Yeniden Doğuşa Mutlak Adres​
Metafizik ve Ontolojik Açıdan Kuyruk Sokumu
“Hikmet sahibleri demişlerdir ki, eğer bir kimse, kendi sonunu incelemek ve bundaki menzilleri aşıp aslına kavuşmak isterse, şunu bilsin ki, ihtiyarlıktan önce kehl olmuş (saçı sakalı kırlaşmış) idi. Daha önce genç idi. Daha önce çocuk idi. Daha önce ana rahminde cenin (ana karnındaki çocuk) idi. Ondan önce müdga (et parçası, bir çiğnem et) idi. Ondan önce alaka (kan pıhtısı, uyuşuk kan veya zigot, yani döllenmiş hücre), ondan önce rahimde toplanmış nutfe (meni, sperma veya rahimde iki yarım ve ayrı cinsten hücrelerin birleşmesi), ondan önce babasının sülbünde ve annesinin göğsünde meni (bel suyu veya döl suyu) idi. Ondan önce damarda kan, daha önce baba ve annesinin gıdası idi. Ondan önce hayvanî, daha önce nebatî, ondan önce anasır eczası ile mümtezic toprak idi. Topraktan önce mutlak cisim idi. Ondan önce tabiat-ı külliye idi. Ondan önce mücerred cevher idi. O halde, değişerek bu makama gelmiş olan kimse, cisim ve ruh yollarını tamamen aşıp geçmiştir. Zülmanî ve nuranî perdeleri tamamen aradan kaldırmıştır. Kendi nefsini anlamış ve bilmiştir. Mevlâsını tanımış ve bulmuştur. Mebde ve meadini bilip, nereden gelip nereye gittiğine muttali olup arif ve vasıl olmuştur. Bu ruhanî miracla, her müşkülü çözülüp, her muradı hâsıl olmuştur.”(1)

“İnsanın ruhu, her ne kadar fiilleri ile bedene yakın ise de, zâtı bakımından başkadır. Ondan apayrıdır. Zira ruh, bir mücerred cevher olup, bir hal üzere bâkidir. Beden ise her an değişmektedir ve fanidir. Ruh, o bakımdan bedenden ayrı olup, bedenin bütün menzillerini seyr edip birbirinden fark ve temyiz etmiştir.  Mebde ve mead yollarını, tefekkürle geçip tezekkürle sonuna gitmiştir. Tahkik ve yakin ile gereği gibi, hallerin hakikatine ulaşmıştır.”(2)

 Yukarıdaki bilgiler Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin Marifetname isimli eserinden alınmıştır. Eser sahibinin kuyruk sokumu kemiği hakkında söyledikleri de bu minval üzeredir. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri der ki, “Omurganın en aşağı ve en son omuru, hepsinden büyük ve serttir. Ana rahminde, kemiklerin nizamından önce bulunmuştur. Kabirde ise, hepsinden sonra çürüyüp, toprak olur.”(3)

Yukarıda sözü edilen “omurganın en aşağı ve en son omuru” hiç şüphesiz ki koksiks veya acb-üz-zeneb’dir. Embriyoloji ilmi göstermiştir ki, ana rahminde embriyo (zigot veya döllenmiş yumurta) ilkin bir çizgi hâlinde beliriyor ve hemen akabinde bu çizginin sağ ve sol yanında ilk organ olan beyin oluşumuna yol veriyor. Beynin teşekkülüne paralel olarak da omurilik ve omurga belirginleşerek cenin şeklini alıyor. Ceninin görüntü olarak Arapça vav ve kaf harflerine şeklen benzerliği hemen fark ediliyor.

“Kuyruk kemiği, üç kıkırdak fıkradan meydana gelmiş olup, zevâidi (fazlası) yoktur.  Küçük olduklarından, boyun fıkraları gibi, sinirleri müşterek deliklerden bitmiştir. Üçüncü fıkranın yanından ise bir sinir çıkmıştır.”(4)

“İnsanın en değer verdiği ve üstünde titrediği ve onu zâyi etmekten korktuğu en kıymettâr varlığı ruhudur ve onun misafir olarak içinde bulunduğu emânet olan bedeni ve âzâlarıdır.
“Allah, canlı ve şuûrlu bir kanun özelliğinde yarattığı ruha ebediyet vasfı vermiştir. Ruh ölümsüzdür. Ceset istediği gibi dağılıp toplansın, ruhun varlığına ve devâmına zarar vermez. Ölümle beden elbisesinden soyunan ruhlar, berzâh âleminin muhtelif tabakalarında hayâtiyetlerini, varlıklarını devam ettirirler.

