Şöyle bir kenara çekilip biraz uzaktan ve geniş bir perspektiften son yirmi yılda meydana gelen hadiselere bakarsak, şunu görürüz; Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kendini “Yegane Süper Güç” ilân eden ABD, yeni dünya düzeni iddiasının karşısında engel gördüğü tek mihrak olan Ehl-i Sünnet Vel Cemaat’le savaşmaktadır. Afganistan’dan Libya’ya, Yemen’den Irak’a kadar bu savaşın farklı veçhelerini görmek mümkün. İslâm Âlemi’nin Şiî, Nusayrî, Vehhabî, Reformist vs. kesimiyse, varlıklarını muhafaza refleksiyle pek tabiî bir şekilde Amerika safında yer almayı sürdürmekte.
Suriye’de; Batıcı Kürtler, Şiîler ve Nusayrîler karadan, Amerika ve Batılı hempası ise havadan saldırmakta.
Irak’ta, Şiîler ve Batıcı Kürtler karadan, Amerika ve Batılı hempası ise havadan saldırmakta.
Yemen’de İran bağlısı Şiî Husiler karadan, Amerika ve Batılı hempası ise havadan saldırmakta.
Afganistan'da Amerika havadan, İran, istihbarat desteğiyle karadan saldırmakta...
Bu saldırıların sponsoruysa Suudî Arabistan, Birleşik Arab Emirlikleri gibi İslâm’ı seküler, materyalist bir kafaya ircâ eden Vehhabîler...
Bu saydıklarımız sıcak savaşların yaşandığı yerler. Bir de soğuk savaş yaşanan bölgeler var. Meselâ Türkiye; yukarıdaki misâllerde olduğu gibi Amerika ve hempası tarafından Müslümanlara karşı karadan mayın eşeği olması için ısrar edilen, bunu gerçekleştirmek için de kendi içindeki bütün yaraları Amerika ve İsrail eliyle kaşınan Türkiye... Hani geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ya “bunların ardında bir üst akıl var” diye, işte o aklı da biz açıklayalım; Amerika ve İsrail.
Ehl-i Sünneti Hedef Alan Savaşta Şiîler
Bu savaşta Şiîlerin Batı tarafından müttefik olarak görülmesinin birçok sebebi var. Bunların başında da Şiîliğin güçlenmesini sağlayarak Ehl-i Sünnet Vel Cemaat’in zayıflatmak. 10. Ve 11. yüzyılda Şiîlik güçlüydü ve İslâm kuvvetsiz kalmıştı. Neredeyse tüm İslâm coğrafyası Şiilerin idaresi altına girmişti. Bölgeye kaos hâkimdi. Şiîlik tüm Müslümanların itikadına musallattı, tâ ki Selçuklular İslâm coğrafyasının merkezine girip Şiîleri bertaraf edinceye kadar. Bugün de Batı’nın bölgede görmeyi arzuladığı tablo 10. Ve 11. yüzyıla benzer bir tablodur.
Şiîler adına meseleye bakacak olursak, biliyorlar ki, İslâm güçlenirse, sapkın itikadlarından ötürü kendileri yeniden bertaraf edilecekler. Yâni bu durum onlar için bir yerde varlık-yokluk meselesi olduğu için, Batı ile bir ittifak içine girmeleri son derece tabiî... Zaten bütün tarihleri boyunca yaptıkları da bundan ibaret değil mi? Her zaman “kefere” ile birlikte Müslümanları arkadan vurmadı mı?
Böyle bir vaziyette İsrail bile Şiîler için bulunmaz nimet. Siz öyle devlet adamlarının ikide bir çıkıp İsrail’e şarladığına bakmayın, dünya için Yahudiler ne ise İslâm Âlemi için Şiîler de odur.
