Mutlak Fikir ve onun Tatbik Fikri yani İslâma Muhatap Anlayış… Mutlak Fikirden hareketle kurulmuş dünya görüşü, çağımızda eşya ve hadiselere bakış tarzı. Ortak bir siyasî ve askerî dil; diyalektik, ahlak, estetik, dil ve davranış birliği…
Kuran ve Sünnet ölçüleri yerli yerinde ama ona bakan ve yorumlayan gözler farklı; bunun için İslâma muhatap anlayış şart. Ölçüleri doğru anlamak için “ölçülendirme ölçüleri” gerekiyor. İslâm birliğini sağlayacak anlayış mihrakı ve bundan hareketle aksiyon birliği ancak böyle temin edilir. Birinin “kara” dediğine diğerinin “ak” dememei için.
İslâmi ölçülerin ve anlayışların bulanıklaşmasına karşılık onları asliyetine kavuşturan ve billurlaştıran ve çağın ihtiyaçları-meselelerine de çözümler kavuşturan sistem çapında fikriyat…
Bozulma nerededir yenilenme nasıldır, ihtiyaç nedir? İttihad-ı İslâm davası önce anlayışlarda birlik ile ve sonra sisteme bağlı siyaset ve aksiyonla gerçekleşir. Başka türlü olması mümkün değildir. Mehdi Hazretlerinin misyonu da buradadır; en başta aksiyon-icra adamıdır beklenen mehdi. Elinde tesbih, kerametlerle halkı avlayacak değildir, TGRT’nin evliya filmlerinde yaptığı gibi İslâm büyüklerinde kerametler ön plana çıkarılmaz, istikamet mühimdir.
İslâma muhatap anlayış’ın idrakı olmadığı yerde senfoni değil, kakafoni icrası vardır. Kıssadan hisse bir fıkra ile durumu açıklayalım.
Birisi bir parça et alıp yedi ve kazanın sirkeye ihtiyacı var, dedi.
Diğeri bir parça et alıp yedi ve kazanın baharata ihtiyacı var, dedi.
Bir diğeri de parça et alıp yedi ve kazanın yağa ihtiyacı var, dedi.
Sonuncusu da bir parça et alıp yedi ve kazanın tuza ihtiyacı var, dedi.
Sonunda aşçı bir parça et alıp yedi ve kazanın ete ihtiyacı var, dedi.
Müslümanlar arasındaki anlayış birliğini sağlamak için Necip Fazıl Büyük Doğu ideolojisini ortaya koydu, Salih Mirzabeyoğlu bu davayı İBDA ile yürüttü: BD-İBDA İslâma Muhatap Anlayışı, biri “nasıl”, diğeri “niçin” budu olarak doğdu. Çağın yenileyici anlayışı.
Ortak dil-ortak hafıza, işaret sistemleri, dünya tablosu. Hem kendimizi, hem çevremizi tanımanın ve davranışımızı belirlemenin prensibleri, fikirler manzumesi. İnsanı, fikirleri meydana getirir; insanın şahsiyeti düşünceleri ve yaşayış tarzıdır.
İslâma muhatap anlayış davasını anlamayan bazı müslümanlar rahatça-zaten dertsizlik en büyük derdimiz- şöyle konuşabiliyorlar:
“İki müslümanın bir araya gelemez, diyorsunuz ama, birçok Müslüman bir araya geliyor, faaliyette bulunuyor…”
Sistem şuuruyla bir araya gelmek kalıcıdır ve inşa edeceği şeye göre faaliyet öngörür. Reaksiyoner değil, aksiyonerdir. Yoksa reaksiyoner mânâda tabiî ki Müslümanlar bir araya gelir ve gelmelidir de. Fakat bir proje olmadan bir bina nasıl yapılır? Kimi, binanın girişini önden, kimi yandan ister; kimi fazla pencere ister, kimi az; kimi odaları farklı ister! Herkesin şuuruna göre yani mevcut düzenden aldığı şuur süzgecine göre tepkiler verdiği-vereceği âşikardır. İşte İslâma muhatap anlayış, şuurlardaki bozulmayı ve kaymayı önlediği gibi, ortak duygu ve düşünce alışkanlıkları da kazandırır; sistem şuuruyla-sistemin sağlanır mücadele birlikteliği şuuruyla. Böylece inşa edilecek yapı birliği sağlanır, mücadele birlikteliği…
Kuracağımız nizamın her taşını bilerek yerleştirmeliyiz, İslâma muhatap anlayış mücadelesi budur. Yoksa, rastgele taşları yerleştirme ile değil Selimiye, bir kulübe bile inşa olunamaz.
