İlk ihtilalci ses olan ve 1975 yılında çıkan GÖLGE DERGİSİ kadrosu olarak 1978 yılında İstanbul İl Akıncılar yönetimindeyiz. Bu kadro, daha sonra Akıncılar Genel Merkezinde görev yapan Akıncı Güç kadrosu…
Fatih Akıncılar ve Metin Yüksel… Parlayan bir genç ve haliyle aksiyon ocağına geliyor, GÖLGE kadrosunu tanıyor. GÖLGE'nin dağıtıcısı oluyor. Metin Yüksel eylemci çizgisini ve aradığı ruhu orada buluyordu.
“Bizi sokağa çekemezler!” diyen tatlısu Akıncılarından nefret eden Metin, suyun tabiî akışı gibi GÖLGE ile kaynaşmış, onu kaynaktan nasibince içmiştir.
Metin’in Vakıflar'dan temin ettiği Fatih Akıncıların Haydar semtindeki bürosu, aylık kavga dergisi GÖLGE’nin posterleri ile doluydu. Tüm Akıncı teşkilatlarında olduğu gibi… Metin’in kendi eliyle ve özenle hazırladığı GÖLGE posterleri ile süslediği panoları hala hafızamda. Zaten militan çizgiyi temsil eden başka yayın yoktu o yıllarda. Metin, Haydar’daki şubede halka ücretsiz sağlık hizmeti de verirdi.
“Ulubatlı Hasanla 29 Mayıs 1978’de Konya mitinginde şehit düşen Manisalı Hasan arasında fark yoktur” diyen AKINCI GÜÇ dergisini tabiî ki baş tacı edecekti Metin Yüksel; “Şehadet bir çağrıdır, tüm nesillere ve çağlara…” diyen Metin'in ruhuna ancak bu ses tercüman olabilirdi.
Şehidler ve yükselen Akıncı bayrağı… Metin, bir Cuma günü (21 Şubat 1979) Fatih Camii çıkışında düzenin köpeklerince şehit edildi. Diğer şehitler de bu bağımsız İslamcı çizgi için can verdiler. Tıpkı Erdoğan Tuna gibi, Celil Yıldırım, Salih Tuna, Gürsel Kabadayı, A.Haşim Sönmez, Orhan Ünal ve Metris Cezaevi (2000’de) Sancar Kartal, Bandırma Cezaevi (2000’de) Hasan Meriç, 1995’de Ankara’da Cahit Ayaz ve diğerleri gibi.
Metin Yüksel ekibiyle Yüksek İslam Enstitüsündeki boykota (1977) desteğe gelmişti. Polisle çatışmanın yoğun olduğu, kaskların copların havada uçuştuğu, polisten ve bizden yaralıların olduğu o hengâmede Metin polislere esir düşer. Metin’i polis otobüsüne alırlar ve Akıncılardan yedikleri dayağın hıncıyla insafsızca vurmaya başlarlar. Metin hiç vakarını bozmadan öylece duruyor ve yüksek sesle, Ayetel Kürsî okumaya çalışıyordu. Sonunda polisler birbirine girdi, inananlar isyan etti. Pol-Der, Pol-Bir ayrımı vardı polislerde o yıllarda. Metin o kargaşa esnasında oradan çıkıyor aramıza katılıyor ve sonra yaraları tedavi ediliyordu. Çatışmalar sokak aralarında geç vakte kadar sürüyordu. Öyle ki, okul dönemi evlerinin önünden geçen talebelerden memnun olan semt halkı bu zorlu günde polisten kaçan talebeleri evlerinde saklıyordu.
Daha önceki Akıncılar İl Yönetimiyle pasifist tavırlarından dolayı arası iyi olmayan Metin, GÖLGE kadrosu yönetime gelince aradığı sesi buluyor ve İL merkezine gidip geliyordu. Mecidiyeköy Akıncılarındaki silahlı çatışmalar, Valide-i Atik ve Topkapı yurtlarındaki çatışmalar Metinle omuzdaş olan akıncıların eserlerindendir.
Bir gün Metin'le Sultanahmet’te karşılaştık, ben İl’e gidiyordum, o İl’den geliyordu. O zaman Amerika'nın adamı Şaha karşı İran halk hareketini destekliyorduk. Metin kalaşnikoflu afişler hazırlamış matbaaya almaya gidiyordu. İhtiyacını gördüm ve afişleri İstanbul sokaklarına astık.
