Bu satırları yazmak bizim için çok zor. Ama bir yandan da yazmamız gerektiği hissi ağır basıyor… İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu, geçtiğimiz hafta hastaneye kaldırıldığında beyin kanaması teşhisi konuldu. Tedavisi devam ediyor. Dualarımız onunla. Gece-gündüz Siyami Ersek hastanesinde nöbet tutan her gönüldaşımıza ayrıca şükran…

Öncelikle şunu baştan söyleyelim: Salih Mirzabeyoğlu’nun başına gelen hiçbir şey tesadüf değildir. Bu sebeble basit bir sağlık problemi olarak geçiştirecek değiliz.

“BEYİN KANAMASI” teşhisi, aklımıza hemen TELEGRAM’ı getiriyor. Mevzuya aşina olanlar biliyor, Salih Mirzabeyoğlu, 18 yıldır TELEGRAM ismini verdiği elektromanyetik bir zihin kontrol işkencesine maruz. Bununla ilgili “TELEGRAM-Zihin Kontrolü” isminde bir eseri var. Diğer yandan “Telegram Serisi” dediği, işkence altındayken kaleme aldığı Sefine’den Berzah’a, Madde Nedir’den Ölüm Odası’na onlarca eseri…

Kumandan rahatsızlanmadan bir hafta kadar önce medyaya bomba gibi bir haber düştü: “A.B.D. Terörle Mücadele Merkezi -yanlışlıkla- uzaktan zihin kontrolü-Telegram belgelerini yayınladı” başlığıyla verilen haberde, uzaktan zihin kontrol uygulamalarına dair, zaten bilinen bilgilerin bir derlemesi mevzu ediliyordu. Türkiye’de de yankı buldu bu haber, pek çok gazete habere yer verdi. Elbette resmi bir kurumun bu belgeleri sızdırması veya yanlışlıkla sızdırması ne anlama geliyor, bunun üzerinde pek üzerinde durulmadı.

Bu haberden bir ay kadar evvel de Cüneyt Zapsu, Davos izlenimlerini anlattı ve orada yapılan toplantılardan birine dikkat çekti: Bu toplantı insan zihninin kontrol altına alınması ile ilgili teknolojilerle yani Telegram’la ilgiliydi.

Bunların yanında bir de, Reha Suvari imzalı “Telegramcı Devlet ve Yeni Dünya Düzeni” isimli kitabın kapağına dikkatinizi çekmek isterim: Kapakta bir beyin resmi, etrafı elektrikî sinyallerle çevrili ve beyinden kan damlıyor. Bu resim, Telegram işkencesi ile “Beyin Kanaması” ve “Kalp Krizi” gibi rahatsızlıkların gerçekleştirilebileceğine, bu rahatsızlıkları tetikleyebilecek hasarlar verebileceğine dair anlatılanlardan yola çıkılarak konulmuştu o kitabın kapağına. Literatürde benzeri zihin kontrol işkencelerine maruz kalmış insanların başına gelenlerin başında, kalp krizi ve beyin kanaması zikrediliyor.
Yani sürekli olarak Telegram marifetiyle vücudunun tepkileriyle oynanan bir insanın başına gelen hadise tıbbi bir olağan durum değildir. Bir suikasttır. Telegram suikastıdır.

Nitekim Salih Mirzabeyoğlu, “Ölüm Odası-B Yedi” isimli eserinde, Telegram işkencesi altında yaşadığı bazı olayları kaleme almıştı. Ki bu yazdıkları da yaşadıklarının yüzde biri bile değildir. Bunlar arasında kalbine yapılan baskılar, ritim bozma ve kalbi durdurma hissi uyandırma gibi işkenceler de vardır. Şöyle yazıyor “Ölüm Odası-B-Yedi-Giriş” isimli eserinde:

TELEGRAM’ı isbat kabil değil. Uzaktan elektromanyetik dalgalarla gerçekleştirilen ve hiçbir fizikî iz bırakmadan dengesiz-delice-deli bir tip ve organizmada buna şâhitlik eden sarsaklıklar meydana getirebilen, hattâ sadece psikolojik tahribat değil, doğrudan doğruya ÖLDÜRME işini yapabilen bu cihaz, benim yönümden sadece elektromanyetik dalgaları yakalayabilmemle(!) isbatı kabil bir nesne. Öyle ki, bunu bilenler bir yana, NYMPHALAR bile bana “delilin var mı?” diyebiliyor. Bu demogojilerini benim bizzat onlara karşı kullanışım yeri geldikçe anlatılacak: Benim onlara söylediklerim hakkında, “delilin var mı?” demeleri üzerine, “delil bizzat tesbit eden olarak sensin!”, yahud “ben seni delillendiremiyorum ki!” şeklinde hoşluklar. Netice olarak mesele, kanun duvarına çarpıp çarpmamakta düğümleniyor...

