Sözün başı şu; Küfrün bütün derdi Anadolu başta olmak üzere İslâm Coğrafyasından Ehli Sünnet Ve’l-Cemaat’in izini silmek, etkisini yok etmek, mensuplarını dağınık küçük parçalar haline getirmek… İleri geri tüm ittifakların, koalisyonların, stratejik-taktik birlikteliklerin arka planında bu var. Bu temel güdü ile hareket eden Batı ve Batı’dan menşeli tüm fikir hareketlerinin birbirleriyle olan muhalefeti gerçekçi ve kurtarıcı değildir. Ortak hedefleri noktasında hemfikir olan bu zümrelerin ayrılığı kendi aralarında bölüşemedikleri maddî menfaatlerden ve işgaline yeltendikleri coğrafyalar üzerindeki çıkarlarından kaynaklanmaktadır. Yoksa hepsinin ortak hedefi Ehli Sünnet ve’l-Cemaat’tir. Bu sebeble birbirlerine düşman gibi görünseler de İslâm düşmanlığında Kur’an ve Sünnet Ehli düşmanlığında çok kolay bir araya gelip, ittifak yapabilmektedirler. Bunun en son misalini Ümmetin ortak meselesi haline gelen Suriye oluşturmuştur. Dün Osmanlı için bir araya gelen Haçlı sürüleri barbarlıklarının üstüne barbarlık katarak yüzyıldır sömürdükleri, kanını emdikleri bu toprağın üstünde adeta küllerinden yeniden dirilen yahut dirilme emareleri gösteren Ümmetin üstüne tüm güçleri ile saldırmaya başladılar.
Bugün Suriye’de Rusya, Amerika, İsrail, İngiltere, Almanya, Fransa, Çin ve İran ittifak halinde Müslüman soykırımı gerçekleştirmekte ve ‘İŞİD’leştirdikleri Müslüman savaşçıları katletmek yarışına girmektedirler. Dünyanın bir ucundan gelip burada binlerce insanı katletmenin gayesi nedir? Sadece petrol mü yahut yer altı madenleri mi? Hayır!.. Görünen o ki Batı’nın başını çektiği küfür taifesinin derdi artık o değil? Peki ne?
300 yıldır dünya üzerinde terör estiren, milyonlarca insanı katleden, toprakları çöl, ormanları talan, hayvanlar dünyasını perişan eden Batı bitti artık. Batı cephesinde yaşanan paniğin ve İran cephesinin artık ihanetlerini açıktan yürütmesinin sebebi biraz da bu… Batı, İslâm coğrafyasında iktidarını kaybetti ve gücünü yitirdi. Bu güç yitirme öyle birden bire olmadı elbet; tarihi akış çizgisi halinde başta Anadolu’dan zuhur eden Fikir ve Aksiyon hareketlerinden yediği darbeler olmak üzere her gün bir dalı kırıldı, her gün bir burcu döküldü. Ve şimdilerde saflar netleşmiş olarak CEPHEDEN CEPHEYE savaş başladı.
Bu çerçevede yaşanan savaş HAÇLI ile MÜSLÜMANLARIN İKTİDAR SAVAŞIDIR. Büyük Doğu’nun yeniden diriliş, tarih sahnesine çıkış savaşıdır. Mazlumun zalimden öç alma savaşıdır. Irak işgal edilirken ABD Başkanı George Bush, “Bu bir Haçlı Savaşı” demişti. Şimdi de Putin’in Müslüman kıyımının üstünü örtmek ve barbarlığını meşrulaştırmak için Rus Ortodoks kilisesi “Bu bir kutsal savaş” diyor. Aslında bir yönüyle doğru; BU BİR KUTSAL SAVAŞ. Bu Hak ile batılın savaşı. Fakat ne acı ki hak olan taraf ‘HAK OLMA’ şuur ve ahlâk birikimine, fikir ve aksiyon ruhuna henüz sahip değil. Bu yönde zoraki teşebbüsler var, lâkin perdeler sımsıkı, kalpler henüz dünya fitnesinden arınmış, zihinler henüz din düşmanı fitne-fücur taifesinin pisliklerinden kaçınmış değil; dil henüz hakiki olanı hakkıyla söyleyici değil.
