Son günlerde gündemde boy boy yer kaplayan, üzerine en çok konuşulan; fakat buna rağmen belirsizliğini koruyan, bir türlü tutarlı yorumun yapılamadığı bir hadise var; Irak-Şam İslâm Devleti (IŞİD)… IŞİD meselenin bu kadar girift ve çetrefilli gözükmesinin belki de en mühim sebebi, Irak’ta Irak İslâm Devleti adıyla ortaya çıkıp Suriye’de IŞİD adı ile güçlenen grup hakkında bölgeden sağlam kaynaklara dayalı enformasyon alınamaması… Bu yazımızda bu mevzuya dâir bir bakış açısı ortaya koymaya çalışacağız.


Amerikan İşgali ve Şii Bloku

2001 senesinde El Kaide’nin ABD’deki ikiz kuleleri ve Pentagon’u vurmasından sonra paradigma değişirken dengesini kaybeden ABD’nin önce Afganistan’a daha sonra da Irak’a müdahale ettiğine şahit olduk. Bunu Anglo-Sakson gözüyle "Ortadoğu" olarak adlandırılan, bizim ise "Büyük Doğu coğrafyası" olarak addettiğimiz toprakları yeniden dizayn etme çabası şeklinde değerlendirebiliriz.

2003 senesinde ABD’nin Irak’a müdahalesi neticesinde Ehl-i Sünnet ve Baas kökenli Saddam Hüseyin rejimi devrilmiş ve Irak paramparça bir hüviyete bürünmüştür. Osmanlı döneminden bu tarihe kadar Irak’ın yönetim kadrosunu her daim Ehl-i Sünnet Müslümanlar oluştururken ABD, Irak’ta yönetimi Şii gruplara bırakmıştır. Diğer taraftan Barzani önderliğindeki Kürtler merkezle köprüleri atmış ve Ehl-i Sünnet Müslümanlar ise tamamen görmezden gelinerek sistem dışında bırakılmıştır. İşgalin üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen gruplar halinde direniş devam etmiştir. Irak’ın yönetiminin Şiilere bırakılması akabinde Türkiye’nin Güneydoğusunda İran, Irak, Suriye ve Lübnan’dan müteşekkil bir Şii bloku Türkiye’nin İslâm dünyası ile arasında bir set kabili yükselmiştir. Irak’ta yönetimi ABD ile yaptıkları işbirliği neticesinde ele geçiren Şiiler Nuri el Maliki önderliğinde 400 yıldır yönetilen olmanın vermiş olduğu "ezik" psikolojisiyle yöneten sıfatına eriştikleri andan itibaren Müslümanlar üzerinde büyük bir baskı kurmaya başlamış ve zulüm her geçen gün artmıştır. Bu baskı Müslümanların içerisinde yönetime karşı olan isyan duygusunu da kabartmış ve bugün Iraklıların Irak’ı tekrar geri alacağı safhaya kadar getirmiştir.

Bilindiği üzere 2010 senesinde Tunus’ta başlayan bir devrim hareketi domino etkisiyle Kuzey Afrika’dan Güney Batı Asya’ya doğru yayılırken Nusayri hegemonyasında bulunan Suriye de bu devrim dalgasından nasibini aldı ve hatta Suriye’yi çatışmaların en uzun süre yaşandığı-yaşanmaya devam ettiği ülke konumuna getirdi. Şu anda Irak'ta yaşananlar Şii bloğu çatlatırken, Türkiye’nin Esed karşıtı bir tutum sergilemesi de bu vaziyetle alakalı: Türkiye, hem Müslüman halklar nazarında meşruiyetini pekiştirme çabası hem de tarihî hinterlandına erişme gayreti içerisindeyken, bunun önünde engel gördüğü Şii bloğun mevcudiyetinden rahatsız ve bunu yıkmak istiyor.


Irak Müslümanları

2009 yılı verilerine göre Irak nüfusu 31 milyon kişidir. Irak nüfusunun dinî ve etnik dağılımı ise şöyledir:

%55-60 Şii Müslüman (Arap-Türkmen) nüfus: 17.050.000-18.600.000

%37-40 Sünni Müslüman (Arap-Türkmen-Kürt) nüfus: 11.470.000-12.400.000

%2-3 Hristiyan (Süryani, Keldani, Asuri-şabak-diğer) nüfus: 620.000-930.000

Etnik olarak:

%51-54 Şii Arap, nüfus: 15.810.000-16.740.000

%20-21 Sünni Arap, nüfus: 6.200.000-6.510.000

%16-20 Kürt, nüfus: 5.250.000-6.250.000

%8-9 Türkmen, nüfus: 2.500.000-3.000.000

%3 Hristiyan, (SüryaniKeldaniNasturiAsuri), nüfus: 620.000-930.000

Irak’ın nüfus dağılımına baktığımızda aslında Baas düşüncesinin Irak tarafından benimsenme gerekçesini görüyoruz: Arap milliyetçiliğine dayalı siyasî yapı dışında hiç bir düşüncenin o dönem şartlarında Irak’ı bir bütün halinde tutamayacağı aşikar.

