Söylemek çok acı ancak, sadece Kürtler değil, Türklerde öyle bir cenderenin içine düştü ki, yüksek voltajlı bir şok hali yaşanmazsa kendilerine gelmeleri söz konusu değil. Kürt’ün de Türk’ün de içine sızmış, ona haklılık payesi vererek kışkırtan, zaman zaman sırtını sıvazlayan hainler inanılmaz bir hız ve destekle yollarına devam etmekteler. Cizre olayları ile zirveye çıkan çatışma ve otorite kurma hali propaganda savaşı ve kitlelerin ajite edilmesi ile başka bir mecraya doğru yol almakta. ABD-İsrail ve İran üçlüsü Almanya ve İngiltere’nin desteği ile Türkiye’ye ya boyun eğdirme ya da onu da Suriyelileştirme yahut Iraklılaştırmak için cendereyi germekteler. Eğer doğru hedef tayini gerçekleşmezse beklenen son, bu ihanet şebekesinin dediği gibi olacaktır. Doğru hedef tayini gerçekleşirse yani ABD-İsrail ve İran’ın ülkemizde ki bütün faaliyetleri sınırlanır, İngiliz sömürgecilere yol gösterilir ve bu mesele en usta propagandistler tarafından doğru ve güzel bir şekilde halka anlatılırsa sadece terör bitmeyecek, ülkemize kurulan ekonomik ve siyasi komplolarda çökecektir.
Diğer taraftan Cizre kuşatmasının bir benzeri Nişantaşı, Bebek ve Balgat gibi semtlere gerçekleştirilir ve İbda Mimarı tarafından ‘Üç Bin Aile’ diye kodlanmış şebekenin inlerine girilerek Çokuluslu sömürgecilerle olan ilişkileri, yerli İslâm terör örgütleri ile bağlantıları deşifre edilip ilan edilirse, ne içte ne dışta hiçbir hain artık yatağında rahat yatamaz. Yok, eğer bataklığı kurutmak yerine sineklerle uğraşılacak ise eğer, “kırk yıldır uğraşılmış hangi sonuç alınmış ki şimdi de alınsın” hesabı, ölüm makinesine dönüp tamda adı geçen ihanet şebekesini sevindirecek ‘BİRBİRİMİZİ KIRMA’ hadisesi vuku bulur. PKK’ya Ermeni demek kolay; ki Ermeni değil, bir Ulusalcı Kürt hareketidir. Ve Üçbin Aile’nin başını çektiği zulüm ve işkence neticesi doğmuştur. Kaldı ki Ermeniler “Tebayısadıka” olarak yıllarca Osmanlı Devleti hizmetinde bulunmuştur, Velev ki bulunmasınlar, biz ‘Ermenicilik’e karşıyız, kendi halinde Ermeni’ye değil. Tıpkı Kürtçülüğe karşı olup Kürt’e karşı olmadığımız, Türkçülüğe karşı olup Türk’e karşı olmadığımız gibi. Türk, Kürt yahut Ermeni olarak dünyaya gelmek bizim elimizde değil. Elimizde olana bakarız, tercihlerimize bakarız biz. Yeri gelmişken belirtelim: Yunan Komşu’ya razısın, Ermeni komşuya razısın, Rus yahut Farisi komşuya razısın ama Kürt komşuya razı değilsin.Bu hangi aklın ürünüdür, bunu da bir kenara not etmek lazım.
Doğru hedef tayinin niçin hayatî derecede zaruret addettiğini yazı dizimizin ilkinde bahsettik. Şimdi misallerle bu tesbitimizi kuvvetlendirelim. Çünkü kiminle savaştığınızı bilirseniz, savaşı kazanmak için en önemli adımı atmış olursunuz. Aksi durum bir handikaba yol açar.