KİM KİME KARŞI SAVAŞIYOR?
Her savaşın başlangıcında savaşanlar açısından bir “niçin” olmalı!.. Suriye’de herkes bir şeyler için savaşıyor. Kimi vatanı için, kimi imanı için, kimi çıkarı için, kimi yağma için, kimi mezhebi için!.. Evet!.. Herkes bir şeyler için savaşıyor. Peki Batı ne için savaşıyor?
Suriye savaşının niçini Esed’in gitmesi değil, Suriye’nin yaşanmaz hale getirilmesiydi; Batı bunu başardı. Suriye şimdi yaşanmaz halde. Benzerini daha önce Libya’ya yaptılar, Mısır’a yaptılar ve daha birçok Afrika ülkesine yaptılar. Suriye, Irak ve Afganistan en büyük yara alanlardan, en çok yıkıma uğrayanlardan ve yine en çok insan kaybı verenlerden… Şimdi sıra Türkiye’de; her an Diyarbakır’ın bir Halep’e, İstanbul’un Şam’a dönmesi Ankara’nın Bağdat’a dönmesi muhtemel. ABD-İngiliz ve İsrail üçlüsünün gizli saklı çevirdikleri dolap aşikar olmuş durumda. Anadolu’da bilhassa Güneyimizde ajanlar cirit atıyor. Almanya ve Rusya ise açıktan ve aşikâr savaşıyor. T.C’nin gözünün içine baka baka ülkeyi iç savaşa sürükleyecek silahlı propaganda birlikleri ve şehir tipi gerilla savaşı yöntemlerini bilfiil tatbik ediyor, örgütlüyor ve planlıyor. Silahları elden verdiğini göstere göstere ilan ediyor.
Suriye’de sayıları yüzleri bulan büyüklü küçüklü birçok örgüt, Suriye’de sadece rejime karşı değil bazen birbirlerine, bazen de çokuluslu devletlerin askeri şirketler vasıtası ile örgütledikleri kiralık gerilla tipi savaşmaya alışmış küçük ordulara karşı mücadele ediyorlar. Ordu, Hizbullah, Ulusal Savunma Güçleri, Ebul Fadl Abbas Tugayları, (İran) Kudüs Tugayları ve Rusya, Çin ve gizliden gizliye birkaç ABD ve İngiliz askeri şirketi rejimle ittifak halinde muhalif güçlere karşı savaşıyorlar. Türkmen Cephesi, Abdulhamit Han Tugayı, Nakşibendî Ordusu, El Nusra Cephesi, Fetih Ordusu (kuzey ve güney) , İslâm Ordusu, Hamas, İslâmi Cihat gibi örgütler ise hem rejim karşıtı, hem ABD-İsrail, İngiltere ve İran karşıtı hem de Almanya Rusya, İŞİD ve YPG (Marksist Ulusalcı Kürtler)e karşı savaşıyorlar.
Bunun yanında Türkiye’den alevi-solcu kesimden gidenlerin örgütlenerek Mihraç Ural ve çetesi Mukavama El Suriyye etrafında örgütlenerek mücahidlere karşı savaşması da söz konusu. Ayrıca birçok İran menşeli ve daha ziyade yağma ve hırsızlık için oluşmuş çeteler var ki, en iğrençleri ve en tehlikeli olanları da bunlar. Çünkü savaş kurallarını boş verin, insanlık dışı rezaletlere imza atmaktan hiç çekinmemekteler.
Böylesi karışık bir ortamda saf değiştirmeler çok kolay olabiliyor. Bir anda İŞİD saflarında bulunan örgütlü silahlı gruplar düne kadar düşman diye savaştıkları saflara rahatlıkla geçebiliyor. Burada en önemli etken bölgede sürdürülmeye çalışılan istikrar. Genel istikrar hangi örgütün lehine ise saf değişimi de genelde onun lehine olmakta.