ABD müdahalesinden sonra devletin yönetimini, işgal ve yeniden dizayn süreci boyunca ABD ile işbirliği içerisinde olan Şiilere kaptıran Iraklı Müslümanlar, Şiiler ile çatışma içerisinde bulunmuştur. Gizlice örgütlenen çeşitli gruplar direnişe devam etmiştir. 10 yıl boyunca bir efsane şeklinde İbrahim İzzet el Duri adı telaffuz edildi. Bu direnişi “Saddam’ın hayalet komutanı”nın örgütlediği düşünüldü. Bu düşüncenin arka planında yatan neden ise ABD’nin Irak’a girdikten kısa bir süre sonra çok fazla çatışma yaşanmadan şehirleri ele geçirmesi ve Bağdat’a kadar ilerlemesi idi… Bu bize Saddam Hüseyin’in savaş stratejisi gereği Irak ordusunu yeraltına çektiğini göstermişti. Şehid Saddam Hüseyin’in bu hamleyi yapmasının nedeni ise askerî mühimmat ve imkan açısından ABD ordusu ile çarpışamayacağını fark edip savaşı kendi kuralları çerçevesinde sürdürerek, düşmanı kendi koyduğu kurallar içerisinde boğmaktı. Nitekim bugün bu stratejinin başarıya ulaştığını görüyoruz.

Irak’ta ABD askerlerine ve Şii Irak yönetimine karşı eylemler devam ederken 2006 yılında bir oluşum dikkat çekmeye başladı. Irak İslâm Devleti adını kullanan grup, 2011'de Suriye iç savaşının başlamasının ardından Suriye sınırını geçerek bölgede hâkimiyet kurma çabasına girişti. Karmaşık bir hâl alan Suriye savaşı içerisinde birçok unsuru barındırırken bu unsurlardan biri sivriliyor ve güçlenerek yoluna devam ediyordu: IŞİD. 


IŞİD Kimlerden Oluşuyor?

Kurucusu Zerkavi'nin 2006 yılında öldürülmesinden sonra akademisyen Ebu Bekir el Bağdadî komutasına geçen El Kaide'ye bağlı Irak İslâm Devleti adlı grup, içerisinde Baas kökenli birçok militan barındırmaktadır. Yaptığı hamlelerin stratejik ve düşünülerek atılmış adımlar olduğu gözlemleniyor. Bir örgütten daha çok bir devlet gibi düşünerek adımlar atıyorlar. Kurulduğu 2003 senesi sonlarından bu zamana gerek militan sayısı gerek mali açılardan güçlendiklerini görüyoruz. 

Suriye direnişinin başlaması ile beraber Suriye’de de etkin olmak isteyen Bağdadî’ye, Zevahiri’nin “Suriye’de Nusra cephesinin faaliyet yürütmesi gerektiği ve kendilerinin Irak’ta faaliyetlerini sürdürmesi" söylenmişse de Irak İslâm Devleti buna karşı çıkarak Suriye’ye girmiş ve Irak-Şam İslam Devleti ismini almıştır. El Kaide’nin Suriye kolu Nusra’nın Suriye direnişinde temel dinamiklerden birisi olması ve Irak İslâm Devleti’nin Nusra’ya cephe alarak Nusra liderlerini infaza başlaması grubun Suriye direnişçileri ile arasındaki çekişmenin temel sebebi… Irak İslâm Devleti kendisine biat etmeyenleri cezalandırırken biat edenlerle beraber militan sayısını da artırmıştır, bilhassa Nusra’nın birçok militanı bu oluşuma katılmıştır. Daha önceleri IŞİD meselesine daha temkinli ve tedbirli yaklaşırken geçmişten bugüne yaşanan hadiseleri ardarda sıralayınca bugün gelinen noktaya baktığımızda IŞİD’in hamlelerini daha iyi anlayabiliyoruz. 

IŞİD Suriye’de birçok rejim muhalifini idam etti, muhalifler tarafından rejimin direnişin içine soktuğu fitne olarak değerlendirildi. Bu süreçte IŞİD kendisine malî destek sağlayacak ve düşmanının lojistiğine darbe vuracak hatlara hâkim olmayı seçerken çatışmalarda elde ettiği ganimetler ile güçlenerek Irak-Şam İslâm Devleti olarak statü kazanma yoluna başvurdu. Dikkat çeken bir husus ise Suriye’de Esed rejimiyle çatışmaktan çok muhaliflerle savaşması… Esed rejimi ile anlaşma yapması ve rejime petrol satması… 