“Yumurtadan ihtiyar çıkan” ve “dini içten yıkan kâfir” modunda bilumum mezhepsizlerin hezeyanlarını asla ve kat’a unutmadan ve dahi unutturmadan peşinen inancımız odur ki, “kurutulmuş özlü çamurdan bedenine şekil verilen ve sonra ruh üflenilen ilk insan Hazret-i Âdem (as) annesiz ve babasız yaratılmıştır. Kur’ân’da misâli, Hazret-i Âdem’in (a.s.) yaratılışına benzetilen Hz. İsa (a.s.) ise, babasız olarak halk edilmiştir. Bunların dışında kalan insanlar, sebepler dairesinde anne ve babanın izdivacından tevellüd eder. Dişi hücrenin spermle döllenmesi insan bedeninin ilk nüvesini teşkil eder. Hücrelerin çoğalarak önce kan pıhtısına, oradan bir çiğnem ete, oradan da et, kemik ve insan şekline dönüşmesi bir tertiple cereyan eder.

“İnsanın ana rahminde bu yaratılış silsilesi muhtelif sûrelerde nazara verilir ve ikinci dirilişin de bunun gibi ve bundan daha kolay olduğu dile getirilir.

“İkinci dirilişi tasvir eden hadîs-i şeriflerde, kuyruk sokumundaki acb-üz-zeneb denilen bir çekirdek üzerinden insan bedeninin tekrardan yaratılacağı haber verilmiştir. Zâten acb, “bir şeyin en sonu” ve zeneb de “kuyruk” anlamındadır. Lügatte acb-üz-zeneb, “kuyruk sokumu” olarak tarif edilmektedir. Omurganın en dip veya uç noktası kuyruk sokumudur. 33 omurdan oluşan insan omurgasının son halkası kuyruk sokumu kemiğidir. Omurgadaki tüm omurlar çift olmasına rağmen kuyruk sokumunun son halkası tektir. Bu kemiğe halk arasında paldım, büzdüm, kıç, pöç veya pöçük, tıb literatüründe ise acb-üz-zeneb, us’us veya koksiks, (coccyx) denilmektedir.

Denilebilir ki acb-üz-zeneb, son tahlilde, sonun başlangıcıdır. Dünya hayatının bittiği ve ahiret hayatının başladığı noktadır. Yeniden dirilişin başlangıç noktasıdır.

Âyet meâli: “Her şey helâk olucudur. Yalnız Allah’a bakan yüzü müstesnâ.” (Kasas Sûresi, 88. âyet)

Yukarıdaki âyetin beyân ettiği hakikati Tefsir edenler demişlerdir ki, acb-üz-zeneb ister çürüsün, isterse çürümesin netice değişmez. Çünkü Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır. O ilmin haricinde hiçbir şey yoktur ki, mutlak yokluk diye bir şey olsun. Haricî vücudunu kaybeden eşya, vücud-u ilmîye gider. İlmî vücudu bulunan varlıklar, adem-i hâricî olarak tanımlanır.

Âyet meâli: “(Ey insanlar!) Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz, ancak bir tek insanı yaratmak ve diriltmek gibidir. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (Lokman Sûresi, 28. âyet)

Âyet meâli: “Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyamet’in kopması, bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Nahl Sûresi, 77.âyet)
“Allah, insan bedenini acb-üz-zeneb üzerine inşâ edecek ve ruh-beden müşterekliğinde dâimî bir hayatı ihsan edecektir.(5)

“Hülasa, kuyruk sokumunda saklı olan ve insanın tohumu hükmündeki hücreler üzerinden insan bedeni haşirde yeniden diriltilecektir.