ABD-İsrail birlikteliğinde tecessüm eden Batı,İslâm coğrafyasında etkinliğini koruma pahasına bu coğrafyayı yıllarca kendini toparlayamayacak hale getirme ve üzerinde yaşayan insanların arasına kan davası sokarak onları bir daha yan yana gelemeyecek şekilde savaşın içine sokma peşindedir. Son dönemlerde Türkiye ve İran kullanılarak Irak harabeye çevrilmiş, yağmalanmış ve ABD – İran ikilisinin insafına terk edilerek unutulmuş, ardından Türkiye ve Çokuluslu Blackwater benzeri şirket orduların organizasyonu ile Suriye’ye darbe vurulmak istenmiş ancak SAMİMİ İSLÂMCI GÜÇLERİN DEVREYE GİRMESİ İLE oyunları bozulmuştur. Lâkin yinede Suriye yaşanmaz hale getirilmiş, yağmalanmış, insanlar arasına serpilen kin ve fesat tohumları yemişlerini vermiştir. Şimdi ise İran’la anlaşan ABD-İsrail-İngiltere’nin gözünde, Almanya ve Irak’ın da katılımıyla Türkiye var. Yıllardır batıcı bir rejim olan ve ÜçbinAile’yi perdelediği çok iyi bilinen Kemalizm’in zulmü ve işkencesine muhatab olmuş Kürtler bu mevzu için biçilmiş kaftandı. Halihazırda Kürtleri katletmekten başka bir işe yaramamış, ABD ve İsrail gibi hem İslâm hem Kürt düşmanı zümrelere bir kez dahi eylem düzenlememiş ve onları kınamamış bir ULUSALCI KÜRT TAİFESİ (PKK-PYD-YPG-YDHG) de emirlerine amade idi. Öteden beridir Ulusalcı Kürt taifesinin ABD-İsrail-İran ve İngiltere ile ilişkisi vardı zaten. Bu ilişki ilgili taraflarca saklanmadığı gibi zaman zaman medyaya demeçlere vererek de deklare ediliyordu. Son dönemlerde buna bir de Almanya dâhil oldu.Bunda da en büyük sebeb, bölgede kaybettiği ticari ve siyasi itibar… Yeri gelmişken Blackwater kitabının yazarı JeremyScahilleserinde Hollanda Doğu Hindistan Şirketi Genel Başkanı Jan Cohen’in şu sözünü aktarır: “Ticaret, kendi silahınızın koruması altında ve onun yararına yapılmalı ve sürdürülmelidir… Ne ticaret savaşsız, ne de savaş ticaretsiz sürdürülebilir.” (Blackwater, sh. 41)
Ve hatırlatalım; 1956’dan günümüze, yani yabancıların Türkiye’de petrol aramasına izin veren kanunun kabul edilmesinden sonra, ülkemizde petrol arayan şirketlerin tamamı Yahudilere aittir.
Güneydoğu’da arama yapanlar arasında en büyük iki petrol şirketi  “MOBİL” ve  “SHELL”di. Shell Petrol şirketi uluslararası sahada Hollanda-İngiliz ortaklığı etiketi kullanır. Royal-Dutch Shell’e bağlıdır. Sahibi MarkusSamuel isimli bir Yahudi’dir. Diğer petrol arayıcısı şirket “MOBİL” ise bilindiği gibi Yahudi trilyoner ROCKEFELLER’ın  birçok petrol şirketinden biridir.
Askeri Misaller;
Tarih, 12 Eylül 2015… YPG ‘Asayiş Güçleri’ sorumlusu Civan İbrahim, Reuters’e yaptığı açıklamada örgüt mensuplarının batılı askerler tarafından eğitildiğini, 450’den fazla militanlarının bombalı araç ve bomba tuzaklarını etkisiz hale getirme eğitimi aldığını söyledi.
