Bugün yaşanan kriz, hiç şüphe yok ki Türkiye’de yaşanan inkılap sürecine yakıt olacak ve Türkiye’deki değişim sürecini hızlandırmaktan başka bir gayeye hizmet etmeyecektir. Yılanın başı mutlaka ezilecek!
Bayağılık, ucuzluk, şahsiyetsizlik ve arsızlığın vücut bulmuş hâli ve dünya çapında tasfiye edilmeye çalışılan insan düşmanı zihniyetin Türkiye’deki temsilcisi Ekrem İmamoğlu hakkında başlatılan soruşturma, Erdoğan iktidarının yeniden aksiyoner bir pozisyona geçtiği izlenimini uyandırmıştı. 15 Temmuz’dan bu yana olayları yöneten değil, olaylar tarafından yönetilen bir iktidar görüntüsü veren Erdoğan iktidarı, bu adımıyla yıllardır kendisinde vehmedilen mânanın sahibi olmaya yönelmiş gibi görüldü ve bu durum, Müslüman Anadolu insanının umutlanmasına vesile oldu.
Gezegenler bir hizaya dizilmiş gibi, iç ve dış şartlar yüzyılda bir görülebilecek şekilde müspet bir doğrultuda hizalanmıştı. Yıllardır Müslüman milletin başına bela olan küfür rejimini tepelemek için toplumun her kesimini tatmin edecek somut delillerle desteklenmiş bir iddianame hazırlanıp, Ekrem İmamoğlu’ndan başlayıp, hiç durmadan küfür rejiminin kalesi ve emperyalizmin Türkiye’deki karakolu CHP’yi imha etmeli ve tank gibi ilerleyerek rejim değişikliğine gidilmeliydi. Bunun yerine, kanıksandığı üzere iktidar yine muvazaacı bir tavır sergiledi ve küfre bir kez daha avans verdi. İnkılaba açılan kapı ardına kadar açıkken, küçük ve hasis hesaplarla hem bu fırsata hem de kendi ikbaline ve iktidarına sırt çevirdi.
Yarım hekim candan, yarım hoca dinden, yarım işletilen yürütme de iktidardan edermiş.
Müslüman millet devletin bir ruh değişimine gitmesini ve senelerdir milletin başına belâ edilen lâik Kemalist küfür düzeninden kurtulmayı beklerken, karşısında bula bula deri değiştirmeye çalışan aynı yılanı bulmuştur. Ki bu yılanın kuyruğu da son 20 senedir hiç olmadığı kadar uzamış bulunmaktadır. Bu kuyruğun başlıca müsebbibi, yine kendi iktidarı döneminde yetişen nesillere dinî, ahlâkî ve örfî hiçbir mukaddesat aşılayamayan Ak Parti iktidarlarıdır.
Türkiye yol ayrımından çoktan geçmiş bulunuyor. Kişi ve müesseselerin kendilerini tashih etmeleri ise hâlâ mümkün; fakat bunun yolunun lüpçülük olmadığı bedahet.
Bundan sonra Türkiye ya güzellikle hakiki ruh köklerimize bağlı, adaletiyle Müslümanı da kâfiri de mutmain edecek İslâmî bir nizâma geçecek ve hakiki bir hukuk devleti olacak yahut neticesini kimsenin kestiremeyeceği çok büyük bir türbülansa girip, büyük bedelleri ödemek suretiyle yine aynı yere varacak. Bunun dışında ikinci bir şık söz konusu değil.
Biz, bağlısı olduğumuz Büyük Doğu-İbda fikriyâtının altın harflerle yazılı “Lüpçü değil, hepçiyiz” ölçüsüne sımsıkı bağlıyız. Kişi ve hadiselere de her zaman bu nazardan bakıyoruz. Herkes ve her müesseseyi de bu ölçü nazarında tartıyoruz.
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun ifâde ettiği üzere, “Rüzgâr kıbleden eserken”, Türkiye’de durdurulması mümkün olmayan bu oluş sürecine kim takozluk etmeye kalkarsa, milletin kim olduğuna bakmadan onu da çiğneyip geçeceği iyi bir şekilde kavranmalıdır. İstikamet belli, herkesin yolunu tayin etme hakkı da saklı; fakat biz doğru yol yerine sapkın yollara tevessül edenlere saygı duymuyoruz.
Bugün yaşanan kriz, hiç şüphe yok ki Türkiye’de yaşanan inkılap sürecine yakıt olacak ve Türkiye’deki değişim sürecini hızlandırmaktan başka bir gayeye hizmet etmeyecektir. Yılanın başı mutlaka ezilecek!