Ebû Hüreyre’den rivayet hadîs meâli: “Toprak her insanı çürütür. Ancak kuyruk sokumu kemiği çürümez. İnsan ondan yaratılmıştır ve yeniden yaratılması da ondan olacaktır.”  

Hadîs meâli: “Sonra Allah gökten bir hayat suyu indirir ve bu sayede ölüler, bitkinin yerden bitişi gibi kabirlerinden çıkarlar. İnsan bedeni bütünüyle çürüyüp yok olur, ancak acb-üz-zeneb müstesnâ, insanlar bundan yaratılır.”

Hadîs meâli: “Toprak, insanoğlunun acb dışındaki bütün cesedini yiyip tüketir. İnsan acbden yaratılmıştır, tekrar ondan meydana getirilecektir.”

“Bu ve emsâli hadîsler, insan bedenini teşkil eden asıl zerrelerin hem ilk yaratılışın, hem de ikinci dirilişin menşei olduğunu ifade eder.

“İnsan bedeninin kuyruk sokumunda bulunan ve öldükten sonra çürümeyeceği hadîs ile sabit olup tekrar acb’üz-zeneb, mahiyeti bizce meçhul olan, daha doğrusu yaratılış tohumu mahiyetindeki bir oluşum veya varlıktır. Said-i Nursi Hazretleri acb-üz-zeneb kavramını “eczâ-i esasiye ve zerrât-ı asliye” olarak tanımlamışlardır. Acb-üz-zeneb’in her şeyden evvel ahirete bakan bir yönü vardır ve biz bunu bu dünya şartları içinde kavramaya çalışıyoruz. Diğer bir ifadeyle de, hikmet dünyasından kudret dünyasını anlamaya çalışıyoruz. Halbuki, dünyevî akılla uhrevî haller kolay kolay kavranamaz. Acb-üz-zeneb doğrudan ahirete bakan bir tohum mahiyetindedir ve ahiretteki cismimizin temel zerreleri hükmündedir.

Said-i Nursi Hazretleri: “İnsanlar öldükten sonra, ruhları başka makamlara gider. Cesedleri çürüyor, fakat insanın cesedinden, bir çekirdek, bir tohum hükmünde olacak acbü-z-zeneb tâbir edilen küçük bir cüz’ü bâkî kalıp, Allah, onun üstünde cesed-i insanîyi haşirde halk eder, onun ruhunu ona gönderir.”

Acb-üz-zeneb, kuyruk sokumu anlamına gelir. Said-i Nursi Hazretleri, kuyruk sokumunu ordu borazanına, ordu borazanını ise İsrafil’in Sur’una benzetir. “Evet, İsrâfil’in borusu olan Sûr’u, ordunun borazanından geri olmadığı gibi, ebedler tarafında ve zerreler âleminde iken ezel cânibinden gelen ‘Elestü Bi Rabbiküm’ hitâbını işiten ve ‘Kalû Belâ’ ile cevap veren ervâhlar, elbette ordunun neferâtından binler derece daha musahhar ve muntazam ve mutîdirler” sırrınca aslî zerrelerimiz İsrafil’in borusu içinde muhafaza edilebilir. Said-i Nursi Hazretleri der ki, aslî zerrelerimizin saklandığı veya bütün kayıtlarımızın tutulduğu İsrafil’in borusu olabilir.

“Acb-üz-zeneb insanın ahirete bakan mânevî bir sûretidir ki, Kudret-i İlâhî bu sûreti bir anda cisimlendirir ve haşir meydanına çıkarır.”(6)

Hadîs meâli: “İki sur arasında kırk yıllık zaman vardır! Sonra Allah semadan su indirecek ve insanlar yerden sebze gibi capcanlı dirilecekler. İnsanda bir öz hariç hepsi çürümüştür. Bu çürümeyen öz, acb-üz-zeneb’dir. Kıyamet günü yeniden yaratılış bundan meydana gelecektir.”(7)

Hadîs meâli: “Bütün Âdemoğullarını toprak yiyecektir, acb-üz-zeneb müstesnâ. Her Âdemoğlu bundan yaratılmıştır ve bundan terkib olunacaktır.” (İbni Mace, Zühd, 32.)