Tarih, Eylül-Ekim 2005… Selahattin Demirtaş o yıllarda henüz İnsan Hakları Derneği Şube başkanı. ABD Ankara Büyükelçisiyle görüşmeler ve ardından ABD’nin siyasetçi devşirme ve yetiştirme programı olarak bilinen Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programı (IVLP) katılımı… Yani Selahattin Demirtaş, Ulusalcı Kürtlerin başına geçirilmiş ABD –İsrail emrinde devşirme bir lider. Merak eden buradan şu sonuca varabilir; Kandil istese de Selahattin Demirtaş’ı HDP başkanlığından alamaz, hatta Demirtaş’ın kendi de istese artık ayrılamaz. Bu çerçevede T.C’nin de Demirtaş’a ürkek yaklaşmasının sebebi birazda burada. Nede olsa T.C hala Batı ve Batıcılık kucağında… Şimdi burada dedik ya Demirtaş devşirme lider; hemen sanmayın bu taraf çok temiz. Aksine bu taraftaki kirliliği anlatmaya yahut hesabını tutmaya kalem yetmez.
Tarih Nisan 2015. Yer Diyarbakır Belediyesi ve hiç de alışık olmadığımız bir görüntü. Yasadışı terör örgütü FETÖ’ye yakınlığı ile bilinen Zaman gazetesi yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, yine aynı şekilde yasadışı Marksist bir örgüt olarak bilinen PKK’ya yakınlığı ile tanınan Gülten Kışanak, PKK’nın atadığı eşbaşkan gözetiminde bir değerlendirme ve paylaşma toplantısı yapıyorlar. Malumunuz bugünlerde artarda taranarak, bombalanarak şehidlerin verildiği polis ve askeri lojmanlarından yüksek miktarda HDP’ye oy çıkmıştı. Yine orada görev yapan güvenlik görevlilerinin –görevlerini yapmaması- sebebi ile güvenlik açığı ortaya çıkmış ve bugün yaşanan neticeyi doğurmuştu. Hali hazırda bu işbirliği FETÖ medyasının HDP’ye güzellemeleri ile devam etmekte ve Anadolu insanlarına karşı kudurmuş bir kin, haset ve kıskançlıkla saldırmaktadırlar.
Ve İran!.. Hz. Ömer’in Kisralarına vurduğu en büyük darbeden bu yana Sahabe yoluna ve bu yolun yolcularına hep düşman. Üstad’ın deyişiyle Ümmetin içine sızdırılmış Yahudi fitnesi. Bitmek bilmeyen sahabe kini ve bu kin üzerinden siyasi iktidar güdüşler. Büveyhiler, Safeviler, Kaçarlar İran’ı ve şimdiki İran… Her daim hem Türk’e hem Kürt’e hem Arab’a hain. Her daim Sünnet ehlini arkadan vuruş ve yine her daim küfür soyu ile ittifak halinde.
BM Daimi üyesi 5 ülke ve AB’nin İran’la yaptığı tarihî anlaşma aslında bir yönüyle Türkiye’nin aleyhine olduğu için kabul gördü. Bunun neticesinde İran ilk olarak PKK, PYD ve YPG’yi Suriye’de DAİŞ’e karşı müttefik olarak gördü. Ardından Kandil’e üst düzey ziyaretlerde bulundu. İran adına 2015’in başından beridir Kandil’e 12 kez giden ve 6 kez görüşe İran’ın dış politikadaki işlerinin organizatörü ve aynı zamanda Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani’nin, son birkaç haftadır Irak Kürdistan bölgesinin Süleymaniye kentinde kamp kurduğu ve görüşmeler sürdürdüğü ise medyanın gündeminde. Kasım Süleymani’nin yılbaşından beri ulusalcı Kürtlere sürekli telkin ettiği şey açılımın bitirilmesi. Ve Kasım Süleymani’nin dediği ABD ve İsrail gibi devletlerinde baştan beridir desteklediği şeyi PKK gerçekleştirdi.
