19 Mart sabahı Gaftici Ekrem ve yüze yakın şahıs, ki aralarında belediye başkanları ve İBB üst yönetimi idarecileri de var, haklarında verilmiş gözaltı kararları ile İstanbul’daki vatan caddesinde bulunan polis merkezine götürüldüler.

Cumhuriyet başsavcılığının açıklamasına göre, iki ayrı soruşturma sebebiyle gözaltına almalar gerçekleşmiş.

İddiaya göre, soruşturmalardan biri, Medya A.Ş. merkezli yolsuzluk, rüşvet vs. isnatlara dayanıyor.

Diğer soruşturma ise, “Kent Uzlaşısı” başlığı altında 2024 belediye seçimlerinde gerçekleştirilen CHP-HDP/DEM ittifağı merkezli ve “terör soruşturması” olarak vasıflandırılmış.

Laz müteahhitin diplomasının İstanbul Üniversitesi yönetim kurulu tarafından iptalinin hemen ardından gelen bu tutuklamalar, elbette “bağımsız ve tarafsız yargı” tarafından idare edilmekte ve “suçları yoksa savcılıktan serbest kalırlar” denilerek geçiştirilebilir.

Bu iki soruşturmanın yanında, iki gün önce pasaportuna el konulan gazeteci İsmail Saymaz da, Gezi soruşturması sebebiyle gözaltına alındı. Saymaz’ın, Kavala ile Gezi döneminde “yoğun ilişki” içerisinde bulunduğu iddia ediliyor.

&

İşin içinde “terör soruşturması” olduğundan, tutuklama olsun olmasın, laz müteahhit emniyetten savcılık ve mahkemeye sevkedilip, Silivri veya evine adli kontrol ile gönderilse dahi, İstanbul valisi Davut Gül’ün İBB’ye kayyum olarak atanması bekleniyor.

&

Haber yayıldıktan sonra, Cumhuriyet Hırsız Partisi ve diğer irili ufaklı muhalefet gerek il ve ilçe başkanlıkları, gerek büyük meydanlarda, gerek polis merkezi önünde, gerek Saraçhane’deki İBB önünde toplanmaya başladılar.

İstanbul valisi Davut Gül yaptığı açıklama ile “19-23 Mart arasında” tüm toplantı ve basın açıklamalarını yasaklamış olsa da, İstanbul’un neredeyse her yerinde, hatta Vatan’daki POLİS merkezinin hemen önünde gösteriler, yürüyüşler yapılmaktadır ki tuhafında tuhafı durum!

&

Konuya dönecek olursak, basında uzun zamandır tartışılan ve merkezine Medya A.Ş.’nin yeraldığı tartışmalar ile “Kent Uzlaşı”sının “terör işbirliği” olduğuna yönelik iddialar, 19 Mart sabahı ete kemiğe bürünmüş oldu.

İddialar ve savunmalar ortaya çıkarsa, durumun ne olduğunu millet olarak anlayacağız; şu anda sadece savcılık ve zanlıların tek yanlı lâflarını izlemekteyiz. Ve yine bildiğimiz bir husus, bu şebeke ile alakalı suç duyurusunun ve delillerin yine CHP’liler eliyle yargıya intikal ettirildiği…

Basına düşen “rüşvet” iddialarından biri, Bakırköy’deki Capasity AVM hakkında. Şu anda gözaltında bulunan biri, şu anda firari olan birinin (ki belediye iştirakleri komisyonu başkanı oluyor bu zat, yani belediyenin “kasa’darı”) emriyle, AVM’nin sahiplerinden para istiyor, onlar da vermem diyor ve istenilen rakama denk bir “depreme dayanıksızlık raporu”yla ceza kesiliyor. Rüşvet istenen Keleşoğlu Holding sahipleri de hem cezanın iptali için mahkemeye başvuruyorlar hem de savcılığa ihbarda bulunuyorlar. Peki bu rüşvetten laz müteahhite uzanılabilir mi? Gözaltında olan kişinin ifadesi ve belgesine dayalı olarak, elbette mümkün bu. Kaldı ki belediyenin kasadarı olan zatın firari olması başlı başına bir “makul şüphe” oluşturur herhalde. İmamoğlu çıkıp “hiç haberim yok ekmek musaf çarpsın” diyebilir elbette, hatta der ve hiç bir şey olmasa bile diğer dosyalarda, sadece bu dosya sebebiyle, firari olanın yakalanmasına kadar dosya “ayrılır”, o da şüpheli yazılır ve yine belediyeden uzaklaştırılır.

Görünen köy, budur: Ekrem ve çetesi İBB’den kesinlikle uzaklaştırılacaktır ki, “makul şüphe” de bunu gerektirir.

&
 

Laz müteahhite yönelik operasyonun ardından borsa ve dövizde, altında, neredeyse tüm “ekonomik enstrümanlarda” bir zıplama gerçekleşti. Açıklamaya göre de bu zıplamayı engellemek için onbeş milyar dolar “satıldı.”

Savcılığın bu zıplamaları yapan kurum ve şahıslara yönelik acil soruşturma yapması gerekmektedir.

Bandı Değil Sokakları Daraltın

İmamoğlu’nun gözaltına alınmasından itibaren, sadece İstanbul’da, “sosyal medya”da “bant daraltılması” yaşanmakta ve bu app’ler kullanılamamaktadır.

Pandemi sürecinden de bir ara bu yapılmış, bir genelge mi, kararname mi nedir, ona dayandırılmıştı.

Buna uygulamaya “kamu güvenliği” şeyi sebep olarak gösterilmişti. O günkü tartışmalarda, “ifade hürriyetinin engellenmesi”nin kararname ile değil ancak kanunla yapılabileceği iddia edilmişti. İşi bu seviyede ele almaya öncelikle lüzum yok; bizim muhatabımız “hizmet” aldığımız gsm operatörleri. Onların, kendileriyle yaptığımız sözleşmeye aykırı hareket ederek “hizmeti kısıtlaması” ve buna rağmen faturayı tam olarak kesmesi, ticari dolandırıcılık değil midir?

Kaldı ki, bu “bant daraltma” şeyinin, “organize olmayı ve yalan haberleri engellemeyi” hedefleyerek konulduğu düşünülse dahi, bir katkı yapmadığı, her yerde gösterilerin devam ettiği, muhalif basında tutuklama karşıtı pek çok iddia içeren haberlerin yayınlandığı da bir gerçek.

Alt tarafı bir “vpn” kurarak girebilme imkanıyla yere yıkılacak ve şu ana kadar da kimsenin üstlenmediği, kelimenin tam anlamıyla ANAYASAL SUÇ olan “bant daraltma eylemini” gerçekleştiren bürokratın hal ve hatrını devamlı “sorduğumu” da eklemek istiyorum.

&

Gafticinin belediye başkanlığı dönemi bitmiştir. Bundan sonrasında muhtemeldir ki dalgalar halinde operasyonlar yapılmaya devam edecek ve bu şebekenin bütün unsurları yargı nezdinde hesap verecektir.