18 Eylül 2021… Kara Eylül hadisesi olarak adlandırılan olayların yıldönümü. Kara Eylül hadisesi, Ürdün hükümetinin ülkenin her yerinde Filistinli fedailere karşı saldırıya geçmesiyle başladı. Binlerce insan hayatını kaybetti, belki de ölen kişi sayısı 15 binin üzerindeydi. Hadiseler esnasında birçok provokasyon eşliğinde dehşet bir katliam yaşandı. Bu katliamda teslim olan binlerce insan da öldürüldü. Ürdün’ün kuzeyinden başlayarak güneye doğru tüm Filistin birliklerine ve kamplarına operasyon yapıldı. Tamamı bulundukları yeri terk etmek zorunda kaldı. Sadece 8 kişiden oluşan bir birlik kaldı. Benim birliğim havaalanında FHKC’nin silahlarını koruyorduk. Daha sonra operasyonu yöneten komutanı bir Irak restoranında kuzeniyle birlikte görmüştüm, bana garip bir şekilde hür komünist olduklarını söylemişlerdi; fakat onlar milliyetçiydi ve fedailere karşı savaştılar.
Teslim olan herkes bulunduğu bölgeyi terk etmek zorundaydı. Korunaklı bir yerde kalabilen sadece biz olmuştuk. Bunun hakkında düşününce inanamıyorum, herkes terk etmeye zorlandı; fakat biz orada kalmayı başardık. Meşhur Kara Eylül… Geçmişi asla unutmamalıyız. Kara Eylül 1970’te başladı bitti; fakat etkisi 1971 Temmuz’a kadar devam etti.
***
16 Eylül 1982’de ise Beyrut’ta Sabra ve Şatilla kamplarında dehşet bir katliam yaşandı. Savaşçılar değil çok sayıda sivil ve masum insanın, binlerce mültecinin acımasızca öldürüldüğü katliamlardı bunlar. Katledilenlerin büyük çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşuyordu. Bazı İsrailliler Lübnanlı savaşçılarla birlikte hareket ediyordu. Bu Lübnanlı savaşçıların büyük kısmı Falanjistti ve güneyden gelmişti. Fakat sadece Hıristiyanlar değil, yozlaşmış Şiiler ve Sünniler de bulunuyordu aralarında. İsrailli görevlilerin kurdukları ve yönlendirdikleri bir konsorsiyum ile masum sivil insanları katlettiler. Katliamın durdurulmasına yönelik verilen emirlere rağmen generaller durmadı ve insanları öldürmeye devam ettiler. Falanjistlerin komutanlarından olan hain Elias Hobeyka -ki ben bu adamdan çok nefret ederim- bu katliamın baş sorumlularından. Kendisi daha sonra İsraillileri savunmadı ve İsrailli yetkililerle, generaller ve askerlerle ilişkisi vardı. Nitekim katliam sırasında İsraillilerle ilişkisi olduğuna dair deliller ortaya koyacağını deklare etmesinin ardından bir suikastla öldürüldü. Birleşmiş Milletlerde İsrail’in bu katliamla olan ilişkisini delillerle anlatacaktı. Beyrut’ta bombalı bir suikastla susturuldu.
Daha sonra Şam’da, Elias Hobeyka’ya yakın ve Lübnanlı Falanjistlerin eski komutanlarından olan birisiyle bir araya gelmiştim. Daha sonra bizim tarafımıza geçen bu iyi adam katliam ile alakalı ellerinde deliller olduğunu söylemişti. Üstelik bu deliller güçlü ve somut delillerdi, o da öldürüldü.
Ne zaman Nazilerden bahsedilse, dünyanın en fazla zulüm yapan siyasî oluşumu oldukları söylenir. Oysaki Amerikan emperyalizminin ve İsrail siyonizminin yaptığı zulüm Nazilerin yaptığından çok çok fazladır. Özellikle Amerikalıların Japonları teslim almak için attığı atom bombası, dünya tarihinde işlenmiş en büyük suç ve barbarlıktır. Sadece bu dahi ABD’nin nasıl bir zulüm devleti olduğunu ortaya koyar; bir devlete diz çöktürmek için binlerce masum insanı tamamıyla ortadan kaldırmış ve bir bölgeyi bütünüyle yok etmişlerdir. Nazilerin ideolojisini savunmasam da, bu hususta onlara haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Naziler asla bunlar kadar büyük suçlar işlemediler. Naziler tarafından yapıldığı iddia edilen katliamların büyük bir kısmı yabancı askerler tarafından gerçekleştirilmiştir. Gerçek Naziler suçsuz insanları öldürmediler. Naziler emperyalist bir savaşa giriştiler, bu savaşta milyonlarca insan öldü. Bu savaşta en çok da Sovyet savaşçılar öldü; fakat Stalin onları mağlup etmeyi bildi.