Tarih 20 Ağustos 2015... Al Jazeera’den Ayşe Karabat Suriye’de PYD hariç bütün Kürt Partilerini çatısı altında toplayan ENKS (Suriye Kürt Ulusal Meclisi) içinde Mesut Barzani liderliğindeki KDP temsilcisi Nuri Brimo ile bir röportaj yapıyor. ABD’nin PYD’ye‘güvenlik şirketi’ gibi davrandığını söyleyen Brimo şöyle devam ediyor; “Erbil’de iki anlaşma yaptık. Bir de Duhok anlaşması var. Aslında bu anlaşmaları yaparken bile PYD’nin bizimle hareket etmeyeceğini biliyorduk. Çünkü PYD Esed rejimine ve Kandil’e bağlı. Kandil ve Esed rejimi de Tahran’a bağlı. Tahran Erbil’in Kürtlerin merkezi olmasına da izin vermiyor.(…) İran’ın talebi Lübnan, Suriye, Irak ve hatta Türkiye’yi kantonlaştırmak ve bu kantonları kendisine bağlamak. Türkiye’nin bu durumdan endişelenmesi gerekir. PKK ile Türkiye arasında şu anda olanları da İran destekliyor. Suruç’taki olaylarda da İran etkisi var.”
 
BLACKWATER VE BENZERİ KİRALIK ORDULAR
Blackwater kitabının yazarı JeremyScahill eserinin arka kapağında ‘Askerî Şirketler-Kiralık Ordular’ı şöyle tanımlıyor; “Bir ordu düşünün: vatanı yok, milleti yok, bayrağı yok. Hiçbir şeye, hiç kimseye karşı bir sorumluluğu yok… Paradan başka..”
Ve yine özel askerî şirketler ile ilgili en hatırı sayılır eser ‘Kiralık Ordular’ın yazarı P.W.Singer mevzuyu şöyle anlatıyor; Dünya kamuoyu özel askerî şirket kavramıyla ilk olarak ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgali sırasında tanıştı. Oysa günümüzdeki özel askerî şirketlerin ortaya çıkış hikâyesi Soğuk Savaş’ın bittiği yıllara dayanır. Yaklaşık yirmi yıllık bir geçmişe sahip olan bu yeni güvenlik konsepti bugün yüzlerce şirketten oluşan, milyonlarca çalışanı istihdam eden yüzlerce milyar doların üstünde mali hacme sahip olan bir sektör haline gelmiştir.” Ve Singer eserinin ilerleyen sayfalarında şöyle ilginç bir bilgiye verir; ‘Özel askerî şirket çalışanları arasında hükümeti temsil etmelerini istemediğiniz seçkin gazilerde vardır. Örneğin şu anda Irak’ta özel olarak çalışan eski SAS birlikleri, mevcut SAS birliklerinden daha fazladır.’(sh. 397)
Ve bunun güncel isbatı. Tarih 14 Ağustos 2015… Medya, ABD’nin başını çektiği Koalisyon güçlerinin ‘IŞİD’ bahanesi ile Suriye ve Irak’ta öldürdüğü Müslümanların haberini yaparken bir başka ilginç olaya şahit olunur. Uçakların bombalarından ‘IŞİD’li kılığına girmiş, İngiliz Hava Kuvvetlerine ait SAS (Special Air Service) birliğine mensup askerlerde(120 kişi) isabet alır. İngilizlerin orada ne aradığını yine bir İngiliz gazetesi deşifre ediyor; İngiliz özel kuvvetlerine ait askerler Doğu Suriye’nin iç kesimlerinde, isyancı militan kılığına girerek, vur-kaç tipi baskınlar gerçekleştirmektedir. Gazete, ayrıca, İngiliz askerlerinin IŞİD’e yardım etmesinin, 2. Dünya savaşında vur-kaç taktiği uygulayan Çöl Tilkisi Rommel’inoperasyonlarına benzediğini kaydetti.
Şimdi bölgeye bir de bu gözle bakmak lazım ve önceki günlerde vukû bulan Cizre olaylarında yakalanan ve bir kısmı sınır dışı edilen gazeteci kılıklı İngiliz ajanlarını birde bu gözle değerlendirmek lazım. Ülkenin genelinden daha fazla yabancı ajansların ve güya gazetecilerinin Diyarbakır’da konuşlanıyor olmasını birde böyle okumak lazım
Bu girişten sonra şimdi anlatacaklarımız daha bir anlamlı, daha bir etkili olacaktır.
