondioksit, metan, hidrojen sülfür, amonyak). Bütün bunlar su ve bitki kökleri aracılığıyla havaya taşınırlar, yer değiştirirler ve canlıların vücutlarına tekrar tekrar dâhil olurlar.
Kuru ağırlık itibarıyla insan vücudunun ilk 14 temel elementinin miktarlarına göre dağılım yüzdeleri ve diğer eser miktarda olanlar ile toplam 28 tanesi aşağıda görülmektedir:
Karbon - % 50,
Oksijen - % 20,
Hidrojen - % 10,
Azot - % 8.5,
Kalsiyum - % 4.0,
Fosfor-% 2.5,
Potasyum - % 1.0,
Kükürt - % 0.8,
Sodyum - % 0.4,
Klor - % 0.4,
Magnezyum - % 0.1,
Demir - % 0.01,
Mangan - % 0.001,
İyot - % 0.00005.
Kobalt, Bakır, Çinko, Bor, Alüminyum, Vanadyum, Molibden, İyot, Silisyum, Kalay, Nikel, Flor, Krom, Selenyum.
Bütün bunlar, insanın yapısında bulunan 28 çeşit temel elementlerdir.
Not: Ruhun isimlerinden biri de “kelme-i ehem-öne alınmış söz”dür. Bu çerçeveden bakıldığında ruha delalet eden kelâmın yapı taşlarından olan, meselâ Arapça harflerin toplam sayısının 28 olmasına karşın, bedenin de yapı taşlarının 28 elementten ibaret olması ilginç bir tevafuk olsa gerektir… Ayrıca, 14’ün İBDA Mimarı’na denk gelmesi zevke tabi!
“Yüz milyar insanın tekrar yaratılacağını ve ortalama 65 kg’lık bir vücut yapısına sahip olacaklarını varsayalım. İnsanın 41 kg. su ve 24 kg hücreden oluşan organik yapılanmaya sahip olduğunu biliyoruz. Buna göre yüz milyar insanın yaratılışındaki toplam su miktarı 4,1 trilyon kg. (4,1x1012) olacaktır. Bunları daha anlaşılır hale getirelim. 4,1 trilyon kg. su, 200 km boyunda 5 km eninde ve sadece 4,1 metre derinliğinde bir kanalın içindeki su miktarı demektir. Bu su dünyadan 30 dakikada buharlaşan veya bütün dünya nehirlerinin 1,5 saatte denizlere akıttığı miktardır… Her bir insan için 24 kg. organik ve inorganik madde gerektiğinden, 100 milyar insan için 2,4 trilyon kg. (2,4 milyar ton) demektir. Bu ise Türkiye’nin 120 yılda veya dünyanın 4 yılda ürettiği buğday miktarına denktir.
“Acb-üz-zeneble ilgili “tohum” benzetmesinden üç detay ortaya çıkmaktadır. Bunlar, “tohum”un içindeki “embriyo”, “besin maddeleri” ve “koruyucu kabuktur.” İnsanlar da tıpkı bir “tohum” gibi, tıpkı bir “yumurta” gibi birinci kademe yaratılışları tamamlanacak ve bu insan tohumundan Kur’ân’dan öğrendiğimiz meşhur “sevva” fiilinin etkinlik alanına girerek “tesviye edilme”, yani embriyolojik yaratılış sürecine geçecektir.
“Kur’ân’da bu ikinci yaratılışın hızlı olacağı pek çok ayette ifade edilmektedir.
