Emperyalizmin gücünü ve etkisini artırmak için her yolu meşru gördüğü bilinen bir gerçek. Ve yine aynı emperyalistler “dilde, fikirde, algıda” meydana getirdikleri değişimle birlikte, sömürmek istedikleri insanları gayelerine uygun hareket ettirmekte ve istedikleri gibi düşündürmekte oldukça mahirdirler. Bugün, bu yazımızda bildik emperyalist problemlerden farklı olarak daha önce, bu çerçevede hiç değinilmemiş “Mafya Kültürü” üzerinde duracağız. Elbette, en çok “Kültür Emperyalizmi” başlığıyla alakalandırarak mevzuumuzu anlaşılır kılmaya çalışacağız. Buradan geçiş verdiğimiz ana gaye ise; gündeme “Kültür Davamız’ı oturtmak.
Kültür Mafyası kavramını manalandırabilmek için, bildiğimiz ve sayısız defa yazılarımızda ve konuşmalarımızda istifade ettiğimiz Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Kültür tanımına bakacağız. Ama bu öncekilerden farklı olacak, sebebi de şu ki; uzun zamandır pek dikkatimizi çekmeyen ve “tersinden zuhur” u işaretleyen manayı da içinde barındırıyor oluşu. Önce Mütefekkirin “Kültür” tanımı; “Kültür, birçok şey ezberlemek değil, birçok şey öğrenip de onları unuttuktan sonra İnsanda kalan bilgi hassasıdır!” Evet! Şu kısma dikkatinizi bir daha çekmek istiyorum; “birçok şey öğrenip de onları unuttuktan sonra”.
Emperyalizm, emperyalistler, sömürgeciler, işgalciler vs ne derseniz deyiniz “öğrettikleri ile eskiyi unutturmak zorunda” ve yine “ geliştirilen yeni bir dille sürekli tekrar ve günceli yorumlama yaptırmak zorunda”. Bu “zorunda”lıklar ile birlikte oluşan yeni kültür, emperyalistlerin veya sömürgecilerin amaç ve gayelerine uygun bir kültür olduğundan, hiçbir şekilde bunun kaldırılmasına, değiştirilmesine, yerilmesine, reddedilmesine imkân vermez ve sağlamazlar. Hal böyle olunca da devreye her çeşit yol girebildiği gibi, usulüne uygun her çeşit rezalette farklı yollarla şuurlara zerk edilebilir. Reddederken bile “Kültür Emperyalizmi” nin tonlarını aksettirir ve gösterir tarzda çıkışlar gerçekleşir. Çünkü emperyalizm, sömürmek istediği toplumları madden ve manen tahrip etmenin dışında onların kişiliklerini, hafızalarını da yok eder ve bir şey “hatırlamak” istediklerinde, kendi öğrettiklerini hatırlasınlar diye büsbütün onları dilsiz ve mantıksız bırakırlar. Burayı biraz açalım; Kültür emperyalizmi, bir toplumu şiddet içeren bir güce-kuvvete dayanmadan, sessiz sedasız, hatta hüsn-ü kabul görerek, içten fethetmek ve toplumda uzun vadeli sömürme zeminini hazırlamak demektir. Bunun için de toplumun fertlerini, bilhassa aydınlarını, çeşitli usul ve provakatif ele geçirmeler ile kendi kültür yapısından koparmak ve boşalan-boşaltılan kafalara yabancı kültürü aşılamak gerekmektedir. Bu elbette bir “oldu-bitti” düzeyinde gerçekleşecek hadise değildir ve aksine istikrarlı, planlı ve programlı bir iştir.
Diğer taraftan; “Her insan grubu, kendisini diğerlerinden ayıran düşünce ve aksiyon misallerini zamanla geliştirir ve işte bu kültürleri oluşturur. Söz konusu misaller grup hayatında, sosyal ilişkiler içerisinde, doğrudan doğruya veya dolaylı yollardan öğrenilip elde edilirler. Böylece kültür, tarihi içinden toplumun taşıdığı, getirdiği sosyal mirasın bütünüdür. Kültür, öğrenme yolu ile bir intikaldir. Geleneklerle varlığını sürdüren bir kavramdır. Bir toplumun kültürü, çok geniş çapta olmak üzere, o topluma mensup insanların kişiliklerine şekil verir. Zira kişilik (şahsiyet), kişilere özel olan ve çocukluktan itibaren elde edilen tecrübelerin de sonucudur.”(Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi Ders Notları Öğr. Gör. Ali YAYLA)
Kültürün direkt kişilikle ilgisi bir yana birde çevresine etki eden, aktaran kendinden sonra nesle aktaran kişiyle ilişkili ki bu bir nevi “içtimai hafıza” demektir. Kötü elde nelere sebebiyet verebileceğini içinde yaşadığımız toplumun 200 yıllık geçmişine ve yaşadığı değişime bakarak rahatlıkla görebiliriz.