Tarih 28 Haziran 2015. Medya’ya gözden ırak köşelere bir haber düşer. Seçim sonrasının getirdiği aktüel gerginlik bazı mevzuları algılamamızı geciktirebilir. Zaten milletin görmesine rağmen gerekli propaganda araçlarını kullanmaması aslında mevzunun anlaşılmadığını göstermekte ve münferit –turistik bir hadiseymiş gibi değerlendirilmesine sebeb olmaktadır. Hadise şu;
‘PKK’nın Suriye kolu PYD’ye yabancı katılımlar giderek yoğunlaştı. Danimarka, Hollanda, Avusturya, İngiliz hatta Afrikalılardan oluşan yabancı askerler Suriye’de YPG saflarında savaşıyor. YPG’nin yabancı militanlarının arasında en çok katılım İngiliz ve Amerikalılardan olurken, Fransa’dan gelenlerde çoğunluğu oluşturan gruplardan. ABD’den katılanların çoğu eski asker. İsrail’den katılan birçok eski asker de var. Bunlardan en tanınmışı GillRossenberg.’(pressmedya.com)
Hangisine sorsanız vereceği cevap hazır; IŞİD’e karşı savaşmak… İŞİD kim bunların gözünde; BÜTÜN MÜSLÜMANLAR…
 
PROPAGANDA SAVAŞI VE DOĞAN MEDYA
Propaganda savaşının en önemli ayağı Doğan Medyası başta olmak üzere Batı ve Batı taklitçisi medya… “ÜçbinAile”nin medyadaki en önemli sözcüsü, Doğan Medya Grubu… Forbes dergisin her yıl belirlediği Türkiye’nin en zengin 100 kişisi sıralamasına baktığınızda ‘Üç Bin Aile’nin servetlerinin son iki yıldır hızla eridiğine şahit olacaksınız. Erime derken ‘kârdan zarar’; yoksa gelir yine süper. ‘Kârdan zarar’ ne demek?Faiz, teşvik, ihale vs. yolu ile devleti söğüşleyerek elde ettikleri ‘gelir’in azalması, başka birşey değil. Hırçınlıkları ve kudurmuşlukları da bu yüzden. Sabancı, Koç, Boyner, Vakko, Özyeğin, Karamehmetler, Ciner, Şara, Şahenk, Eczacıbaşı, T. Yazıcı, Zorlu, vd. Üç Bin Aile’den ve bu milletin sırtından beslenmeye alışmış yaratıklardan… İşte bunların çıkarı, rahatı ve konforu için başını Doğan Medya’nın çektiği, Doğuş ve Ciner’in sürdürdüğü İslâm düşmanlığı pupa yelken... 7 Haziran seçimlerinden önce HDP’nin PR ajansı gibi çalışan, 7 Haziran seçimlerinden sonra ölen ve öldürülen binlerce Kürt ve Türk’e rağmen PKK güzellemeleri ile HDP’nin imajının bozulmaması için özel gayret gösteren bu zümre için ölen binlerce Kürt’ün zerre miktarı ehemmiyeti yoktur.Onlar için bu Kürtlerin özgürlük yahut insanca yaşama davasına bir katkısı da yoktur. Çünkü önlerine çok yağlı bir kemik atıldığında eski günlerine dönmesi yani azılı bir Kürt düşmanı olması kaçınılmazdır.
