Fransa’yı da içine alan Batı Avrupa, eski zamanlarda Galya (Gaul) olarak adlandırılıyordu. Latincesi “Gallia”dır. Gallic-rooster (Galya-Horoz) adresindeki bilgilere göre bu, latince horoz anlamına gelen “gallus” kelimesi ile de akrabadır. Bu sebepledir ki, Galyalıların kurduğu Fransa, milli sembol olarak horozu tercih etmiştir.(1)

“Fallus, Lacancı(2) terminolojide “iktidar”ın simgesidir. Penis ile olan benzerliğine rağmen kastedilen biyolojik bir organ değildir. Fallus, penis denilen fazlalığa sahip olan küçük çocuğa “büyük öteki”nin vaat ettiği türden her şeydir: Kadın, iktidar, statü, güvenlik, bütünlük, içerilme, vb.”(3)

Not: Eski Roma nizamı veya kültüründe Fallos (erkeklik organı) biçimli kutsal muskalar (amulet) kullanılırdı. Yapılan kazı çalışmalarında, meselâ İsrail’in kuzeyinde yer alan Hulva Vadisinde, eski Roma’ya ait bir tapınak kompleksinin ortaya çıkarıldığı Omrit arkeolojik alanı bulunmuştur. Arkeologlar geçtiğimiz günlerde, bu tapınağın çevresinde, duvarlarında doğa sahnelerini tasvir eden fresklere sahip 1900 yıllık bir ev kalıntısı ortaya çıkardı. Ayrıca bu evde, amulet (tılsım, muska) olarak kullanılan ve erkek cinsel organlarını tasvir eden fallos objeleri de bulundu. Bu tuhaf gözüken objeleri ve bunların ne amaçla kullanıldıklarını bugün anlamak zor olabilir. Açıkçası cinsiyet, Roma sanatının, inanç sisteminin ve mizahının önemli bir parçasıydı. Çünkü cinsel organları ve erotik sahneleri tasvir eden resimler ve günlük objeler sadece özel alanlarla sınırlı değildi. Bunlar hem kamusal hem de sivil alanlarda sergileniyordu. Özellikle Pompeii’de bu tür birçok çarpıcı örnek bulunmuştur. Yıllarca orada çalışan arkeologlar birçok cinsel sembol ve tasvirleri açığa çıkardı. Omrit’te bulunan ve penis şeklinde olan amuletler (tılsım, muska) nadir eserler değildi ve Antik Roma dünyasının birçok arkeolojik alanında keşfedildi. Erkek cinsel organlarını tasvir eden bu objelerin onlara atfettiğimiz şeylerden farklı olarak sosyal anlamları ve çağrışımları olabilir. Arkeologlar da fallos amuletlerinin (tılsım, muska) bunları görenleri harekete geçirmek için değil daha çok eğlendirmek ve nazardan korunmak için tasarlandığını kabul ediyorlar. Nazar (kem göz!), modern zamanların bakışında olduğu gibi, batıl bir inanç değildir ve birçok kültürde mevcut bir itikaddır. Nazar, (kötü bakış veya kem göz) bir kişinin kötü niyetli bir bakışı ile ona bakanlara zarar verdiğine ve lanetleyebildiğine inanılan bir inançtır. Bu inanç, Antik Yunan ve Roma kültüründe de oldukça yaygındı. Evet; Romalılar da kendilerini korumak için çeşitlik amuletler (tılsım, muska) kullanmışlardır. Bunlar arasında en yaygın olanı falloslardı. Bunlar hem mücevher hem de pratik ev eşyaları ve objeleri şeklindeydi. Çocukların nazara karşı savunmasız olduğuna inanıldığı için bu amulet (tılsım, muska) falloslar çocukların boyunlarına da asılıyordu.(4)

Not: Muska: Bazı hastalıkları, kötülükleri ve nazarı uzaklaştırmak için boyna asılan veya üstte taşınan yazılı kağıt; üç köşeli şekilde katlanmış şey; üç köşeli bir nüsha mânâlarında kullanılır… Muska kelimesinin aslı “nüsha”dır. Arapça nüsha’dan Türkçeye bu şekilde, değişerek geçmiştir. Buna Kuzey Afrika’da “hurz”, Doğu Arabistan’da “hamaya”, “hafiz” yahutta “maâza”, Türkiye’de “muska”, “nüsha” veya “hamail” denir. Hadis ve fıkıh kitaplarında, “rukye” olarak geçmektedir.(5)