1980 öncesi “İrancılık” diye bir olay yoktu ve Şaha karşı İran’daki devrimi tabii olarak destekliyorduk. Bu destek, ne Metin için ne de başkası için “İrancılık” diye bir değerlendirmeye yol açar. Ama daha sonra, 1984’den itibaren İrancılık politikasına yem olan bazı eski İslamcılar Şehid Metini de kendi istismarcı mizacına alet etmek istediler. Fakat böyle bir şeyin hakikati yoktur. Eski mezhepsizler Suud’dan beslenmeyi bırakıp, İran’dan beslenmeye başladılar ve 1980 sonrası “İrancı-Şii” oldular. Önceleri neydiler ki sonraları ne olsunlar? Nereden geldiğini bilmeyenler nereye gideceğini bilmezler.
O zamana kadar hep komünist devrimler oluyordu. İlk defa 1979’da İran’da İslâm tabanlı halk devrimi oldu, gerçi sonra Şii rengi ortaya çıktı. Fakat biz burada ajite edici olması için devrimin havasını aktarıyorduk; tabiî Şiiliğe karşıydık! 1984 yılları İran Konsolosluğu’ndan İBDA Yayınlarına gelenler oldu ve “İran aleyhine yazmayın, kitaplarınızı üzeri fiyatı alalım” dediler. Tabii ki bu teklif İBDA’nın elinin tersiyle reddedildi. Bu olayın peşi sıra Girişim dergisi çıktı; fakat son sayısında -belki de anlamadan- “Hz.Ömerin adaleti” diye bir yazı çıktı, musluklar kesildi, dergi kapandı.
Fikir hareketi “ BD-İBDA” istikamet çizgisidir. “Ne Uzlaşma Ne Teslim Ne Hiçlik/ Yalnız Mutlak Fikirde Birlik” diyen Salih Mirzabeyoğlu’nun Akıncı (İBDA) çizgisi o günden (1975) bugüne (2013) devam etmektedir. Ve bu çizgi Allah’ın izni ile kıyamete kadar “Kurtuluş Yolu-Fırka-i Naciye” olarak devam edecektir. İBDA, taviz vermez Şeriat çizgisiyle devâsa olarak yürümektedir. Necip Fazıl’dan aldığı İslamcı mücadele çizgisini, 1975 Gölge, 1979 Akıncı Güç, 1984 İBDA ve cepheler olarak Tavır, AK-Doğuş, Taraf, 1999 kıyamı ve diğer İBDA-C’ler eliyle günümüzde demokrasi ve liberalizm tuzağına düşmeden sürdürmektedir. Allah nurunu tamamlayana kadar, “Şehidler sırasını savdı, sıra sende akıncı “ diyen ruh ve aksiyon olarak. Ne tatlısu Akıncısı, ne uzlaşmacı Müslüman, ne de İrancı ibişler!
O zamanlar (1978) 163. maddeden dolayı cezaevinde olan Selahaddin Eş’i, İstanbul Akıncıları olarak bir konvoyla Gebze cezaevinden alıp İstanbul’da bir gösteri düzenlemiştik. Tekrar söylüyorum, 1980 öncesi “İrancılık” diye bir şey yoktu; fakat Salih Mirzabeyoğlu ve Akıncılar vardı. Selahaddin Eş, daha sonra İran’a gitmiş ve sapıtmış ve resmen Şii-Caferi mezhebine girmişse bunda bizim suçumuz yoktur. Biz ona 163. Madde mağduru diye sahip çıktık. 163. Maddeden Müslümanlar çok çekti, 141-142 den ise sol çok çekti. Ali Bakaner 163.maddeden 10 yıl hapis yattı.
Asker-polis, sağ ve sol tarafından Akıncıların yüzlerce şehid verdiğini belirtelim. 12 Eylül askeri darbesinde GÖLGE ve AKINCI GÜÇ elemanları olarak başta Samandıra Askeri Kışlası olmak üzere yurdun bir çok yerinde işkencelere maruz kalındığını da belirtelim. (Bu satırların yazarı da dahil)
1979 Nisanında Sakarya’da Dünya Müslümanları ile Akıncıların dayanışma mitingi 1975-1978 yıllarında Dünya Akıncılarının (Moro, Filipin, Türkistan, Eritre) ajite edici haberleri ile dolu, GÖLGE dergisinin tesiri idi. Keza İsrail’i protesto gösterilerini, kanuni ve kanun dışı birçok eylemler, Hicri 1400 mitingleri ve benzerleri sayılabilir.
