Bugün dünyadaki uluslararası sınırlar, ne tarihî, ne de tabiî; tamamı sunî olmasına rağmen kabul ediliyor. İç savaşın yaşandığı Libya’nın merkezinde bulunan halk bilinen aksine Arap değil Berberî’dir. Bugünkü Libya Cumhuriyeti’nin sınırları da dış müdahaleler neticesinde çizilmiştir ve sunîdir. Libya’nın güneyi için de aynı şey geçerlidir. II. Dünya Savaşı’nın ardından İngiliz-Fransız ve İtalyan mücadelesine ve önce İtalyanlara ardından İngilizlere yanaşan hainlere şahidlik etmiştir.

İç savaş yaşanan diğer bir ülke olan Suriye’nin sınırları da tıpkı Libya’daki gibi sunîdir. Suriye’nin kuzeyinde Türkler yaşamakta ve sunî sınırlar bu bölgeyi Türkiye’den koparmıştır. Nüfus olarak Türkiye’ye bağlı olması gereken bölgeler Suriye’ye bağlanmıştır. Bu sunî durum hâlâ devam etmektedir. Suriye gibi bir çok bölgede Osmanlı’nın toprakları gasp edilmiş, Türkiye’nin neredeyse tüm sınırları emperyalistler tarafından Türkiye aleyhine çizilmiştir. Türkiye’nin bugünkü sınırlarından daha geniş bir coğrafyaya hâkim olması tabiî hakkıdır. 

Türkiye’nin yanlış yaptığı şeyler de oldu. Mesela, yanlış bir politika olmasına rağmen tehcir sebebiyle ülke içerisinde Ermeniler ile alâkalı problem ortadan kalkarken, Kürtler ile alâkalı mesele o dönemden itibaren gündeme geldi ve bir sorun olarak devam ediyor. Ne yazık ki Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde, Kürtler ABD tarafından silahlandırılarak diğer Müslüman gruplara karşı savaştırılıyor.

Suriye’nin aktüel durumuna gelirsek. Suriye’nin bir kısmı iç savaşın başlamasının ardından yeni ortaya çıkan isyancı gruplar tarafından ele geçirildi. Türkiye, bazı isyancı gruplarla irtibata geçti ve muhaliflere destek verdi. Daha sonra Türkiye sınırları içerisinde irili-ufaklı bir çok terör saldırısı gerçekleştirildi. Türk ordusu içerisindeki hainler tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve hükümete yönelik bir darbe teşebbüsünde bulunuldu. Daha sonra ise Türkiye, Suriye’nin kuzeyine askerî bir müdahaleyi tercih etti.

Şiiler ile Sünnîler arasındaki bir mücadele alanına dönüşen Suriye’de, Beşar Esad baştan itibaren İran tarafından desteklendi. Daha sonra Rusya da Esad’a destek için sahaya indi. Rusya ağırlığını çok hızlı bir şekilde hissettirdi. Rus müdahalesinin ardından bir çok bölge muhaliflerden geri alınarak rejim ve müttefiklerinin hâkimiyetine geçti. Bilhassa Lazkiye’de bulunan askerî üs Rusya için ehemmiyet arz ediyordu. Rusya’nın Suriye’de bulunması yeni bir şey de değil. Zaman zaman yaşanan gerginliklere mukabil Sovyetlerin Baas rejimiyle ilişkileri iyi idi ve askerî üsler o zaman kurulmuştu. 

Suriye ile Türkiye arasında anlaşmazlıklar devam ederken muhaliflerin elinde kalan tek bölge olan İdlib’e Türk askerinin girmesi hususunda Suriye ikna edildi. Bir anlaşma neticesinde Türk askeri bölgeye girdi. Fakat İdlib’de Müslüman mücahid görünümlü Suudi Arabistan, İsrail ve ABD ajanları cirit atıyor. Burada yapılan bir takım provokasyonlar Türkiye’yi zora soktu. Bu sırada dikkatini Kürtlere veren Türkiye de burası ile ilgilenemedi. İkisi de Müslüman olan Türkler ile Kürtlerin karşı karşıya gelmesi son derece kötü. Suriye’nin kuzeyini elinde bulunduran Kürtler, ABD tarafından himaye ve manipüle ediliyor. Türkiye ile Kürtler arasındaki barış bir an evvel temin edilmeli. 