Bu arada bir anekdot verelim: Türkiye’nin sağlam bir yapıda olmayan dış politikasını komedi haline getiren bir durum. Rusya Türkiye’nin desteklediği bazı grupları uçaklarla bombaladığının ertesi günü, Türkiye’nin kınama açıklamalarının hemen ardından önce uçak dalaşı ardından şu haber; Rus Donanması’na ait 112,5 metre uzunluktaki 158 bordo numaralı Caesar Kunikov, bu sabah Çanakkale Boğazı’ndan geçti. Dün İstanbul Boğazı’ndan geçen gemi, gece Marmara Denizi’nde demirledi. Sabah saat 06.30’da Marmara Denizi’nden Çanakkale Boğazı’na giriş yapan Rus savaş gemisi Caesar Kunikov, saat 09.00 sıralarında Çanakkale önlerine ulaştı. Ege Denizi’ne doğru yol alan savaş gemisinin Suriye’nin Tartus Limanı’na gittiği öne sürüldü.
Devam edelim, kimle savaşıyor belli olsun. Tabi Rusya savaşa açıktan girince ve gayesini de Müslümanları öldürmek olarak açıklayınca hem ilgi gördü hem tepki. ABD ve İngiltere gibi haince değil mertçe Müslümanlara düşmanlığını ilan etti. Rusya’nın savaşa müdahale etmesi ABD-İngiliz oyunlarını bozacağı yahut bozduğu için UÇAK DALAŞI bahanesi ile NATO devreye sokuldu ve İngiltere, Almanya Fransa vb. ülkeler Türkiye lehine açıklamalar yaparak kınama yarışına girdiler. Ancak burada dikkat çeken husus; Türkiye, Suriye’ye yönelik angajman kurallarını Rusya’ya karşı uygulamazken, Moskova’yı söz konusu ihlalin tekrarlanmaması konusunda uyardı. Rusya ise ihlalin “navigasyon hatası”ndan kaynaklandığını savundu. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, bu olayın kendisini “fazlasıyla endişelendirdiğini” belirterek, “Türkiye, hakları doğrultusunda karşılık vererek bu uçağı düşürebilirdi. Bu tam da bizim daha önceden uyardığımız bir konu” dedi. Ve ezeli düşman İngiltere birden dost kesilip açıklama üstüne açıklama yaptı. Misal; İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore da, “Rusya’nın Türk hava sahasını ihlali pervasız ve endişe vericidir. Birleşik Krallık ve diğer NATO müttefikleri, Türkiye ile omuz omuzadır” diye tweet attı.
HALEP’TEN SONRA SIRA DİYARBAKIR’DA
Halep kan revan içinde. Halep’te ateş ve gözyaşı bir arada… Şehirde sağlam bina neredeyse yok. Batı’nın kışkırtmaları, içeride işkenceler ile körüklenen isyan ve iyi hesap edilmemiş bir siyasetin Suriye ve Irak’ı getirdiği nokta ortada... Batı, şehirleri yıkıma uğratmakla kalmadı zihinleri de tarumar etti. Bugün Halep’te patlayan, Lazkiye’ye atılan, Süruç’ta patlatılan bombalardan birkaç tanesi Londra’da, Newyork’ta, Bonn’da yahut Roma’da, Paris’te patlasın bakın Suriye’de bir tane Müslüman’ın kılına zarar veriyorlar mı? Savaş Paris’e, kan ve gözyaşı Roma’ya, ölüm ve acı Berlin’e taşınmadığı müddetçe de bu savaş duracak gibi değil. Evet, sıra Halep’ten sonra sıra Diyarbakır’da… Şimdiden yaşanmaz hale getirilmeye gayret ediliyor, şimdiden sokaklar savaş alanı haline getiriliyor. Bunun yarınını tahmin etmek hiç zor değil!
Peki, neden böyle diyoruz?
Çünkü sınırlar eleğe dönmüş durumda… T.C ‘Kobani’ olaylarında fena oyuna geldi, kendi eliyle kendi celladını besledi. Ve sınır boyuna yayılmasına sebeb oldu.
