Aristoteles, alet ilim anlamına gelen Organon’nun mucidi değil ifşa eden olarak kendini konumlandırır. O zaten insan zihninde var olan yasaları ve biçimleri yazıya dökmüş, herkesin anlayabileceği hâle getirmiştir. Aristoteles’in bu ifşası ile artık ilim ve ilim olmayanın kriteri mantık olacaktır.
Mantığın insanlık kadar eski olduğu ifade edilse de ilim olarak ortaya çıktığı tarihi bilmekteyiz. Parmenides’te ilk nüvelerini gördüğümüz, Platon’da artık ayyuka çıkmaya başlayan Mantık veya Organon Aristoteles’e geldiğimizde artık tamamen ortaya konmuştur. Aristoteles, alet ilim anlamına gelen Organon’nun mucidi değil ifşa eden olarak kendini konumlandırır. O zaten insan zihninde var olan yasaları ve biçimleri yazıya dökmüş, herkesin anlayabileceği hâle getirmiştir. Aristoteles’in bu ifşası ile artık ilim ve ilim olmayanın kriteri mantık olacaktır.
Muallim-i Evvel unvanını alma sebebi mantığı keşfetmesi olan Aristoteles, bu aletin altı kısmı olduğunu söylemiştir: Kategoriler, Önermeler, I. Analitikler (Kıyas), II. Analitikler (Burhan), Topika (Cedel), Sofistik Deliller (Safsata). Bunların her biri kitap olarak yazılmıştır. Eğer Aristotelesçi anlamda bir bilim ve metafizik yapılacaksa bu altı kısmı öğrenmek zaruridir. Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise Aristoteles’te mantığın bugün anladığımız gibi sırf formel bir alet değil, içeriği olan ve metafizik gönderimleri olan bir ilim olduğudur.
Aristoteles’ten sonra gelen Stoacı filozoflar, esas uğraşlarını dil, fizik ve insan üzerine yoğunlaştırmışlardır. Onlar metafizik problemlere girmek istememişler, burada yapılan tartışmalardan uzak durmayı yeğlemişlerdir. Aristoteles mantığı, kendisinden sonra genel geçer bir araç olduğu için Stoacılar tarafından da kullanılmıştır. Fakat onlar Aristotelesçi mantığın metafizik gönderimlerinden rahatsız oldukları için mantıkta bir dönüşüme gitmişler ve önermeler mantığını esas alan bir yaklaşım benimsemişlerdir. Bu Aristoteles mantığında gerçekleşen ilk büyük kırılmadır.
Hıristiyanlığın yayılması, Bizans imparatorunun bu dini benimsemesi ve bu nedenle de Anadolu ve Ege’nin diğer bölgelerindeki felsefe okullarını kapatmasıyla birlikte buradaki ekoller doğuya doğru gitmişlerdir. Bu noktada en önemli durak İskenderiyye’dir. Burada hem bölge ilmi geleneği hem de felsefe arasında yeni bir ilişki başlamıştır. Bu noktada önemli bir diğer kırılma ise Plotinos’un ortaya koyduğu Yeni-Platonculuktur. O hem Platon’un idealar öğretisine hem de Aristotelesçi fizik ve metafizik arasında birleşime gidebileceğini düşünüyordu. Bu durum mantığa da yansımış ve Aristotelesçi mantıkta Platon ile çeliştiği düşünülen bazı noktalar çıkarılmıştır.
Yeni-Platonculuğun Aristoteles mantığı üzerine çokça çalışması vardır. Platinos’un öğrencisi olan Porfirios bu ilme giriş metni olması adına İsagoci adlı bir kitap kaleme alır. Ayrıca Organon ve Logik yani mantık isimleri bu dönemle birlikte bu ilim için tam olarak kullanılmaya başlanır. Altıncı yüzyılda ise Aristoteles mantığına Retorik ve Poetika kitapları da eklenmiştir. Böylece mantık külliyatı dokuz kitapla birlikte bugünkü bildiğimiz sayıya ulaşmıştır.
Batılı filozofların bir kısmı Suriye ve Irak bölgesine gelmiştir. O dönemlerde burada bulunan Hristiyanlar özellikle bu filozoflara ve eserlerine teveccüh göstermişlerdir. Fakat bir süre sonra mantık ilmine karşı mesafeli durmaya başlamışlardı. Bunun nedeni ise mantığın metafizik muhtevalarıyla Hıristiyanlığın çeliştiğini düşünmeleriydi. Bu nedenle özellikle Süryaniceye ve diğer Doğu Hıristiyanlık dillerine aktarılan mantık eserlerinde, metafizik lere daha az girilen kitaplar çevrilmiştir. Bu durum gelecekte mantığın gelişmesi açısından bir inkıtaaya neden olmuş Doğu dünyasında Müslümanların çabalarıyla, Batı dünyasında ise uzun süren çalışmalarla bu durum izale edilmiştir.