“Acb-üz-zeneb” kelimesi Allah Resûlü’nün bildirdiği, kıyamet esnasındaki dirilişin keyfiyetini anlatan bir kavram olarak dilimize girmiştir. Kuyruk sokumu kemiği olarak anlam verilmiş ve böyle de tercüme edilmiştir. Arapça’da “acb”, kuyruk kemiği; koyun kuyruğunun içindeki kemik; her şeyin gerisi; kuyruk sokumu anlamlarındadır. “Zeneb” ise bir şeyin sonu, ucu ve kuyruğu anlamındadır. Acb-üz-zeneb kelimesi, dil bilimcilerin yorumuyla “kuyruk sokumunda bir kemik” olarak hadis-i şeriften iktibasla mahşer ve diriliş literatürümüze geçmiştir.

“Demişlerdir ki, “acb-üz-zeneb” kavramı doğru yorumlamaya ihtiyaç gösteren müteşabihattandır. Acb-üz-zeneb kelimesine, bildiğimiz kuyruk sokumu kemiği mânâsının kısır döngüsünden çıkarak, en azından günümüz tıb ilminin ulaştığı derinliklerin daha ötesinde mânâlar yüklememizin, daha sağlıklı bir sonuca katkı sağlayacağı açıktır. “Acb-üz-zeneb” tâbirini “eczâ-i esasiye” ve “zerrât-ı asliye”(8) veya “insanın cesedinden bir çekirdek, bir tohum hükmünde küçücük bir cüz’”(9) ve “insanın tohumu hükmünde olan zerreler”(10) şeklinde nitelendiren Said-i Nursi Hazretleri sözlerine şu şekil devam eder: “Bu esas ecza ve insanın tohumu ve çekirdeği hükmündeki asıl zerreler, ikinci yaratılış için kâfi bir esastır, yeterli bir temeldir. Ve Sâni’-i Hakîm, insan bedenini onların üstünde bina eder.(11)

Said-i Nursi Hazretleri: “Haşir ve neşr-i ekberde beşerin her bir ferdi; aynıyla, cismiyle, ismiyle, resmiyle iâde edilecektir.”(12)

Allah Resûlü’nün, “hardal tanesine benzettiği ve insan bedeninin çekirdeği” olarak vasıflandırdığı acb-üz-zeneb, insan bedeninin kendine mahsus tüm özelliklerini içinde toplamaktadır. Beden bir bütündür. İBDA külliyatından öğrendiğimize göre, Hazret-i Ali (K.A.V.)’e ait bir hakikat: “Parça bütünün habercisidir.”

Hardal: Çok küçük tohumları olan ve yaprakları yenen bir nebat ismi. Döğülerek macun haline getirilir ve sofrada iştah açmak için kullanılır.

Hardal: Hı + re+ dal + lam… 600 + 200 + 4 + 30= 834… 834’ün toplamı 15… Büyük Doğu-İBDA: 15… Büyük Doğu-İBDA: İnsan!
 
Dipnotlar
1)Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetnâme, Bedir Yayınevi, İstanbul 1993, Sh. 307.
2)Erzurumlu İbrahim Hakkı, a.g.e., Sh. 308.
3)Erzurumlu İbrahim Hakkı, a.g.e., Sh. 325.
4)Erzurumlu İbrahim Hakkı, a.g.e., Sh. 327.
5)http://www.sorularlaislamiyet.com/article/12673/oldukten-sonra-curumeyen-acbu-z-zeneb-kemigi-hakkinda-bilgi-verir-misiniz.html
6)http://www.saidnursi.de/yazarlar/halil-akgunler/2577-acbuzzeneb-nedir.html
7)Buhârî, Tefsir, Zümer 3, Amme 1; Müslim, Fiten 141, (2955); Muvatta, Cenaiz 48, (1, 239); Ebu Davud, Sünnet 24, (4743); Nesâî, Cenaiz 117, (4, 111.) 
8)Sözler (yeni), s. 854. 
9)Sözler (yeni), s. 1000. 
10)İşârâtü’l-İ’câz, s. 60. 
11)Sözler (yeni), s. 854.
12)Lem’alar, s. 119.


Baran Dergisi 547. Sayı