Dinin devlet ile irtibatının kaldırıldığı son yüzyılda, insanımız Mutlak arayışını beşere atfetmiş bunun adına da medeniyet denmiştir. Materyalist dünya görüşü zihinlere yerleşmiş ve nihayetinde iş birtakım metotların ve araçların gaye edilmesi durumuna kadar varmıştır.
Devlet, cemiyetin genişliğine oluşturduğu en büyük sosyal müessesedir. Bu yapı özünde toplumun ahlâk, dünya görüş ve şuur seviyesi ile doğrudan bağlantılıdır. Toplumundan kopuk ve bihaber olan devlet yapılanmaları her ne kadar farklı reform ve tamirat çalışmaları ile kendisini ayakta tutmaya çalışsa da sonunda çökmeye mahkûmdur. Samimi bir özeleştiri yaptığımızda, Üstad Necip Fazıl’ın işaret ettiği üzere insanları ruhundan yakalayan Osmanlı'nın fert ve toplum arasındaki ahengin sağlanması noktasındaki bozuluşu Kanuni devrine tekabül eder.
Fikirde yenilenememiş olan geçmiş neslimiz, insiyatifi kaybetmiş, ilerleyen süreçte yüzünden bir taklitle Batı’dan alınmaması gerekenler de dahil toplumumuza uymayan her şeyi almıştır. Akabinde ise cemiyetle uzlaşmayan ucube ve derme çatma bir harabe inşa edilmiştir. Nihayetinde devlet ve toplum arasındaki benzersizlikler had safhaya ulaşmıştır. Devletin dinden tamamen bağımsızlığını ilanıyla başlayan süreç nihayetinde devletin kendi milletinden kopmasına varırken yakın dönemde mevcut rejiminin yok olmaya yüz tutmasına rağmen Müslümanlar gereğini yapamamıştır.
Bugün gençliğin sıklıkla eleştirilere maruz kaldığını görüyoruz. Bütün bunlara değinmemin sebebi içimizde yanıp tutuşan iman öfkesidir. Bizler de bize bu içi boşaltılmış, yaşanmaya zerre değmeyecek olan hayatı bize bıraktıkları için geçmiş nesle teessüflerimizi sunuyoruz elbette.
Peki bir Müslüman, idealist Anadolu genci şu anda ne halde ve ne durumda, kendimden misalle anlatayım.
Geçmişten bugüne, bugünden yarına aynı anda hem yakıcı bir hasret hâli hem de serinletici ümit gelgitleri içerisindeyim. Evet, bu anlattığım bugün hatta şu an ve her an hissettiklerimdir. Ezelden eski ve ebedden yeni bir ruhla ve hemhal olduğum bu ruh içerisinde bir yer edinme, iyi-güzel-doğru şekilde tamamlanma arzusundayım. Kendimi hissettiğim ve konumlandırdığım yer ise asla çocukluk ve çocukça hevesler değil.
Dile dökebildiğim kadarıyla söylemem gerekirse, mevcut halimin tasvirini yapmayı kendime her daim borç biliyorum. Çocuk değilim çünkü derinlemesine yaşadığım hüznün yanında, genişlemesine de yaşamayı ve yaşatmayı arzuladığım mutluluklar var. Sanırım bunun adı tam olarak sorumluluk bilincidir. Çünkü çocuklar, yaşamayı ve hayatın her alanında ve anında mutlu olmayı hak ediyor. Bende olansa yaşama hakkından ziyade yaşama görevi hissi. İşte bu beni sadece çocuk olmaktan alıkoymakla beraber yaşlı ve bitkin olmaktan da alıkoyuyor. Ben özü genç, fikri genç ve ötelerin ötesini arzulayan idealist Müslüman genci; kendimi, bütün his ve düşüncelerimle, şuurum ve nefsimle ait olduğum ruha bağlarken ne çocuk ne de yaşlı hissediyorum. Kendimi bedenimin dışına çıkmış ve ötelerin ötesine bakarken bulduğumda tam anlamıyla genç olarak adlandırıyorum. Ben bütün his, hayal ve ikisi arasındaki yılmaz, yorulmaz ve sarsılmaz bağlayıcı göreviyle düşünen ve hareket eden Müslüman gencim.
Dışarıdan bakıldığında nasıl göründüğüm hakkındaki fikirlerim dışarıya bakışımla şekillenir bir hal alıyor. Her ne kadar açıklanamayan, tuhaf ve belki de dilimden dökülenlerin tam aksi davranışlar sergiliyor olsam da sadece bir şeyden emin olmak ve sadece bu şeyin davacısı olmak istiyorum. Ben Allah'ın sevdiklerini seven ve onun sevmediklerinden nefret eden olmak istiyor ve bütün varlığımı bu yolda vakfetmek arzusunu iliklerime kadar hissediyorum. Sevdiklerime sevmek istediklerim diyorum. Çünkü ben nefsimi bilmek, insan olmak ve kendimi sevmek istiyorum. Bir insanın bir başkası için değerli olabilmesi, o insanın kendisine verdiği değer ve diğerine biçtiği yerle alakalıdır. Bu hususta eskiyen ve pörsüyen anlayışa karşı ihtilâlci ve inkılâpçı bir anlayışla mevcuttaki ruhsuzluğu ve bitkinliği bertaraf edici talibim. Bilhassa ailem konusunda ortak bir nispet sahibi olmam gerektiğini biliyorum. Bu nispet yani ortak değer "aile olmak", "ailevi değerler" gibi bütünden kopuk, nasıl ve niçini boşaltılmış, fert fert kısırlaştırılmış, aslında değersizliğe indirgenmiş basitlikle tanımlanamaz. Unutmamalı ki bir dünya içerisine doğmuş ve var olduğumuzu anlamışsak, bu dünya ile alakalı bizden istenen ortak bir mesele var demektir. Ve bu bir eve sığdırılamayacak kadar büyük bir meseledir. Ailem ve sevdiklerim zaafımdır. Ancak bunu derdest eden ve daha güçlü bir yardım eden var; varlığımın büyük sahibi...