Müslümanlık ortaya çıktıktan sonra kısa süre içerisinde büyük bir coğrafyaya yayılmıştır. Böyle bir durum doğal olarak yeni gidilen bölge halkları ile muhatap olmayı ve onlarla iletişime geçmeyi gerektirmektedir. İşte Suriye ve Irak coğrafyasında yukarıda bahsetmiş olduğumuz felsefe okulları bunlardan biridir. Bu karşılaşma zaman ilerledikçe bir alışverişe dönüşmüş ve Müslümanlar buradaki öğretileri kendilerine devşirmek istemişlerdir.
Müslümanların hicri ikinci ile dördüncü yüzyıla kadar büyük bir çeviri hareketine giriştiğini yapılan çalışmalar ile bilmekteyiz. Böyle bir hareketin neden başladığı ile alakalı farklı teoriler olsa da tam bir açıklama yapmak pek mümkün gözükmemektedir. Tıp, savaş, astronomi gibi konulardaki ihtiyaçlar sebep olarak sayılabilir. Devlet eliyle yapıldığını bildiğimiz ilk tercüme faaliyetinin ise Emevi emiri Halid b. Yezid tarafından istendiği şeklindeki bilgi kaynaklarda geçer. Ama tercüme faaliyetinin sistemleşmesi Abbasiler ile başlamıştır.
Abbasilerin kurulması ile Halife Mansur’dan başlayıp Halife Me’mun’a kadar süren dönem, tercüme faaliyetlerinin zirvesini teşkil eder. Bu dönemler arasında yapılan çeviriler halifelerin himayesinde gerçekleşmiştir. Çeviriler de yapıldığı döneme göre tasnif edilir. Başta Süryaniceden yapılan ilk tercümeler gelmekte sonra sırayla, nakl-i kadim olarak isimlendirilen ilk felsefe metinlerinin tercümesi, Beytul Hikme’nin kurulması ile devam eden faaliyetler ve artık zirve metinlerin ortaya konduğu Yahya b. Adi ve İbn Suver gibi isimlerin çevirileridir. Bir kitap birçok kez çevrilmiş eğer daha iyi bir asıl metin bulunduysa hemen değerlendirilmiştir.
Mantık eserlerine de çeviri faaliyetinde oldukça ilgi duyulmuştur. Bu aşamada dönemin çevirmenleri Grekçe asıl kaynaklardan, Süryanice ve Pehlevice çevirilerden çokça yararlanmıştır. Ayrıca üç farklı büyüklükte Organon şerhleri de yapılmıştır. Bunlar küçük, orta ve büyüktür. Büyük olan şerhlerde asıl metinde bulunduğu için bu eserlerden de yararlanılmış ve çeviri faaliyetinde değerlendirilmiştir. Şimdi sırayla Aristoteles’in Organon’unun bölümlerinin çevirilerini kısaca değinelim.
Kategoriler Organon kitaplarının ilkidir. Bu kitaba iki yüze yakın şerh yazılmıştır. İbnü’n-Nedîm kitabı ilk Arapçaya çeviren kişinin Huneyn b. İshak olduğunu söyler. Fakat bugüne ulaşan metin İshak b. Huneyn’e aittir. Ayrıca Huneyn b. İshak’ten önce Abdullah İbnü’l-Mukaffa özet çevirisi içine bu kitabı da dahil etmiştir. İbnü’n-Nedîm bu kitaba Fârâbî ve Ebû Bişr Mettâ b. Yunus’un bir şerhi olduğunu rivayet eder.
Organon’un ikinci kitabı ibaredir. Bu kitaba İslam dünyasına gelene kadar birçok şerh yapılmıştır. Eseri ilk olarak Arapça’ya çeviren İbnü’l-Mukaffa’dır. Fakat daha sonra aslına uygun bir şekilde çeviren kişi ise İshak b. Huneyn’dir. Bu çeviri günümüze kadar da ulaşmıştır. Bu kitaba şerh yapan kişiler ise şöyledir: Fârâbî, Ebû İshak İbrahim Ku-veyrî’ ve Ebû Bişr Mettâ b. Yunus.
Üçüncü kitap kıyas yani birinci analitiklerdir. Bu kitaba birçok şerh yazılmıştır. İlk olarak Yahya b. Bıtrik Arapça’ya çevirmiştir. Fakat bu günümüze ulaşmamıştır. Daha sonra Theodoros b. Basil Arapça’ya çevirmiş ve bu versiyonu günümüze ulaşmıştır. Bu esere de birçok şerh yazılmıştır. Kuveyrî, Ebû Bişr Mettâ ve Kindî’nin şerhleri olduğu rivayet edilmektedir.