Ehl-i Sünneti Hedef Alan Savaşta Selefîler
Selefîlik Devlet-i Aliyye içerisinde Türk ile Arab arasında itikadî bölünme meydana getirerek devletin bütünlüğünü bozmak adına İngilizler tarafından senaryolaştırılmış ve Mısır, Suudî Arabistan ve Körfez ülkelerinde sahnelenen sapkınlık. Kendisine İbn-i Teymiyye’yi referans alan, Afganî ve Abduh’un başrol oynadığı İslâm’ın sekülerleştirilmiş, materyalistleştirilmiş hâli.
Bunlar, bugünlerde Ehl-i Sünneti hedef alan Amerika ve hempasının sponsoru hüviyetindeler. Nasıl ki Batılılaşmış Kürtler, Şiîler ve ne’idüğü belirsizler karadan, ABD ve hempası havadan bombalayarak İslâm ile savaşıyorlarsa, bunlar da Batının yağdırdığı bombaların sponsorları...
Ehl-i Sünneti Hedef Alan Savaşta Batıcı Kürtler
Batı bunlara diyor ki; “Suriye’den, Irak’tan, Türkiye’den toprak alıp size vereceğiz, devlet olacaksınız” He yaw he he...
PKK’nin içinden bir kesim, Türkiye’de kalkışma görüntüsü oluşturarak Türkiye’yi IŞİD’e karşı savaşmaya, kendisi gibi mayın eşeği olmaya zorluyor. Bir yandan elindeki “Çözüm Süreci” kartını da kullanıyor aklı sıra. Oysa bu vesileyle bir kez daha görünmüş oldu ki, PKK’nin bölgedeki hâkimiyeti tamamen kırılmıştır. 90’lı yıllarda gerçekleşen kalkışmalarda, yeri geliyor asker kışlasından bile çıkamıyordu. Şimdi görüyoruz ki, polis bile kalkışmaları dağıtmaya kâfi geliyor. Millet nezdinde kıymeti kalmamış...
PKK de, zamanın dışına düşen diğer birçok siyasî örgüt gibi zamanın ruhunu yakalayacağı yerde 90’lı yılları mumla arayanlardan!
Bu YPG’nin başında, kendisine “cuk” diye oturan bir isimle, “fırıldak” diye anılan meçhul bir tip var: Salih Müslim. Bu tip, ABD'nin kendisine verdiği ihaleye hevesle yapışarak Suriye’nin kuzey bölgesinden 500 bin Arabı sürdü. ABD'nin kucağında kantonlar kurup, sonra bu kantonları birleştirip devlet olacaklar ya... Şimdi hiç zırlamasınlar, bunun bedelini ödüyorlar... IŞİD, ittifakın bombardımanına rağmen bunlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor.
IŞİD vs Kâfirler ve Sapkınlar
IŞİD için o şöyle, o böyle sürekli konuşuluyor, bir duralım da en gerçek olana, savaşın cebhelerine bir bakalım:
Bir tarafta IŞİD, diğer tarafta ise Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, İsrail, Suudî Arabistan, Birleşik Arab Emirlikleri, Şii Irak Devleti, Suriye, İran...
Amerika ve hempası ile kuyrukçuları bir olmuş, IŞID ile savaşıyorlar. Şimdi saflara baktığımız vakit açıkça görülen bu manzara izaha muhtaç değil. IŞİD itikaden dört dörtlük olmayabilir, ama verdiği resim ve karşısındaki cepheye baktığımızda ister istemez insanın aklına şu geliyor: Bunlar davalarında samimi insanlar. Hesabı İslâm'ın âli menfaati açısından göremeyip, lehinde ya da aleyhinde, ama hep Batı merkezli kalem oynatanların düştüğü hata, aslında kendilerinin de düçar oldukları illetten IŞİD'in de azâde olmadığını anlamamak: Fikirsizlik hastalığı veya düşünce kaçaklığı. İslâm'a muhatap, bırakın dört başı mamur, bir pusula seviyesinde bir dünya görüşüne bile sahip olmayan ve yine bırakın bu yönde bir cehd ve çabayı, bunun zaruretini bile kabul etmeyen İslâmcı mücadeleden ne çıkar? IŞİD o manada, bu manzarayı göz önüne aldığımızda, iyi bir performans sergiliyor dahi sayılabilir. İyi biliyoruz ki, vahhabî-selefî anlayışı Suudî Arabistan ve Mısır’da hâkim olduğu gibi Irak ve Suriye’deki Müslümanlarda hâkim değil ve IŞİD'in bünyesini oluşturan unsurların kahhar ekseriyeti Suriye ve Iraklı.