Suriye-Türkiye sınırı yaklaşık 900 km uzunlukta. Sınır kapılarından sadece Keseb (Yayladağ) kapısı yönetimin elinde bulunuyor. Suriye’nin Türkiye ile sınır illeri; Haseke, Rakka, Halep, İdlib ve Lazkiye. Sınır kentlerinin hemen hepsi yönetime karşı savaşan grupların elinde. Merkezi Haseke ili olan YPG son dönemde Türkiye-Suriye sınırındaki hat üzerinde ilerledi. Kamışlı ve Batıya doğru sınır boyunca Amuda, Darbasiye ve Rasul Ayn tamamen Kürt güçlerinin elinde. Bu merkezlerin güneyinde kalan bütün ilçe ve köyler de YPG kontrolünde bulunuyor. Kürtlerin hakim olduğu diğer merkezleri ise Halep ili sınırları içinde bulunan Ayn El Arab (Kobani) ve Tel Abyad. Ayn El Arab diğer yandan kuzey doğudaki Kürt hâkimiyet bölgesinin batı ucunu oluşturuyor. Fırat Nehri’nden sonra gelen ve Ayn El Arab’ın hemen batısında yer alan Cerablus ise halen IŞİD kontrolünde bulunuyor. Batı bir dönem kasıtlı yahut değil İŞİD’e çalıştı. Çünkü gayesi Suriye ve Iraklıların kırk parçaya bölünmesi idi. Sonra farklı gruplara, kimseyi fazla güçlendirmedi. Türkiye’nin yanındaymış gibi görüntü verdiğinde bile Türkiye’nin aleyhine çalışmayı ihmal etmedi. Kürtlerin yanındaymış gibi görüntü verdiği bir zamanda bile onları birbirlerine kırdırmakta yahut yönetimi altında yaşadıkları rejime teslim etmekte hiç tereddüt etmedi. Şimdi plan Kürt şehirleri… Kürtleri isyan ettirerek Kürt şehirlerini yaşanmaz hale getirmek ve ardında Türk-Kürt duygusal bağının kopmasını sağlamak. Tüm güçleri ile buna hazırlanıyorlar. Medyasından çetesine, istihbaratından gerillasına. İpin ucu kaçtığı an, iç savaş an meselesi; tek kıvılcım bütün her şeyi silip götürebilir. Ve bundan da en zararlı PKK, PYD ve YGP çıkar. Suriye şahitliğini ettiğimiz bir facia yaşadı ve bunda ilk aktörlerin çoğu yok… Bugün savaş belli bir hukukta gider, ama ipin ucu kaçtığı an savaşın ne hukuku kalır ne merhameti… Dedik ya Suriye önümüzde bir misal olarak duruyor. Gelelim Diyarbakır’ı Halep’e çevirme niyetli PKK, PYD ve YGP aktörlerine.
YPG-PYD-PPK; bunların hepsi bir ve aynı şey. Marksist Leninist ve oldukça pragmatik bu örgütler, Kürdistan içerisinde çok fazla ciddiye alınmayan, fakat sergiledikleri ‘pragmatik’ tavır neticesi bölgede ‘kiralık ordu’ muamelesi gören yapılar... Son dönemde dışarıdan gelen Alman, Rus, İngiliz ve Amerikan savaşçılar ile içinde bulundurduğu yabancı asker sayısı Kürt asker sayısını geçen bu örgüt(ler)e ABD, Almanya ve Rusya aleni bir şekilde desteklerini ilan etmekle kalmadılar silah, araç ve eğitim veriyorlar. Bu hazırlık kimin için? Suriye için diyorsanız yanlıyorsunuz? Bölgede artan trafiğe bakarsanız 900 kilometrelik sınır boyunca cephe savaşı başlatılması hazırlıkları yapılıyor gibi bir hava var… İçteki ‘Cizre, Diyarbakır, Sur, Şırnak, Yüksekova’ isyan girişimleri bunun ön hazırlıkları ve pratik anlamda deneme kısmı idi. Suriye’de de böyle başlamamış mıydı? Şimdi filmi Türkiye için sarıyorlar.
Nihai sözümüz; HERŞEYE HER ŞEKİLDE HAZIRLANIN… BU SAVAŞI HAZIR OLMAYANLAR KAYBEDECEK.
Baran Dergisi 456. Sayı
Baran Dergisi 456. Sayı