Batılı ilim adamları, neredeyse 19. yüzyıla gelene kadar, kadınları akademik sahalarda pek görmek istememişlerdir. Sadece akademik sahalarda değil, edebiyat ve sanatta da kadınların kendilerini göstermelerini pek hoş karşılamamışlardır. Nitekim arada geçen onca devrim, Rönesans, Reform, Fransız ihtilâli bu konuda kadınlara pek şans vermemiştir. Oysa sanayi devrimiyle birlikte işçi olarak fabrikalarda ağır şartlar altında çalışıyor olmalarına karşı çıkmamışlar, erkeklerden daha çok çalışmalarına rağmen daha az ücret almalarında uzun yıllar bir mahzur görmemişlerdir. Burada anlaşılması gereken şey şudur: Batıda kadınlar bir “hizmetçi” yahut bir “hanımefendi-prenses-leydi” olarak kabul görüyor, ancak fikir, ilim, sanat, edebiyat sahalarına el atmaları engelleniyordu. Hem aydınlar, hem toplum kadınların bu alanlarda görünmesine hoş bakmıyordu.
Kadın matematikçiler de yıllar boyunca kendilerini matematikçi olarak meslektaşlarına kabul ettirememişlerdir bu yüzden. Ne akademik eğitim almalarına izin verilmiş, ne de buluşları, tezleri kabul edilmiştir. Şimdi bahsini edeceğimiz matematikçi Marie-Sophie Germain de yıllarca bir erkek ismi kullanarak çalışmalarını yayınlayabilmiştir ancak.
Marie-Sophie Germain, 1 Nisan 1776′da Paris’de doğdu. Babası bir ipek tüccarıydı, dolayısyla zengin sayılabilecek bir aileye mensuptu. Fransız İhtilali’nin en şiddetli dönemlerinde Marie Sophie’ye, ailesi tarafından siyasetle ilgilenmesi, hatta evden çıkması bile kesin bir şekilde yasaklanmıştı.
Marie Sophie evde kapalı kaldığı o günlerde, babasının oldukça geniş bir külliyatı olan kütüphanesinde vaktini geçirmeye başladı (ilim de “baskıdan doğar”). Kütüphanede bazı matematik kitapları da vardı ve Marie Sophie, bu kitapları büyük bir açlıkla okumaya başladı. “Matematik İlminin Tarihi” isimli bir kitapta yer alan “Archimedes”in ölüm hikâyesinden çok etkilenerek matematikle artık daha yakından ilgilenmeye başladı.
Marie Sophie’yi çok etkileyen ve bundan sonraki hayatına yön veren sözkonusu hikâye şöyledir:
Arşimet bir gün kumsalda bir geometri problemi üzerinde yoğunlaşmış şekilde düşünürken, kumsala çıkarma yapan Romalı bir asker kendisine bir şeyler söyler. Arşimet probleme öyle yoğunlaşmıştır ki, askerin ne dediğini duymaz. Üstelik, “çemberimi sakın bozma!” diyerek azarlar. Bu tepki karşısında sinirlenen asker Arşimet’in kafasını uçurarak onu öldürür.
 
MARİE SOPHİE GERMAİN’İN AZMİ
Marie Sophie, matematik kitaplarını okumak ve anlamak için kendi kendine Latince ve Yunanca öğrenir. Newton ve Euler’i okur. 1794’de 18 yaşında iken, sonraki yıllarda matematik ekolü olacak, “Ecole Polytechnique” okulu açılır. Tabiî ki o yıllarda bir kadının bu okula gidip derslere katılması yasaktır. Ancak yeni bir uygulamayla ders notları isteyen herkese açık tutulmaktadır. Sophie Germain de bu fırsatı kaçırmaz. Okulun ders notlarını edinir ve kendi çalışmalarını okulun üyesi meşhur matematikçi Joseph Louis Lagrange’a göndermeye başlar. Kadın olmasının tepki çekeceğini bilmesi sebebiyle Monsieur Antoine-August Le Blanc isimli, okulun eski öğrencilerinden birinin adını kullanır. Lagrange bu kişinin Sophie Germain olduğunu daha sonra öğrenecektir. 
İsmini gizlemesi sadece akademik çevreler için değildir elbet; ailesi de bir kadının ilim veya siyasetle ilgilenmesini uygun bulmamaktadır. Sophie matematik çalışmalarını herkes uyuduktan sonra kısık ışık altında gizli gizli yapar bu yüzden.
Germain’i en çok etkileyen matematikçilerden biri de Gauss’tur. Onun  “Disquistiones Arithmetica” isimli eserini okuyarak, aritmetik üzerine bazı çalışmalarını Gauss’a bir mektupla gönderir. Ve tabiî ki ciddiye alınma kaygısıyla, mektuplarına uzun süre “M. LeBlanc” olarak imza atar. Bu mektuplara kayıtsız kalamayan Gauss, bu meçhul ilim sevdalısıyla yazışmaya başlar.
1807’de Gauss’un yaşadığı Braunschweig Fransızlar tarafından işgal edilince, Sophie Germain, hemen bir aile dostu olan Fransız General’e bir mektupla Gauss’un güvenliğini temin etmesini ister. Böylece Sophie’nin kimliği de ifşa olur. Gauss şaşkınlığını yazdığı bir mektupta şöyle dile getirir:
“… Mektuplaştığım M. Leblanc’in birdenbire şu meşhur kişiliğe (Sophie Germain) dönüşmesini görmekle duyduğum hayreti size nasıl açıklayabilirim? Genellikle mücerret bilimlere ve özellikle sayıların bütün sırlarına karşı duyulan bu zevk pek nadir olmakla beraber şaşılacak bir şey değildir. Bu bilimin sihirli çekiciliği, ancak onun derinliklerine kadar inmek cesaretini gösteren kimselere kendini gösterir. Fakat bir kadın çetin araştırmalara girişince örflerimize ve düşüncelerimize göre erkeklerin karşısına çıkan güçlüklerden çok daha fazlasıyla karşılaşırsa, buna karşın önüne çıkan engelleri aşmaya ve en karanlık noktalara kadar sokulabilmeyi başarırsa, bu kadında hiç şüphe yok ki, en asil bir cesaret, tamamıyla olağanüstü bir kabiliyet ve yüksek bir dehanın olduğu kanaatine varmalıyız.”
Sophie Germain’in matematikteki ünlü “Fermat Teoremi”nin çözümüne yaptığı katkılar bilim çevrelerince çok önemli kabul edilir. Bu çalışmalar, sayılar teorisinde kendisinden sonraki 100 yıllık gelişmelere ışık tutar. Sophie Germian sonraki çalışmalarını metal plakaların titreşimi ile ilgili olan “Elastiklik Teorisi” üzerine yapar. Yaptığı bu çalışma kendisine “Paris Academy of Sciences” ödülünü kazandırır. Germain bu ödülü kazanan ilk kadındır. Metal plakaların hareketleri üzerine yaptığı çalışması, yapımı 1889’da tamamlanan Eiffel Kulesi’nin yapımına büyük katkılar sağlar. Buna rağmen kulenin yapımında katkısı olan 100 önemli insan içinde adı geçmez.
1829 yılında göğüs kanseri olduğunu öğrenir ve iki yıl sonra 1831’de hayata gözlerini yumar. Kuzeni Lherbette’nin çabaları sayesinde felsefî makaleleri toparlanabilir ve iki felsefî eseri ölümünden sonra yayınlanabilir ancak.
Baran Dergisi 486. Sayı