Âyet meâli: “Başka değil, sadece bir tek sayha olmuş, derhal hepsi (bütün insanlar) huzurumuza celb edilmişlerdir.” (Yasin 36/53)
“Âyet’te geçen “tek bir sayha”nın bütün insanların yaratılışı için yeterli olacağı ifadesinden çok hızlı olacağı anlaşılmaktadır. Ancak mademki acb-üz-zeneb, “hardal tohumu” ve “bakla” biter gibi yaratılacağımıza bir örnek olarak verilmiştir ve bu tohumlarda adına embriyo dediğimiz canlı hücreler bulunmaktadır. Bunlar bize bir kıyas olması bakımından şöyle bir hesaplama imkânını vermektedir:
“Bir insan zigotu yaklaşık olarak bir miligramın 2500’de biri ağırlığındadır (1/2500 mg). Eğer kıyamet sonrası her bir insanın acb-üz-zeneb’deki hücre ağırlığı yukarıda belirttiğimiz gibi olursa 100 milyar insanın toplam hücresel ağırlığı sadece 40 kg gelecektir. İşte acb-üz-zenebin “hardal tohumu” gibi Hadîs’de ifade edilmesi ve “bakla” biter gibi insanların mezarlarından çıkmaları sırasında “parmak uçlarına varıncaya kadar tesviye edileceğinin” (Kıyamet: 75/4) bildirilmesinden anlaşılmaktadır ki, ikinci bir embriyonal süreçle bu yaratılış tamamlanacaktır. Burada yaratılışın ne kadar hızlı olacağını bilemesek de aşağıdaki hesaplamayı bir kıyas unsuru olarak yapabiliriz. Eğer bu hücre bir saniyede ikiye bölünerek çoğalırsa normal bir insan büyüklüğüne ve ağırlığına sadece 46 saniyede ulaşacağı gibi eğer bir dakikada veya 1 saatte ikiye bölünürse bu 46 dakika veya 46 saatte insan büyüklüğüne ve ağırlığına ulaşması için yeterli olacağı anlamına gelmektedir.
“1 saniyede ikiye bölünürse, 46 saniyede.
1 dakikada ikiye bölünürse, 46 dakikada.
5 dakikada ikiye bölünürse, 230 dakikada.
10 dakikada ikiye bölünürse, 460 dakikada.
20 dakikada ikiye bölünürse, 920 dakikada.
1 günde ikiye bölünürse, 46 günde.”(11)
Bizdeki tedaisi, kıyamet öncesinde yani ahir zaman diliminde Allah’ın bir vaadi hâlinde “İstikbâl İslâmındır” mânâsının bir tezahürü olarak İslâm’ın çok kısa bir zaman dilimi içerisinde yeryüzüne hâkim olacağıdır. Hakeza, İslâm’ın cemiyet nizamı olarak tarih sahnesine çıkışı, 40. Müslüman Hazret-i Ömer’in İslâm’ı kabul etmesiyle vuku bulmuştur. Hakeza, nübüvvetin 46’da birinin rüya ile ilişkisi ve rüyâ dilinin ise Allah Resûlü’ne bitişik bir hayat süren Hazret-i Ebu Bekir (R.A) ile yakın ilişkisi üzerinden Nakşibendilik ve oradan da Büyük Doğu-İBDA’da düğümlenmesi söz konusudur!
Dipnotlar
1)İnsandaki nöral tüp adı verilen yapı beyin dokusundan başlayıp, boylu boyunca omuriliği de içine alacak şekilde aşağı doğru uzanan bir yapıdır. Bu yapı, döllenmeden sonraki 2. ile 3. hafta arasında gelişimini tamamlar.
2)http://www.eajaz.org/eajaz/index.php?option=com_content&view=article&id=137:coccyx-or-primitive-streak&Itemid=74&lang=tr
3)Sahih-i Buhârî- İst: 1401 K Tefsirû Sûre, 39/3, 78/1; Ayrıca Sahih-i Müslim- K. Fiten: 141-143; Sünen-İ Nesâi- K. Cenâiz, 117; Sünen-i İbn Mâce- K. Zühd, 32; İmam-ı Mâlik- El Muvatta- K. Cenâiz, 49.
4)İmam Ahmed b. Hanbel- El Müsned- İst: 1401 C: 3 Sh: 28.
5)Ebu Davud / Sünnet 22; Müslim 2955 / 142.
6)www.yalanyazantarihutansin.org
7)http://www.lafsozluk.com/2010/12/ibda-nedir-ibda-etmek-ne-demektir-anlam.html
8)Müsned 10800.
9)Sahih-i Müslim Fiten / 2955–141.
10)Ahmed ibn Hanbel, Müsned /10800.
11)http://www.risaleforum.net/risale-i-nur-okuma-ve-182/risale-i-nurdan-makaleler-207/59398-acbuz-zeneb-yorumlari.html
Baran Dergisi 549. Sayı