Savaşın Maliyeti
Amerika’nın başını çektiği haçlı koalisyonun IŞİD’ı hedef alan saldırıları sürdürüyor. IŞİD’ın omuzlarından aşağı düşürdüğü üç dört tane başın dehşetine kapılan Batılı kamuoyu, devletlerin kara operasyonuna girişmesine müsaade etmeyerek operasyonun maliyetini arttırıyor. Yapılan her hava saldırısı büyük maliyetlere neden oluyor. Bunun yanı sıra IŞİD’ın kullandığı “lastik yakarak görüşü kapatmak” gibi buluşlar da onca maliyetin hedefini bulamadan heba olmasına neden oluyor. Üzerindeki yükle geri dönmesi mümkün olmayan savaş uçakları mühimmatlarını muhtemel(!) hedefler üzerine bırakarak geri dönüyor. 1 Ekim tarihine kadar IŞID hedeflerine yönelik olarak gerçekleştirilen saldırıların yalnız Amerika’ya olan maliyeti 1 milyar dolar civarında. Eğer bu savaş bu şekilde sürer ve hele IŞİD uçakların kullanımını zora sokacak yeni “buluşlar” devreye koyarsa, ABD'nin masrafları umulmadık bir şekilde artacaktır. IŞİD’ın vurulan 30-40 kamyonetine karşılık bir milyar doları bulan maliyet, aynı zamanda karşımızdaki düşmanın ne denli ahmak olduğunun da ispatıdır.
Netice olarak...
Öncelikle İran üzerinden Şiîlere şunu söyleyelim; Amerika ve hempasının Ehl-i Sünnete karşı kurduğu haçlı ordusu adına mayın eşekliği etmekten vazgeçin. Bilin ki bunun bir hesab günü de olacaktır.
Vahhabîlere zaten söylenebilecek bir şey yok. Onlar sanıyorlar ki, sahip oldukları mal, mülk, servetleri onları kurtaracak. Hesap günü geldiğinde göreceğiz bakalım, kurtaracak mı, kurtarmayacak mı?
Kemalistleşmiş Batıcı liderlerin elinde heder olan Kürtlere ne diyelim? Devlet-i Aliyye’nin yıkılma döneminde, Abduh ve Afgânî tarafından Mısır’da milliyetçilik duygusu kaşınarak itikâdî sapkınlıkla Türk ile Arabı bölmek için İngilizler tarafından perdelenen oyunun, yüzyıl sonra bir benzerine bugün âlet oluyorlar. Aklı başında insanların meseleye dahil olmasının zamanı gelmedi mi?
Cumhurbaşkanı’nın geçen gün içerideki karışıklığın arkasında olduğunu söylediği üst aklı yukarıda açıklamıştık: ABD ve İsrail. Sn. Avni Özgürel de bizimle aynı fikirde. Madem, İslâm merkezli bir Türkiye'nin olmaması için ellerinden geleni ardlarına koymuyor, içerdeki uzantılarıyla her türlü operasyonu sahnelemekten çekinmiyorlar, o zaman, özellikle Amerika’nın Türkiye’deki üslerinden başlayarak diplomatik ilişkilere kadar gereğinin yapılması zaruridir.
Baran Dergisi 407. Sayısı