IŞİD’in bu kadar sivrilmesi ve bu gücü nasıl elde ettiği, Suriye’de neden rejime karşı değil de muhaliflere karşı savaştığı yönünde soru işaretleri mevcut… Bu soru işaretlerinin giderilmesi açısından IŞİD oluşumunun yapısına ve amacına bir göz atmak gerekiyor. 2003 yılında Ehl-i Sünnet direniş içerisinde El Kaide’ye bağlı olarak Zerkavî ve ardından Ebu Bekir el Bağdadî’nin örgütlediği Irak İslâm Devleti, Saddam Hüseyin’in Baas rejimi askerlerinden, Sünnî direnişe destek veren halktan ve El Kaide militanlarından oluşmakta… Örgüt içerisinde bulunan militanlar Ehl-i Sünnet Müslümanlar… Irak’ta zindanlarda tutulan direnişçileri cezaevlerine düzenlenen baskınlar neticesinde kaçırarak militan sayısını o günden bugüne artırmıştır.

IŞİD’in güçlenmesinde konuşulan bir diğer etken ise finansal yardım aldığı iddiası. Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül 13 Haziran Cuma günü yayınlanan “IŞİD değil yeni 'Sünni Arap Devleti' projesi” başlıklı yazısında IŞİD’in Şii bloka karşı Sünnî devletler tarafından desteklendiğini belirtiyor. Bu devletler de muhtemelen Türkiye ve Suudi Arabistan.

Irak’ta son günlerde yaşananların ışığında IŞİD’in Suriye direnişinde yer almak istemesinin sebebi ise daha iyi anlaşılıyor: Suriye’de ganimetler ele geçirerek güçlenmek, militan kadrosunu genişletmek ve neticesinde temel gaye olan Irak’a dönerek ülkeyi Şiilerden tekrar geri almak.


Iraklılar Geri Dönüyor

Geçtiğimiz hafta IŞİD’in Musul’u işgal ettiği haberi ajanslara düştüğünde herkes bir soğuk duş etkisi yaşadı. Terör örgütü olarak lanse edilen ve adından o şekilde söz edilen bir oluşum, bir devletin bir şehrini işgal etmişti ve üstelik ilerleyişini devam ettirmekteydi. Bazı sığ idrakliler bunu hâlâ bir terör meselesi olarak ele alırken, bunun aslında bir terör meselesinden çok Müslüman Iraklıların zulme başkaldırısı ve devletlerini geri alma hamlesi olarak değerlendirilmesi gerektiğinin farkına varmalıyız.

Irak ordusunun bir tek mermi atmadan çekilmesi sebebiyle bu hadiseyi bir komplo teorisi biçiminde açıklama yolunu seçenler bizce yanılmaktadır. Irak ordusunun bu saldırıya direnmemesinin sebebi olarak Müslüman halkın bulunduğu bir mıntıkada Şii askerlerden oluşmuş bir ordunun "işgalci" pozisyonuna düşmesini ve halk Şii zulmünden bunalmışken Ehl-i Sünnet bir oluşumun bu askerlere karşı bir hamleye kalkışmasının "ordu" görünümlü bu güruhu korkutmasını zikredebiliriz. Bu hareketin Suriye’de uygulamış olduğu politikalar, yürüttüğü operasyonlar ile adından bahsederken bile bir korku hissini insanın içinde temerküz ettirmesi de cabası tabii... IŞİD’in Musul’u işgal hamlesinden birkaç hafta önce zaten Irak’ın Kerkük ile Kerbela arasındaki topraklarında yaşayan Müslüman aşiretler Şii yönetime karşı birleşmişti. Bu bize gösteriyor ki, ABD’nin Irak’tan çekilene kadar maaş dağıtarak kırmaya çalıştığı Ehl-i Sünnet direnişinin Malikî’nin politikaları sebebiyle yeniden alevlenmek için aradığı kıvılcım olmuştur IŞİD. Tek başına bir mana ifade etmese de bu oluşum arkasına almış olduğu destek ile beraber durdurulabilecek gibi gözükmemektedir. İlerleyen günlerde Irak’ın bölünmüşlüğü “de facto” hâlden kanunî bir bölünmüşlüğe gidebilir. Ve yine IŞİD Bağdat’a doğru ilerlerken Şii bölgelerine kadar Irak ordusu çatışmadan geri çekilecektir.

Diğer taraftan IŞİD elinde Türk esirler tutmakta… Bu mesele Türk kamuoyunda büyük tepkilere sebep oldu. Türkiye bu mesele hakkında NATO’nun acil toplanmasını talep etti ve bir müdahale yapılmaması konusunda görüş bildirdi. Türkiye bu hamlesi ile müdahale ihtimalinin önünü kapatmış oldu. Başbakan bu meselesinin çok fazla konuşulmaması hususunda açıklamalarda bulundu. Bu tavır da bize “acaba?” dedirtmiyor diyemiyoruz…


Baran Dergisi 388. Sayı...