Genel Merkez Akıncılarının, Ankara’ da büyük mitingine 8-10 otobüs İstanbul’dan katılıyoruz. Fatih Akıncılardan 50 kişi katıldı, kot pantolon, yeşil parkalar, atkı ve hepsi kapşonlular; kalabalık geçen yürüyüşe Metinin bu ekibi damgasını vurmuştu. Şeklin doğurduğu askeri disiplin bütün kitleyi etkileşmişti. Yürüyüş yolunda ülkücü teşkilatlardan laf atmalar üzerine Metin ve Ekibi ülkücülerin binasına dalıyor, ülkücüler çil yavrusu gibi dağılıyordu. Samimiyet vardı, hesap yoktu o zamanlar.
12 Eylül sonrası İslamcı hareketin gelişmesi, 12 Eylül öncesi GÖLGE ve AKINCI GÜÇ kadrosunun fikir ve eylemci çizgisi neticesidir. Ufukta kopan fırtınanın dalgaları sahile geç vurması misali gibidir. “Kenan Evren din derslerini mecbur tuttu.” gibi bir tesbit ile izah edilemez bu gelişmeler. Bu yanlış tesbiti maalesef birçok kişi yapıyor.
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu 1975’lerde “AKINCI” ismini koyarak ve teşkilatını kurarak İslamcı gençliğin, komünizme karşı ülkücülerin yani düzenin yedeğine girmesine mâni olmuş, çok önemli iş yapmış, Müslüman gençliği Akıncılar ismi ile demetlemiş ve İslamcı hareketin temellerini atmıştır. Necip Fazılın mukaddes dava için açtığı gediğe taşı koymuştur. Yoksa İslamcı gençlik düzen güçlerine yem olacaktı. Rejime muhalefet çizgisini de, Necip Fazıldan sonra Salih Mirzabeyoğlu’na borçluyuzdur. Tüm İslamcı kitlenin fikir ruhu Necip Fazıl tarafından, eylemci ruhu ise Salih Mirzabeyoğlu tarafından yoğurulmuştur. Salih Mirabeyoğlu’nun fikir yönünü ve Necip Fazılın aksiyon adamı yönünü de ihmâl etmeden bu tesbiti yapalım. Aslında bu iki büyük bize fikir ve eylem birlikteliğini ihtar ediyor.
17 Eylül 1943 yılında Büyük Doğu’ların çıkışı ile Necip Fazıl İslamcı mücadelenin sistemli başlatıcısı olmuştur. Çağımızın meselelerine karşı fikirde örgüleştirerek İslam ideâlini aksiyon planına geçirmenin startını vermiştir ve 40 yıllık çileli hayatın sonunda Büyük Doğu bayrağını “gençlikle köprübaşı diye vasfettiği İBDA’ya teslim etmiştir. BD-İBDA hareketi, 2013 senesi itibariyle 60 yaşındadır.
Müslümanın hassasiyetli duruşunu Kumandan Mirzabeyoğlu gösterdi. O zamanın şartlarını biraz bilelim ki, yapılanları daha iyi anlarız ve yolun nasıl açıldığını ve bugünkü rehavet engelinin nasıl aşılması gerektiğini anlarız.
1968 yılında Eskişehir Komünizmle Mücadele Derneği başkanı Hasan Özkeçeci ağabey, Kumandanın babasının desteğiyle miting düzenleniyor, Eskişehir gibi bir yerde ilk defa böyle bir gösteri oluyordu. Mitingde “Müslüman Türkiye” sloganı atıldı diye Milli Nizam Partisi Eskişehir İl Başkanlığı da yapmış Hasan Özkeçeci ağabey 4 ay ceza alıyordu. Ve yaşlı bir Müslümandan şu ürkek tavır: “Müslüman Türkiye” demeyin, şimdi jandarma gelecek.”
Ve hemen sinema şeridi gibi İstanbul’daki Ayasofya mitingine hafızamızı çeviriyoruz. 1977’li yıllar ve Sultanahmet’in orada küçük bir jandarma karakolu var. Bir subay yanında iki jandarma ile kalabalığa aşağılayıcı şekilde bağırıyor, “dağılın buradan lan” diye. Kumandan Mirzabeyoğlu aramızdan ok gibi fırlıyor ve subayın çenesini bulan yumruk darbesi. “Vur ağzına, al lokmayı” Müslüman kitleye alışmış subayda büyük bir şaşkınlık ve iki jandarmasıyla karakola sığınıyor. Ve demir parmaklıklı pencere arasından parmağını sallayarak acziyetini ifade ediyordu.