Bu sebeble Anadolu insanına ve İslâm’a düşmanlıkta gözleri körleşmiş bu kesim inanılmaz bir yalan-asparagas haber üretiyor ve yayınlıyorlar ki, kurdukları iletişim ağı sebebi ile bir müddet sonra millet bu işin doğrusunu öğrense bile ‘kara propaganda’ hedefine varmış oluyor, onarılamaz yaralar açıyor. Kaldı ki kimin tarafından açıldığı belli olmayan ‘Polis Harekât, Bordro Bereli vb. onlarca Sosyal Medya hesabı Kürt ve Türkler arasına kin ve nefret tohumlarını saçmanın, insanları duygusal anlamda kırarak itmenin, aşağılamanın daniskasını yapıyorlar. Devlet güvenlik birimlerinin bu gibi rezalet sayfalarına ses çıkarmaması ise yarayı daha da derinleştiriyor. Ve rejimin Kemalist, ırkçı ve cuntacı yüzünün hala kesintisiz sürdüğünü bize gösteriyor maalesef.
Batı ve Batı taklitçisi bu medya, bütün görünüşleri ile (sağcı, solcu, milliyetçi, komünist, sosyalist, İrancı, Şirk ehli vs.) Anadolu insanını küçük düşüren, onu ümitsizliğe sevk eden, farklı görüş veya gruplara karşı kışkırtan, tahrik eden yayınlar yaparak Anadolu’ya,İslâm’a kinlerini kusmaktalar. Buna FETÖ medyası ve militanları da destek verince, propaganda savaşında doğru hedef tayininin ne kadar çok önem arzettiği daha iyi görülür.
‘ÜçbinAile’yi zengin ettiler, yedirdi içirdiler ama yanıldılar.Paraleli büyütüp şişirdiler ama yanıldılar.‘Kürt Açılımı’ projesini PKK ile yürüttüler, Apo’yu yücelttiler, Müslüman Kürtleri ötelediler yine yanıldılar. NE OLACAK BU İŞİN SONU? BU YANILMALAR DAHA NE KADAR DEVAM EDECEK? Şimdilerde ise mühim bir “İrancı” taifenin paralelin yerini alacak derecede sızdığı konuşuluyor ki ‘İŞİD’ bahane edilerek Irak ve Suriye’de Ehli Sünnet Müslümanlara yapılan operasyonlarında arkasında bu etki var. Yarın Saray’a ve Ak Parti Kurmayları seviyesine kadar sızmış bu yapının ihanetleri aşikâr olduğunda yine ‘tüh yanıldık mı’ diyeceksiniz? İşinizi, artık hangi sebebtendir bilinmez, ‘doğru adamlarla yapmamak için’ her çeşit sahtelerde geziyorsunuz. Uzatmayalım yinede Ak Parti kurmaylarının samimi olarak birşeyler yaptığının varsayarak konuşacak olursak; bu savaşta eğer başarılı olunmak isteniyorsa, önce devlet ve millet aleyhine uzanan bu diller kesilmeli ve hepsinin tek tek inlerine girilerek ilişkileri deşifre edilmelidir. Demokrasi gibi, Liberalizm gibi Batı ve Batı taklidi sistem ve örgütler yerine İslâm’a Muhatab Anlayış çerçevesinde ele alınmış-örgüleşmiş yerli bir dünya görüşüyle hareket etmelidir. Aksi durum hem zaman kaybı hem de başarısızlıktır. Nihayetinde Batı’ya yine Batı’ya dayanarak karşı çıkılmaz. Böylesi bir hal daha baştan yenilgiyi ilan etmektir. Bu sebeble hemen ve acil olarak liberal demokrasi rafa kaldırılmalı ve İslâm’a Muhatap Anlayış Davası gündeme getirilmelidir. Aksi felaket olacaktır.
Yazımızı İbda Mimarının bir tesbiti ile bitirelim;“Açıkçası, bizim politikamızı, tabiî olarak İslâm gayesi belirler... Elbette seyirci değil, oyuncuyuz... Eğer İslâm gayesi faydası doğmazsa, Roma asillerinin tribünde kölelerin birbirini boğazlayışını seyretmesi gibi, seyrederiz!..”(Salih Mirzabeyoğlu, Adımlar, sh. 172)
Baran Dergisi 453. Sayı