***
17 Eylül 1980’de Nikaragua devlet başkanlığı yapmış olan oğul Anastasio Somoza, Güney Amerika’daki başka bir ülke olan Paraguay’da öldürüldü. Oğul Somoza, devlet başkanı olan babası öldükten sonra onun yerine gelmişti. Hiçbir zaman Nikaragua ve Paraguay’da bulunmadım. Peki onu kim öldürdü? Kanaatimce bir Amerikan ajanı tarafından konuşmaması için öldürüldü ve ölümü komünistlerin üzerine yıkıldı.
***
Biliyorsunuz ki, 22, 23 ve 24 Eylül tarihlerinde bir duruşmam olacak. Önümüzdeki Çarşamba gününden Cuma gününe kadar. Bir bombalama hadisesi sebebiyle mahkûm edilmiştim. Bombanın çeşidiyle alakalı olarak karar temyiz edildi. Baştan sona hatalı olan, delilin ve şahidin bulunmadığı bir davada, bombanın çeşidinden dolayı temyiz edilmesi kadar saçma bir karar olamaz. Bombayla alakalı hiçbir şey bulunamamış, görgü tanığı olduğu iddia edilen kişilerin çelişkili ifadeleri var.
Bu hadise dolayısıyla ben özel bir mahkemede yargılanıyorum. Avukatlarımın tüm teşebbüslerine mukabil hakkımdaki hukuksuzluklar devam ediyor. Hükümetler değişiyor, yargıçlar değişiyor, yetkililer ve görevliler değişiyor; fakat bu hukuksuzluk bir türlü değişmiyor. Hukuk, illegal bir şekilde manipüle ediliyor.
Evet, ben masum değilim (!) Filistin direnişi adına birçok operasyon icra ettim, bunların büyük bir kısmı da dış operasyondu. Hatta ben bir kahramanım ve bu sebeple tutsak olmak zorundayım! Şimdi 71 yaşında bir mahkûm olarak hapishanedeyim. Gelecek ay 72 yaşına gireceğim. Hâlâ hapishanede olmamın en önemli müsebbibleri ise memleketim Venezüella’daki hainler. Benim burada kalmam için uğraşan hainler. Onlar yüzünden buradayım.
Fransa’nın en iyi avukatları beni savunuyor. En başta Isabelle Coutant Peyre, bana yardım etmek için elinden geleni yapıyor; fakat bir netice alınamıyor. Çünkü jürinin olmadığı özel bir mahkemede, özel hâkimler tarafından yargılanıyorum. Ama yine de ümidim tekrar Venezüella’ya dönebileceğim yönünde. Belki birileri için beni değiştirebilirler. Türkler, İranlılar, Iraklılar beni birileriyle değiştirebilirler. Diğer türlü masum bir netice doğmayabilir. Bana yapılanların arkasında ABD var, İsrail benim bırakılmamam için her şeyi yapıyor ve Fransız mahkemeleri benim burada tutulmam için Fransa hukukunu çiğniyor.
Cezaevinde hep uyumlu bir hâlde bulundum. Bana birçok şey teklif edildi; fakat hiçbirine tevessül etmedim. Bazı avukatların ve mahkûmların bana sözde hediyeleri oldu, hiçbirini kabul etmedim. Hiçbir zaman alkolik olmadım. 10 yıl boyunca tecrit altında sürekli rahatsız edildim. Her 30-45 dakikada bir ışıklarım açıldı, uyumama müsaade edilmedi. Yine de cezaevinde olduğum sürede hislerim ve inancım hiç değişmedi. Filistin’in hürriyetine kavuşacağına hep inandım ve inanıyorum. 1959’daki FHKC kongresinde alınan kararlar doğrultusunda Filistinli Müslümanların, Hıristiyanların, Yahudilerin ve hatta Siyonist olmayan Yahudi mültecilerin bir arada yaşayabileceği tek bir Filistin devletine inanıyorum.
Allahü Ekber!
18.09.2021
Baran Dergisi 767.Sayı