Dördüncü Organon kitabı ise burhan yani ikinci analitiklerdir. Themistius ve J. Philoponus gibi kişilerin yazmış olduğu şerhler günümüze kadar ulaşmıştır. Eserin Arapçaya çevirisi diğerlerine göre şüphelidir. Çünkü ikinci analitikler Hıristiyanlar tarafından okutulmadığı için önemi de tam olarak fark edilmemiştir. İlk olarak Meraya adlı kişiden nakl-i kadim bir çeviriden bahsedilir. Ebu Bişr el-Metta eseri Süryaniceden çevirmiştir ve bu günümüze kadar ulaşmıştır. Eseri Fârâbî, Ebû Bişr Mettâ ve Kindî’nin şerh ettiği rivayetlerde geçmektedir.
Organon’un bir diğer kitabı cedeldir. Çevirisi özel olarak istenmiş ve ilk tercüme edilen eserlerden biri olmuştur. Bu eserin çevirisine başlayan topluluk ilerleyen zamanlarda daha büyük bir yapı oluşturmuştur. Eserin ilk çevirisi Ebu Nuh ve 1. Timoty’e ait olduğunu düşünülen nakl-i kadim bir eserdir. Daha sonra Yahya b. Adi Süryaniceden çevirmiştir. Bugüne kadar ulaşmış olan çevirisi Said b. Yakup ve İbrahim b. Abdullah’a aittir. Esere Fârâbî ve Yahya b. Adî’nin şerhleri olduğu ifade edilmektedir.
Organon’un altıncı kitabı safsatadır. Eseri ilk kez çeviren kişinin Süryaniceden Yahya b. Adi olduğu ifade edilmektedir. Daha sonra tashihli bir çevirinin İbrahim b. Bekkuş tarafından yapıldığı rivayet edilir. Esere Fârâbî ve Ebü’l-Ferec İbnü’t-Tayyib’in şerhleri olduğu aktarılır.
Bir diğer kitap hatabedir. Eserin kimin yaptığı bilinmeyen bir nakl-i kadim çevirisi vardır. Daha sonra İshak b. Huneyn ve İbrahim b. Abdullah tarafından tercüme edilmiştir. Esere Fârâbî’nin ve Ebü’l-Ferec İbnü’t-Tayyib’in şerhleri olduğu aktarılır.
Organon’un sekizinci kitabı şiirdir. Eser ilk defa Ebu Bişr Metta tarafından Süryaniceden çevrilmiştir. Ayrıca Yahya b. Adi’nin de bir çevirisi vardır. Esere Fârâbî ve Kindî’nin şerhleri olduğu rivayet edilmektedir.
Organon’un son kitabı ise İsagoci’dir. Yüz ellinin üzerinde Grekçe nüsha günümüze kadar ulaşmıştır. Süryaniler mantık eserlerini çevirirken kategoriler, önermeler, birinci analitikler ve İsagoci’ye yoğun ilgi göstermişlerdir. Eser ilk Abdullah b. Mukaffa’nın özet çevirisi içinde aktarılmıştır. Daha sonra Eyyüp b. Kasım ve Ebu Osman ed-Dımeşki tarafından çevrildiği rivayet edilir. Kustâ b. Lûkâ el-Ba‘lebekkî ve Ebû Bekr Zekeriyya er-Râzî’nin bu konuda yazdığı rivayet edilmektedir.
İslam dünyasına parçalar halinde aktarılan mantık eserlerinin başında çoğunlukla Süryani kilisesine mensup Hıristiyanlar olmuştur. Bu parçalı durum, hem Bizans tarafından okulların dağıtılmasından hem de doğu Hıristiyanlarının dinî düşüncelerinden kaynaklıdır. Onlar burhandan sonraki kitapların Hıristiyanlık ile çeliştiğini düşündükleri için okutmamışlardır. Bu nedenle başlangıçta mantık ilmi İslam dünyasına bütünlüklü bir şekilde aktarılamamıştır. Çeviri faaliyetlerindeki diğer bir sıkıntı ise kavramsal yetersizliktir. Henüz yeni karşılaşılan kavramlara karşılık gelecek kelimelerin bulunması uzun bir zaman almıştır.
Bu noktada Fârâbî, hem parçalı halde bulunan mantık eserlerini bir araya getirip tertip etmesi hem de Arapçadaki mantık kavramlarını oturtması açısından hayati öneme sahip olarak görülür.
Aylık Dergisi 209. Sayı, Şubat 2022