Hangi savaş?

Verilecek cevap çok basittir aslında: Ne savaşı olacak, Hak ile batılın savaşı...

Burada ise, “Hak” ile “batıl” arasındaki fark nasıl anlaşılacak? Herkes kendi söylediği ve yaptığı şeye “benimkisi hak, öbürü batıl” gözüyle bakıyor. Gittiği yolun yanlışlığını bile bile o yolda ilerlemek için mücadele edenler de yok değil tabiî...

Bizim için bu dünyada iki güç her zaman karşı karşıya, bunlar ezelden ebede kadar savaşıyor ve savaşacaklar...

Müslümanlar ve diğerleri...

Dünyanın neresinde olursa olsun, her Müslüman, İslâm’ın hâkimiyeti için mücadele edenlerin safında yer almak zorunda...

Bu da inkârı mümkün olmayan bir gerçek...

Şimdi asıl soru şudur: Müslümanlar ve İslâm için savaşanların ne zaman nasıl hareket edeceklerine dair ellerinde doğru bir yol haritası var mıdır? Varsa bu haritanın hudutları nedir?

Soruyu, “mücadele ediyorlar işte” diyerek geçiştirmek mümkün mü?

Filistin, Myanmar, Irak, Suriye, Türkiye, Mısır, Afganistan, Çeçenistan, Bosna, Türkistan... Kısaca her yer ve bütün dünyada olup bitenlere bakarsanız Müslümanların keklik gibi avlandığı gerçeğiyle yüz yüze kalırsınız.

Filistinli bir şairin “en çok ölümü seviyorlar benim” diye başlayan bir şiiri vardı.

Onlar bizim ölümüzü seviyorlar... Bizimse, doğru mücadele adına ortaya konmuş, herşeyi ile kâmil mânâda tam bir planımız bile yok!

“O kadar da değil!” diyenler, günümüz dünyasında ve Türkiye’de yaşanan hadiselere şöyle bir göz gezdirsinler yeter!

Amerika ile fiili savaş içinde olduğumuz bu günlerde hadiselere vereceği oy gözü ile bakan çapsızlar...

Yetmedi mi?

Öyleyse şimdi “SOA’nın yetiştirdiği Rêdûr Guam Kürtleri”* var!
‘‘Rêdûr” Kürtçe “uzak yol” demek.
Guam ise Pasifik’teki Hawai’nin 6 bin kilometre batısında bir ada ismi…

Saddam’ın devrilmesi için ABD’nin destek verdiği ve sonrasında can güvenlikleri kalmadığı gerekçesiyle Çiller sayesinde Türkiye üzerinden Pasifik’teki Guam adasına götürdüğü Kürtlerin büyük bir kısmı şimdi birer “ABD’li Kürt” olarak Irak’a dönmüş durumda.

(Yıl: 2006)

Açık bir şekilde, “Bizler artık Amerikalı Kürtleriz. Aynı zamanda Amerikan vatandaşıyız. ABD’lilerle aynı kanı taşıyoruz. Irak’taki savaşta peşmergeler ile ABD’li askerlerin kanı döküldü. Saddam’a karşı iki taraf da kan döktü. Bu nedenle iki tarafın kanı birbirine karıştı” diyorlar.

Hem de hiç utanmadan, sıkılmadan…
Kanı ABD kanı ile karışmış Kürtler!
Asaletleri kaybolmuş melez robotlar!

Hiç kuşkusuz ABD’ye sadakatlerini ispatlamış olan ve sayıları beş binin üzerinde olan bu Kürtler, son ABD işgalinin de ön hazırlıklarını yürütmüşler.

Ayrıca CIA bağlantılı akademisyenler de DNA bulgularıyla Kürtlerin Yahudi olduklarını ispat ettiklerini hiç çekinmeden söylüyorlar.

Amerikalı Prof. Ariella Oppenheim ve Dr. Marina Feirman, İsrail’de yayınlanan Ha’aretz gazetesine, “Kürtlerin genetik yapısının Yahudilerin genetik yapısıyla benzerlik taşıdığını, Kürtler ve Yahudilerin soydaş olduklarını ve Kürtlerin çoğunun Yahudi olduğunu DNA bulgularıyla ispatladıklarını” açıklamışlardı.

Müslüman Kürtleri “Yahudi” olarak göstermeye çalışan ABD, bu yolla bölgede ikinci bir “İsrail” kurma hayalleri peşinde.

Bu amaçla Guam Kürtlerini eğiten Amerikan Okulu (SOA) prototipi bir merkez, Kuzey Irak’ta açılmış durumda.

ABD-İsrail-TSK kökenli emekli generaller (Halka kan kusturmaya yeltenen Ergenekoncu paşaları, 28 Şubat zulmünün mimarlarını hatırlayın!) gizli bir şekilde Kuzey Irak’ta KDP tarafından kurulmuş olan peşmerge kontrgerillasını eğittiler.

Amerika Okulu (SOA) prototipi bir merkezde eğitim verenler arasında, kafasına çuval geçirilmiş Türk birliğinin, ABD’li güvenlik şirketleriyle işbirliği içinde olan üst düzey emekli komutanlarından birilerinin de olduğu söylenmektedir.