Yine “Ölüm Odası-B Yedi-Giriş” isimli eserinden:

Suret olmadan, mânâlar ebediyyen tecelliye gelmez”… Sadece iyi değil, kötü nefslerin de irâdelerini teksif ederek tasarrufa kadir olmaları gibi, tabiî iradenin teshir gücü yerine ikame edilmiş sun’i gücü frekans yoluyla ve sözlü telkinle karşı tarafa yönelten, beden ve akla tesir eden TELEGRAM cihazının eserini – nefsimi ruhuma hâkim kılma gayesini, “hani kafam dumanlı” derler, düşüncemde teşekkül ettirmeye çalıştığı suretini hesaba çekememek, benim için bir PUT’u kıramamak olurdu. Devam eden bir süreçte ve çeşitli suretlerde ihya edilmeye çalışılan bir PUT; aslı yıkıldı, ama savaş devamda. KARTAL’da bu iş, “din mi ilim mi?” çekişmesi diye başlatıldı. “Her marifet bir ilimdir” buyuruyor Abdülhakîm Arvasî Hazretleri; cihazın resim, sözlü ve frekans telkini, beden teshiri marifeti ile gerçekleştirilenleri benim karşımda MÜŞAHEDE ifâde ettiğine, böyle bir ilim ve idrak mevzuu olduğuna göre, onu İslâm idraki ile hesaba çekmem, imânımın bir gereğiydi, gereğidir. KARTAL’da bana söylenen: “Orada kafanı duvarlara vura vura, Allah’a söveceksin!”… İBDA-C Örgütü’nün Kumandanı olarak İDAMLA YARGILANIRKEN, düşürülmek istendiğim durum buydu. Aldığım ceza malûm. TELEGRAM da, üstüne üstlük!

Geçtiğimiz günlerde Burak Çileli’ye dayandırılan Akit gazetesinde çıkan haber de her şeyi hülasa ediyor aslında:

Çileli, Salih Mirzabeyoğlu’nun beyin kanaması geçirmesinde 19 yıldır kendisine uygulanan zihin kontrolü işkencesinin etkisi olabileceğine dikkat çekti. Çileli, Mirzabeyoğlu’nun beyin kanaması geçirmeden 1 ay önce yakın görüştüğü arkadaşlardan birini telefonla aradığını ve bu konuşmasının belgelenmesi için kayda alınmasını istediğini aktardı. Söz konusu ses kaydında Mirzabeyoğlu, TELEGRAM (zihin kontrolü projesi) etrafında kendisinin vücut fonksiyonlarıyla oynandığını belirterek "Vücudum sapa sağlam. Bende bir şey yok. Eğer başıma bir şey gelirse bilin ki bu TELEGRAM’dan" diyor.

Şimdi tüm bu “gerçekler” ortadayken ve bu ses kaydı ile “delil” de bir nevi ortadayken, TELEGRAM hakkında araştırma yapmaktan imtina eden hukukçuları da göreve davet etmek boynumuzun borcu. Bu işkencenin tesbiti zor fakat durdurulması çok da zor değildir… Yeter ki bu konuda bir irade ortaya çıksın. Biz Salih Mirzabeyoğlu’nun Allah’ın izniyle şifa bulacağına inanıyoruz. Bundan sonrası için ise yetkili ve etkililerden ciddi bir adım bekliyoruz…

Son olarak İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu için tüm Müslümanları duaya davet ediyoruz. Dünyanın en ağır işkencesine 18 yıldır maruz kalan, buna rağmen eser vermekten, çalışmaktan, üretmekten asla vazgeçmeyen, tüm hayatını İslam’ın hâkimiyeti için çalışmakla geçiren, Büyük Doğu’nun büyük İslam Mütefekkirine ona layık olamamanın hüznü ve utancı içinde dua ediyoruz: Ya Şafi…


Baran Dergisi 592. Sayı