Ebced değeri (715) olan nüsha kelimesi, lûgatta “yazılı şey”, “yazılı bir şeyden çıkarılan suret”, “muska, dualı kağıt” ve “gazete ve dergilerde (sayı)” mânâsınadır. “Büyük sahife” mânâsında “nüsha-ı kübra”, “kâinat, dünya, çok mânâyı ifade eden âlem” mânâsına, “küçük sahife” mânâsında “nüsha-i suğra” ise, “küçük nüsha ifade eden, küçük mahluk, alemin küçük bir nüshası mânâsında insan” mânâsınadır. “Büyük âlem” ve “küçük âlem” şeklinde “insan” ve “kâinat” mânâsını muhtevi nüsha kelimesinin, İBDA Dil ve Diyalektiği içerisinde “Abdülhakîm Koltuğu” ile de ilişkili olduğu düşünülebilir. Nüsha kelimesinin lehv veya levha, dolayısıyla da hafıza ve de levh-i mahfuz ile olan mânâ ilişkisine de ayrıca dikkat! 

Hamail… Hama ve il… Hama, lûgatta “hıfzetmek, korumak” ve “kovmak, defetmek” mânâsınadır. İl kelimesinin “ilâh” mânâsı ile olan ilgisi dikkate alındığında muska’da “İlahî korunma” mânâsı çok açıktır. Kalble ilişkili olan Rukye’nin “dua, efsun” mânâsı da bunu desteklemektedir. Maâza’nın eril karekteri olan maaz’ın lügatta “sığınacak yer; penah” mânâsı da bunu teyid eder. Burada dikkat çekmek istediğimiz mevzu hurz kelmesinde saklıdır. Hurz, lûgatta “oranlamak, yani tahminle bir şeyin miktarını söylemek” mânâsınadır. “Oranlamak”(6) mânâsı aynı zamanda “nisbet” üzerinden “dengelemek” mânâsınadır. Denge ise, horoz ile ilgilidir. Meselâ terazi kefelerinin istinad noktasına “horoz” tabir edilir. Daha evvel “terazi iplerini kendinde toplayan halka” mânâsı üzerinden “dünya ve ahiret dengesini” veren, dolayısıyla da “zıt kutuplar arası muvazenenin üstün nizamı” ile tavsif edilen İslâm ile olan ilişkisine dikkat çekmiştik. Büyük Doğu ve İBDA mimarlarının “Baba horoz” tavsifiyle temayüz ettiğine de daha evvel vurgu yapmıştık! İBDA Mimarı’nın, “suret mânânın aynıdır” esprisi veya terkibini hatırlatmak istercesine, “Ebu Süleyman: Horoz” terkibine, dolayısıyla da nesebine sıkça vurgu yapmasını çok iyi okumak gerekiyor! “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA”, “terazi iplerini kendinde toplayan halka” misalinde olduğu gibi, bütün dünya irfan yemişlerini süzgeçten geçirdikten sonra kendi bünyesine dahil edendir! 

Hurze’nin (çoğulu hurez, ki fonotik olarak “horoz” kelimesine çok yakın durmaktadır; nitekim “hurz” kelimesi de “horoz” kelimesine çok yakın durmaktadır) “dikiş” mânâsı üzerinden “ilk yazı yazan ve terzilik yapan” (Dikiş-nakış yapan! Nakkaşlık, Nakşilik, Hazret-i Ebu Bekir, “Mağara Dostu” üzerinden Allah Resûlü ve hâfi zikir! Allah’ın nazargâhı olan kalbte bulunan “siyah nokta” mânâsına “nokta-i süveyda” ve “Müşahadetullah”, rengi siyah olan Hafi Gayb ve Hazret-i İsa Âleyhisselâm ile ilgisi üzerinden “Güneş Feleği”, aydınlığın habercisi ve “namaza çağıran horoz” hadîsi, “Ebu Süleyman: Horoz” üzerinden Halid bin Velid Hazretleri ve İBDA Mimarı, Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm ve Hüdhüd veya Dağ Horozu, Dünya Hakimiyeti ve “İstikbâl İslâmındır” mânâsının tecelli ettiği “Zamanı gelmiş fikir” mânâsına İBDA!) Hazret-i İdris Âleyhisselâm’a, oradan da Hazret-i İdris Âleyhisselâm’ın güneş feleğine yükseltilmesi, hükümdarlık alameti olan güneşin horoz ile ilişkisi ve Hazret-i İdris Âleyhisselâm’ın vazifesini tamamlamak üzere İlyas Âleyhisselâm olarak tekrardan dünyaya “avdet” etmesi! Bu mevzu, yani “avdet” mevzuu, “dönme, geri gelme; aleyhine veya lehine dönme” mânâsına avd, “dönüş, geri gelme, dönme; rucu’” mânâsına avdet ve “dönme; Müslümanlığa dönen” mânâsına avdeti kelimeleri eşliğinde kritik edilse yeridir. “İstikbal İslamındır” mânâsı üzerinden İslâmın dünya hakimiyeti süreci, “avdet” kelimesinin mânâsı ile de ilişkilendirilebilir gözükmektedir.      