Öte yandan Suriye krizinin ortaya çıkardığı bir diğer önemli problemde mülteciler. Bazı ülkeler Suriyeli göçmenleri kabul ederken bazıları bu noktada katı davranıyor. Türkiye bu mesele için çabalar ve sorunlar da yaşarken, Suriye’de işlerin çıkmaza sürüklenmesine sebep olan BAE ve Suud mülteciler konusunda katı. Âdeta Suriyeli Müslümanları kendi menfaatleri uğruna kurban ediyorlar; masumlar öldürülüyor ve göçe zorlanıyor.

Şimdi Suriye’de hadiselerin ilk başladığı zamana dönelim ve asıl sorulması gereken soruları soralım. Suriye halkı, iktidarın sıkıntılarını, yolsuzluklarını ve kendi yoksulluklarını protesto etmek için sokağa çıktığında onları kim manipüle ve provoke etti? Elbette Esad’ın buna şiddet ile karşılık vermesi, halka ateş açması kabul edilemez.

En başından beri Suudi Arabistan işin içinde. Suriye’de emellerine erişmek için milyonlarca dolar harcadılar. Peki Suudi Arabistan kimin kontrolünde? Mukaddes topraklarımız kim tarafından işgal edilmiş vaziyette? Suudi Arabistan Siyonizm’in bölgedeki en önemli müttefiki ve bugün Filistin davasını da bitirmeye çalışıyorlar. Suud ailesinin Yahudi kökenli olduğunu asla unutmamalıyız.

Bugün Siyonist ve emperyalistlerin amaçlarını engellemek adına sunî de sınırlara saygı gösterilmesi gerekiyor. Bu bilhassa Türkiye’yi alâkadar eden bir şey. Türkiye, bir çok mesele ile boğuşuyor. Suriye’de yaşananların yanı sıra Kıbrıs ve Doğu Akdeniz meselesi de var. Türkiye, Kıbrıs’ta Türklere yapılanlar sebebiyle adaya müdahale etmek zorunda kalmıştı. Türkiye’de son derece cesur bir hükümet var. Bu hükümetin bölgedeki unsurların birbiriyle barışması için uğraşması, Siyonist İsrail’e karşı pozisyon alması lâzım. Tam bağımsızlık yolunda adımlar atmak isteyen Türkiye için bu ehemmiyetli. İçeride de birlik sağlanmalı. Erdoğan’ın iktidarda olduğu süreçte Türkiye, Siyonistlerin kontrolünde olan emperyalist sisteme karşı bağımsızlığını kazanmalı. Bunu da milliyetçilerle olduğu gibi Kürtlerle de tekrar barışarak yapabilir. Türkiye güçlenmeli; çünkü Türkiye, çok önemli bir ülke, Türkler son derece çalışkan ve iyi insanlar. Dünyada şu anda en önemli siyasî şahsiyetlerden birisi olan Erdoğan, Türklerin güçlenmesini önlemek için hedefte. Onu öldürmek istiyorlar. Öte yandan Türkiye’nin yakınlaştığı ülkelere operasyon yapıyorlar; Katar’ın Suudi Arabistan ve BAE tarafından kuşatılması ve boyun eğmeye zorlanması buna örnek olmuştu. Erdoğan, Müslümanlar için olduğu kadar bölgenin diğer halkları için de en önemli lider. Dikkatli olunmalı!..
 
24.08.2019


Baran Dergisi 659. Sayı