Her ne kadar düzen içerisinde mücadele ve kimliğini kaybetmeme sebep olsalar da kendilerine en ufak bir itaatsizlik dahi yapmayı istemediğim, canımdan çok sevdiğim ve en çok yaralandığım tarafım ailemdir. Beni sevdiğini söyleyen ancak fikir dünyam ve iradem hakkında hiçbir yeniliği, insanlık adına giriştiğim hiçbir rizikoyu kabul etmeyen, heyecanıma kayıtsız kalan, aksiyonuma engel olmak isteyen ailem. Öyle veya böyle beni bu sisteme kuzu gibi yetiştiren ve her fırsatta yıldırıcı telkinlerle boyun eğmemi isteyen ailem. Şahsiyet bulma davamda kendilerinden önceki neslin tabularını yıkıp ve kendi iç devrimlerini gerçekleştirip bana yardımcı olmalarını, bana yaşanmaya değer hayatın şifre ve ipuçlarını vermelerini çok isterdim ama olmadı. Olsun, Allah şahit hepinizi çok seviyorum. Ama bu düşünmek denen şeyi unutamıyorum, sorumluluktan nasıl kaçabilirim ki?
Ben bütün kötülüklerim ve çirkinliklerimle de düşünüyorum. İyiye, doğruya ve güzele dair zerre inancımın hesabını verememekten nasıl kaçabilirim? Ben herkesin ve her şeyin farkında olma ve bunun belirtici bir şekilde izahını yapabilmek, izah edilemiyorsa da izah edilemeyişinin izahını aramak zorundayım. Anne ve babama defaatle unutmamaları gereken şeyi izah ettim. Bir başkasının çocuğunu kendi çocukları gibi sevmedikleri müddetçe beni değil kendilerini sevmiş olurlar. Ben, "müminler ancak kardeştir" ayetini bilmeyi bilmek şuuruyla ve kalbinde his ve tasdik ederek hareket etmeye mecburum. Mahşerde utançla dirilmekten çok korkuyorum. Nihayetinde insan yalnız yaşar ve yalnız ölür. Bugüne kadar size karşı göstermiş olduğum yanlış davranışlarımdan ve bundan sonrası için de verebileceğim üzüntüden dolayı özür diliyorum. En azından Allah'ın sevdiklerini sevmek ve sevmediklerinden de nefret etmek inancıma sığındığımı bilmenizi ve anlamanızı rica ediyorum. Ben bu davadan dönemem. İnsan olduğuma dair içimde biriktirdiğim umutlarımı her gün her saniye tekrar tekrar öldürmelerine izin veremem. Kendimi sizin beni sevdiğiniz ve düşündüğünüzden çok daha fazla sevdiğim ve düşündüğümden emin olabilirsiniz. Bu konuda müsterih olunuz. Evvela sizi ve sonra kendimi hak ettiğimiz hayatta hak ettiğimiz yere koymayı kendime dert biliyorum. Son nefesime kadar yanınızda ve kalbinizde olacağıma söz veriyorum
Bu samimi düşüncelerimin ardından genel bakışa döndüğümüzde mevcut devlet İdaresi ve rejiminin artık yürütülemez olduğu açıkça görülmektedir. Sorunlara hiçbir şekilde çözüm sunamayan ve bugünün ihtiyaçlarına herhangi bir cevap veremeyen rejim artık toplumun sırtında kambur hale gelmiştir. Talebimiz, pazarlıksız her alan ve şartta kavgasını samimi bir şekilde verdiğimiz İslâmi bir devlet modelidir. Elbette bu Başyücelik devletidir. Nihayetinde yeryüzünde bugünü İslam'a söyletebilecek başka bir devlet modeli yoktur. Demokrasiyi metod olmaktan çıkarıp insanlığa gaye olarak yutturan haysiyet ve şahsiyet yoksunu Batıcılara gereken cevabı her sahada vereceğiz. Çok güçlüyüz, hiç olmadığımız kadar heyecanlı ve hazırız.
Başta bürokrasi olmak üzere devletin her kademe ve alanındaki hareketlenmeleri yakından takip ediyor ve olağandışı gelişmelere şahit oluyoruz. Ayak seslerini duyduğumuz, artık zaruri ve çok yakında gerçekleşmesi muhtemel olan rejim değişikliğine karşı her alan ve koşulda hazır olmamız gerektiğini unutmamalıyız. Ve şu anda özellikle halkın aydınlanması ve gelecek olan İslami devletin yürütülmesi sürecine yardımcı olacak kadroları yetiştirecek olan kadroları yetiştirme görevine talip olacağız. Allah'a giden bin bir tane yoldan birisinin dervişi olmaya bakacağız.
Müslümanlar dik durun karşınızda leşler var!
Gözümüz büyük İslam ihtilâl ve inkılâbında!
Aylık Baran Dergisi 1. Sayı
Mart 2022