Milli Nizam Partisi’ne sakınarak giren Müslümanlar, parti kapanınca ve üyeleri toplanmayınca bu sefer yeni açılan Milli Selamet Partisi’ne hücum ediyordu. Müslümanlardaki bu ezik hali kırmak için olsa gerek GÖLGE dergisinin posterleri o kadar vurucu hazırlanmıştı ki, militan dilden uzak Müslümanlar, ilk bakışta “bunlar komünistlerin afişleri” diyordu.
Müslümanlar şu anda ne kadar dik duruyorlarsa bunu BÜYÜK DOĞU’ya ve İBDA hareketine borçulular, onun verdiği iklime borçlular. İsterse BD-İBDA’ ya karşı olsunlar. Hal, tavır ve duruş olarak içlerine sinmiş ve kazanım olarak bu böyledir.
Bu tespiti doğrulamak için bir müşahedemi aktarayım.
“Bunlardan bir iş çıkmaz” denen Yüksek İslam Enstitüsü öğrencileri GÖLGE kadrosunun da desteğiyle aylarca süren boykotlara, hayal edilemeyecek eylemlere, polisle süren çatışmalara imza atıyorlardı ve mezun olan öğrencilerde bu halin nasıl sindiğini öğretmen arkadaş bana şöyle ifade ediyordu “Boykot dönemi mezun olan öğretmen arkadaşlar diğerlerine nazaran dik duruşlarıyla hadiselere hemen tavır alışlarıyla farklı oluyor.”
“Kumandan haysiyetimizdir” derken neyi kastettiğim inşallah biraz olsun anlaşılıyordur. Yoksa amacımız kuru övgü değil. Zaten “Eserin şanının büyüklüğü kendini ululamağa kifayet eder. Övgü istemez. Tenkidi ehline aittir.”
Akıncı Güç dergisi, Milsan’da basılmış ilk üç sayı. Her sayı 33.000 basılıp dağıtılıyordu, bütün akıncı ve parti teşkilatlarınca. Sonra parti taassubundan dolayı, “Necip Fazıldan bahsediyor” diye tavır alındı. Fakat akıncı geleneği sürdü gitti.
Kadir Mısıroğlu “bölmeyin Müslümanları Akıncılar diye, MTTB var” diye karşı oluyordu. Fakat Akıncılar ismi tutunca “Akıncının dergisi Sebil” diye poster yapılıp sağa sola asılıyordu. Şura Dergisi de daha sonra çıktı. GÖLGE ve AKINCI GÜÇ’ün açtığı yola girdi. Fethedilmiş alanda fatihçilik oynamak gibi keskinlikler yaptı. Günümüzde de böyleleri var.
Miting meydanları ve yürüyüşlerde Moro Destanı-Aydınlık Savaşçıları okuyarak gençliğini yaşayanların bir kısmı bakan olmuş, milletvekili olmuş mühim değildir. Mühim olan Üstadın, “eskimez akıncı” nitelemesidir.
Sabahaddin Zaim Hocanın “Siz bir hayır başlatın, nerde duracağı belli olmaz” tesbitine denk gelen zuhur ve eylemler vesilesi, o zaman küçük görülen adımlar daha sonra büyük adımlara yol açmıştır. GÖLGE, AKINCI GÜÇ ve son ve som haliyle İBDA’nın cepheleşme esprisi ile büyük küçük demeden herkesin emeğinin döküleceği bir havuz oluşturulmuştur.
“İnsanımızın ve inancımızın kavgası” alt başlığı ile çıkan ve rejime muhalefet ve direniş ruhunu ajite edici bir şekilde canlandıran ve gençliği AKINCILAR ismiyle demetleyen ve böylece İslamcı hareketi, sağ-sol kamplaşmasına yem etmeden teşkilatlandıran, GÖLGE dergisi ve Salih Mirzabeyoğlu olmuştur. Fikri aksiyona döndüren adam…
Rahmetli Metin’i ve tüm şehidleri bu vesile ile anar ve Akıncı ve şehidlerin yolunun İBDA çizgisinde yürüdüğünü belirtirim…
Baran Dergisi 349. Sayı
Baran Dergisi 349. Sayı