Müslümanların birlik olamamalarından şikayet etmek çözüm değil. “Nasıl birlik?” “fikirde birlik” gibi temel sualleri cevaplamak ve çözümler bulmak gerek, bu sualleri cevaplayan fikir ve aksiyon mihrakına mensubiyet gerekiyor.
İslâma muhatap anlayışa (BD-İBDA) o anlayışın istediği gözle bakmak lazım; tam teslimiyet, mevcut şuur süzgecinin bütün kir ve paslarını bırakıp yeni bir dünya görüşü ile ve hep kendimizi yenileyerek yıkanmak. Kendimizi yenileyememenin verdiği kısırlıkları ve eksiklikleri, ideolojimizde görmemek. “Güneş yenilenmez, göz yenilenir” bu unutulmamalı. Olamayan ve pörsüyen bazı kişiler davayı kendi seviyelerine çekip, o seviyede algılanmasından memnuniyet duyar ve böylece kendine meşruiyet sağladığını zanneder.
Monotonluğa düşen ve sıçrama yapamayanlar öncülük vasfını yitirmiş demektir.
Ölçümüz falan kişi, falan abi, grup vs. değil, davadır; boy ölçümüz her zaman ideolojimizden ibarettir. Başka bir şeye hele hele birbirimize bakarak boy ölçüsü almaya kalkarsak, “körler, sağırlar birbirlerini ağırlar” esprisine denk düşeriz. Böyleleri de çevremizde bolca bulunmaktadır ve onlardan olmamak, oluş yoluna girmek en küçük çaplarda da olsa faydalı işler içinde bulunmak “akıncı”nın vazifesidir. Her zaman “içimize doğru ve dışımıza doğru akın”. İç ve dış oluş böyle gerçekleşir ancak.
Herkesin oluşu kendine ve şuurlanma iş bölümüne girmemektedir, yani herkesin şuurlanması da kendi kendinedir. Onun için iki eşdeğer Müslüman yoktur, onun için iki eşdeğer İBDA’cı yoktur.
Kendimizi ideolojiye uyduracağımıza, ideolojimize kendimize uydurmak, yapacağımız önemli hatadır.
“Hata” demişken, mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun son çıkan eseri “İnsan”dan bir paragrafla yazımızı noktalayalım:
“İstikamet bahsindeki meselelerden biri, şu veya bu soydan günahlar… Üstadım:
-“Günah, Allah’a giden dosdoğru yolun engelleri ve saptırıcı kollarıdır. Onun içindir ki, günahı Allah’a ermenin mânileri bilmek ve onlarla mücadele nefse ne kadar ağır gelirse gelsin, mukavemetten en derin disiplin zevkini almak lâzımdır. Günah, bu gözle görülecek olursa, mukavemeti nefse acı gelen bir şey olmaktan çıkar ve onları tek tek bilmek düşman ordusunu unsur unsur tanımak gibi zevkli bir anlayışa döner. Günahların “niçin, neden, nasıl, olmasa olmaz mıydı?” gibi nefs acısı belirten istifhamlara tahammülü yoktur. Günahı, nefsçe sevilen bir şeyden mahrumluk acısına tahammül cebhesiyle değil de, Allah’ın emirlerine uyma tadına bağlayabilene ve bu tadın üstüne tad tanımayana ne mutlu!”
Baran Dergisi 95. Sayı
Baran Dergisi 95. Sayı