Buradan hemen Mafya Kültürüne-Kültür Mafyasına geçmek istiyorum.
“Mafya kelimesinin köken olarak Arapça olduğu ve 'gizli' anlamındaki 'hafi' sözcüğünden türediği belirtilmektedir. Gizlenen işlerin yapıldığı yerlere 'Mahfel' veya 'Mahfelya' denir. Sicilyaaksanında bu kelime 'Mahfelia' şeklini almış, daha sonra telaffuz, gizli kapaklı işler yapan anlamında Mafia'ya dönüştürülmüştür.” “Bilinen anlamda mafya (mafia) ilk olarak İtalya’da zuhur etmiş. Halk tarafından bilinir olması daha sonraki tarihlerde olsa da, aslında Sicilya adasının Fransız monarşisinin tahakkümü altında olduğu 13. yüzyılın son çeyreğinde temeli atılmıştı. 30 Mart 1282 yılında, bir ayin sırasında, Fransız askerlerinden biri “silah aramak için” elini yeni evli bir kadının bluzunun altına sokunca, öfkelenen kocası tarafından spontane olarak başlatılan isyan, 200 Fransız askeri ve bir o kadar da Sicilyalının ölümü ile sonuçlandı. Devam eden isyanda binlerce Fransız ada halkı tarafından öldürülünce, Fransalı Sicilya kralı Charles adaya ilave birlikler göndererek isyanı kanlı bir şekilde bastırdı. Ancak bu isyan, Sicilya halkının, geleneksel olarak otoriteye karşı yaşamının başlatması bakımından önemliydi. Sicilya bundan böyle isyancı ve direnişçi kimliğini bir bayrak gibi taşıyacaktı. Halk “Cosa Nostra” denilen ve “bizim varlığımız” anlamına gelen bir kültürü ve onun örgütsel yapısını oluşturarak, yönetimlere karşı isyankâr yapısını devam ettirdi.”
İlk zamanları böyle masumane bir sebebe dayanan Mafya, ilerleyen zamanda eroin ve silah kaçakçılığı, haraç, suikast, hırsızlık, fuhuş, kadın ticareti gibi adi suçların en adisinden işlerle geçim sağlayan “organize suç örgütleri”ne dönüştüler.
Emperyalizm daha çok ABD ile tartışılır ve tepki görür olmuştur. Önce ve sonrası vardır elbet ama hiçbir, ABD kadar barbar, yıkıcı, yağmacı ve necis olmamıştır. Kendi kuruluşu, tarihi bile Mafya çatışmaları, katliamları ile doludur. Zatiyle zaten ABD Çok Uluslu Avrupa Mafyasının ve Siyonistlerin kurduğu bir devlettir. Bir MAFYA devletidir ABD.
Türkiye’de ise özellikle NATO’ya giriş tarihimiz olan 1950’li yıllar, Mafya’nın etkin olarak kendini hissettirmeye başladığı dönemdir. Sonrasında Komünizmle mücadele dernekleri ile iyice ayyuka çıkan ve NATO üyesi ülkelerde organize edilen GLADYO ile bağlantılı mafya örgütlenmeleri. Bugün dünyanın her tarafında mafya var. Emperyalist ülkelerin güvenlik ve istihbarat örgütleri “yerel veya ulusal örgütlerle” nasıl işbirliği yapıyorlarsa, ülkelerin mafya organizasyonları da benzer hiyerarşik bir yapıda işbirliği içindedir. Sayısız vakıf, ticari kurum hatta banka bu yapının hem tetikçisi hem de yol göstericisidir. Maskeleme olması bir tarafa fuhuş sektörünü destekleyen, gay ekonomisini kulüplerini karşılıksız kredi ve mafyavari güçle teşvik eden Avrupa Vakıfları bu hususta en can alıcı örneklerdir. Bu vb. yasal veya yasa dışı örgütler, dünyanın bir ucundan başlayıp, diğer ucunda biten bir organ nakli ticareti, insan kaçakçılığı, uyuşturucu sevkiyatı, birçok ülke mafyasının birlikte organize ederek gerçekleştirdikleri karmaşık yapıdaki bir ticari ortaklığa dönüşmüş durumdadır. Emperyalizm, devlet düzeyinde yapamadığı, yaptıramadığı tüm pis işleri, kara para aklamaktan tutun vergi dışı gelir miktarının artırılmasına, uyuşturucu üretiminden tutun bunların sevkiyatı ve dağıtımına kadar tüm “kârlı” işleri bunlara yaptırmaktadır. Dünya genelinde trilyon doları bulan bu gelir hacmi elbette ancak bir şekilde yürütülebilir ve sürekliliği sağlanır. O da Kültür Emperyalizmi ile yani Mafya Kültürünün yaygınlaşması ile yani zihinlerdeki algının Emperyalizmin güdüsü istikametinde değişmesiyle mümkün olur… Giyimden kuşama, oturmadan kalkmaya, dilden fikre ve hiyerarşik yapıdan cezalandırmaya kadar kendine mahsus bir kültür geliştirir “Mafya Kültürü”.
Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan 2006 yılı Raporunda, mafyayı ortaya çıkaran nedenler şu şekilde sıralanmaktadır; İdeolojik yapılanmalar, Siyasi otorite boşluğu, Rejim değişikliği, Hukuki boşluklar, Ekonomik istikrarsızlık, Rüşvet, Eğitimsizlik, İşsizlik, Ahlaki yozlaşma, Lüks yaşama ve kolay yoldan para kazanma arzusu, Organize suç ihraç eden ülkelerin etkisi, Medyada yer alan özendirici yayınlar vs. Kısaca sağlam hiçbir tarafı yok. Bütün bunlar hem açık ve net ifade ediliyor hem de bütün bunlara sebebiyet veren batıcı laik rejimden vazgeçilmiyor. Mevcut rejim, kendi eliyle kendi evladını her çeşit yozlaşmaya, yabancılaşmaya, suç işlemeye ve o dili kullanmaya teşvik ediyor. Gece gündüz yayınlanan ve sadece geçimini kadın satarak, adam öldürerek, onun bunun ırzına tecavüz ederek, uyuşturucu satarak, hırsızlık yaparak sağlayan insanlar idolleştiriliyor ve “hafızası alınmış” nesil bunlara özendiriliyor. Geçmişten günümüze, güya içte racon oluşturarak, akılları sıra bir ahlâkilik, dürüstlük vermeye çalışarak o alanda zihin tamamen dumura uğratılıyor ve göz görmez, kulak işitmez oluyor. Şahıs tecavüz ederken, kadın satarken, hırsızlık yaparken, adam öldürürken “teselli babında” kendine göre oluşturduğu raconda vicdanını rahatlatmanın yollarını arıyor. Bu hususta ta en önemli dayanak ve yardım Mafya Kültürü. Emperyalist sömürgeciler sadece dini misyonerler kullanmıyor ve yine sadece “oryantalizm” adı altın şarkiyatçılık yapmıyorlar. Onlar aynı zamanda ülkenin kendi içyapısındaki formatı da, hak arama ve suç işleme alışkanlığını değiştirerek büsbütün “emperyalistlik” yapıyorlar. Kabadayı yerine Mafya Patronu, Mahallenin delikanlısı yerine Kadın satıcısı, külhanbeyi yerine Uyuşturucu Müptelası gibi basit bir mizansen aslında oluşan dilin ipuçlarını vermektedir. Ancak yinede yasa dışı çek-senet tahsilatı, mafya infazı, topuktan vurma, kulak kesme, göz oyma, 12 yaşındaki çocuğa kadar uyuşturucu satma, yeni yetme kızları “avlayıp” para babalarına peşkeş çekme, onlarca masumu bir sermaye sahibi istiyor diye katletme öldürme, kumar oynatma vb. alanda geliştirilen dil. Dil hayattır ve hayat dildir haliyle… Ve yüzbinlere varan Anadolu insanı bu dili kullanıyor ve bu dil kullanılsın diye sürekli yazılı ve görsel medya bir taraftan, Batı kaynaklı Mafya örgütleri bir yandan harıl harıl çalışıyor. Ekranlar’dan, gazete köşelerinden, okunan roman benzeri eserlerden bu dil akıtıldıkça beyinlere sokaklarda yaşanmaya, nesil bu yönde arzularını tatmin etmeye başlıyor. Doğal olarak Mafya’da kendine yönelen bu kişileri boş bırakmıyor ve kafası neyle dolması gerekiyorsa onunla kafasını doldurmaya ve iş olarak ne yapması gerekiyorsa o iş yaptırılmaya başlanıyor. Yukarıda dedik tekrar ederek yazımızı nihayete erdirelim; Bugün dünyanın her tarafında mafya var. Emperyalist ülkelerin güvenlik ve istihbarat örgütleri “yerel veya ulusal örgütlerle” nasıl işbirliği yapıyorlarsa, ülkelerin mafya organizasyonları da benzer hiyerarşik bir yapıda işbirliği içindedir. Sayısız vakıf, ticari kurum hatta banka bu yapının hem tetikçisi hem de yol göstericisidir.
Son bir not olarak ekleyelim ki, Üstad Necip Fazıl’ı repertuarına bile almayan bugünkü yapının “kültür”den anladığı da Batı’lıların tahakkümü altında hareket etmekten başka bir şey değildir.
Baran Dergisi 293. Sayı
Baran Dergisi 293. Sayı