Bu Amerika Okulu (SOA) prototipi merkez, Türkiye’nin güneyindeki Süleymaniye ve Erbil şehirlerinde hızlandırılmış kontrgerilla kursları açmış, burada peşmergelere tüm savaş yöntemlerinin yanı sıra, yakın dövüş, sabotaj, suikast, istihbarat, karşı istihbarat, sorgulama gibi temel konularda eğitimler veriyor, uzmanlaşmalarını sağlıyorlar.

(ABD’nin PYD/PKK’ya yaptığı yardımları düşünün)

İlk etapta eğitime tâbi tutulan Kürtler, 70 bin kişilik peşmerge ordusunun içinden özel olarak seçilmiş kimselerden oluşuyor.

Ayda 1000 dolar civarında bir de “ulufe” alıyorlar.
...
“Zombiler” hortlar da “Guamlar” yatar mı?
Yatmaz tabî!

“Rus” tehdidi gördüğü her yere AMERİKAN üsleri inşa ederek, sözde “komünizm tehdidi”ni bertaraf edecek tedbirler aldı. İnşa ettiği üslerle hegomanyasını güçlendirdikçe güçlendirdi.

Dünya üzerine yayılmış yedi kıtanın her yerine askeri üsler kurdu. Bu üsleri uluslararası sularda gezinen deniz kuvvetlerine bağlı filolarca da beslenmekte. Bu filoların her biri uçak gemileri dâhil, denizaltı ve diğer muhrip gemilerle bir ülke ordusundan daha güçlü bir donanıma sahiptir...

İçinde AMERİKAN gücü barındıran ülkeler onların çıkarlarına uygun davranmaya mecbur bırakıldı. Yine bu ülkeler ikili anlaşmalar ve İMF gibi kuruluşlarla ekonomik ablukaya alınarak ABD’ye tam bağımlı hale getirildi.

Amerikan çıkarlarına aykırı hareket eden siyasetçiler devrilir. Sömürü düzeninin devamı için kurdukları rejimin kodlarıyla oynanmasına müsaade etmezler. İçerden dışardan kendilerine bağlı adamları vasıtasıyla müdahale ederler.

Onlar için tehlike varsa, askeri müdahale dâhil her yol meşrudur. Ayaklanma, terör, suikast, suiistimal, yalan, propaganda, uyuyan hücreler, beşinci kol, etki ajanları, STK görünümlü teşekküller, NATO, uluslararası haberleşme kanalları hemen devreye girer...

Türkiye’ye cumhuriyetin ilanından bu yana onların gizli açık operasyonlarıyla her zaman ayar verildi. 15 Temmuz darbe teşebbüsü de onların eseriydi.

Dünya genelinde içinde Amerikan ahtapotunun kollarının sarıp sarmaladığı, başta İngiltere, İtalya, Almanya, Japonya, Belçika, İspanya olmak üzere birçok ülke bulunmaktadır. (Mekedonya, Bosna-Hersek, Kosova, Hawai, Kore, Pasifik okyanusu, İzlanda, Küba, Bahreyn, Singapur, Türkiye, Macaristan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Cibuti, Irak, Afganistan, Kırgızistan, Özbekistan, Pakistan, Tacikistan, vs., vs.)

Bunlar bir çırpıda şuradan buradan derleyebildiklerimiz... Bu üslerde bulunan silah sistemleri, haberleşme ve ulaşım vasıtaları yanında askeri sivil personelleri de hesaba katarsak karşımızdaki gücün hangi çapta bir düşman olduğunu anlarız. Bunları besleyen diğer unsurlardan biri olan CİA belki saydığımız kuvvetlerden daha da üstün ve güçlü bir yapıya sahiptir.

Amerika’nın esas gücü, dünya ölçeğine yayılmış maddi varlığından değil, arka planda onları sevk ve idare etme kabiliyetine sahip olan “bilgi”den, bu bilgiyi kullanan ortak akıldan gelir.

Kimi ülke yöneticileri bilerek veya bilmeyerek Amerikan çıkarlarının bekçisi konumundadır. İster istemez onların kurduğu sisteme hizmet eder...

NATO’ya girmek için Kore’ye gitmemiz neyle izah edilebilir? BM ve NATO’nun çıkarları için kâh orada kâh burada görev almamızın makul bir gerekçesi var mıydı?

15 Temmuz’da NATO’yu tanıdık! PKK, PYD, DAİŞ gibi örgütlerin arkasındaki gücü tanıdık. Sanki kimse bilmiyormuş gibi FETÖ’yü tanıdık!..

Acaba gerçekten tanıdık mı?
....
Esas düşman içimizdekidir... Görünmeyen, bilinmeyendir... Onu yenmek için bilmek ve tanımak gerek...
Amerika katil belli de, Dünya, bu hegemonik gücü imha edecek bir fikri yapıya, diyalektiğe muhtaç!..
İBDA’dan başka yok diyoruz ya...
Gerçek bu!..
 
*SERBEST KÜRSÜ / SOA’nın yetiştirdiği Rêdûr Guam Kürtleri, 02 Ekim 2006


Baran Dergisi 623. Sayı