Eski Roma, Pompei, Fallos ve Lut kavmi! Mecrâından kopartılıp plastisite anlayışına kurban edilen veya mücerred idrak buudundan ele alınması gereken mevzuların müşahhasa indirgenmesi neticesinde içine düşülen putperestlik, sapıklık veya sapkınlık! 

Not: Daha evvel söylendiği üzere, milli sembolü “horoz” olan Fransa’nın başkenti Paris’tir. Paris’in sembolü ise Eyfel Kulesidir. Yine daha evvel söylendiği üzere Eyfel Kulesi, “Fallic obje” (tenasül uzvu) olarak da değerlendirilmektedir... Paris ve penis?.. Ne alaka? Bence var. Meselâ; kelimelerdeki ara harf olan “ne” (Nun) ve “re” (Ra) harflerine dikkat!.. Nun ve Ra?.. ebced değeri 200 olan Ra, eski Mısır’ın Güneş Tanrısının adıdır. (Horus’un gözü!). Halbuki, Güneş’in (Şems) ebced değeri Ra’nın iki katı olan 400’dur. 400 ise, T harfinin ebced değeri olup, Allah’ın Kaabid, “sıkıcı, kısıcı, kısaltıcı” ismine işaret eder. Bu da, “Hurus: Horoz: Husrev: Hükümdar” denklemine çıkar. Ra, dünyaya, dolayısıyla da nefse bakan yönüyle nefsin iktidarına (“nefsin de bir hakikati var” noktasında ruhun muktedirliğini de hatırlatandır, ayrı mesele!) bir işaret olarak değerlendirilebilir. Te harfi ise dünya ve ahirete bakan veya ruh ve nefsin hakkını veren olarak, ilahî adaletin tecellisine suret teşkil bir mânâyı mündemiç olduğu düşünülebilir. Tasavvuf literatüründe Allah’a remz kabul edilen güneşin (şems) ebced değerinin 400 olduğu malumdur. Ebced değeri 400 olan Te harfine ünsiyet eden Elif ile 1400 ebced değerine ulaşılır ki bu, “zamanı gelmiş bir fikir” ile, yani “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA”nın “1440 gergini” ile de doğrudan ilişkilidir. Arş horozu!
Düne kadar “Beşer zekasının sekreteri Fransa” idi, bugünse “Beşer zekasının sekreteri İBDA”dır… Gaul… Galya… Gallia… Gallus… Pallus (phallus)… Phallos… Penis… Tenasül… Horoz… “Arş Horozu”!.. “Adalet Mutlak’a” ve “Mutlak Fikrin İktidarı”!

Galya, Fransa’nın eski adıdır. Eski Galya, aşağı yukarı bugünkü Fransa topraklarının ancak, Ren Irmağı’na kadar uzanan kısmını kapsar. Bu geniş bölgede yaşayan Galyalılar aslında, M.Ö. I. binyılda Güney Almanya’dan gelen ve Galya’yı istilâ eden Kekler olduğu söylenir.(7)

Kekler (veya Kaklar)… Kek tabiri, argoda, “Fransız mucuku veya öpücüğü” mânâsının yanında “bön, aptal, ahmak” mânâsınadır. “Beden dili” ilminde tenasül uzvu büyük olanlar “ahmak” olarak değerlendirilir. İlk akla gelen, güncel olması hasebiyle “hantal fil” üzerinden “ahmak fil”, yani “aklı başından alınmış” olarak “çöküşünü bekleyen” Amerika olmakla birlikte, aslında mevzu, “Ahmaklıkla Müslümanlık bağdaşmaz” veya “Müslüman ahmak olmaz” sözünün hakikatine yol bulunduğu noktalardır buralar. “Tenasül uzvu” veya “horoz” üzerinden paganizme yol bulmak! Lût kavminden tutunuz da, Yahudi Sigmund Freud ve onun Freudian mektebinin tahtında oturan Phallos (erkek tenasül uzvu) ideolojisine kadar sarkan durumlar!Muhyiddin İbn-i Arabî Hazretlerinin (1165-1239), “küfrün kaynağını bilmeyen, gerçek imanda olamaz” sözü bir yana, “Eğer kâfir putlarda ne aradığını bilseydi, kâfir olmazdı; Müslüman da onların putlarda ne aradığını bilseydi, mecazî imândan usanırdı!”(8)sözünü hatırlatan durumlar! Diğer taraftan, İngilizce lûgatta “horoz” mânâsında olan Cock kelimesinin okunuşu da Kak’dır.(9) 

Not: İngilizce argo dilinde Kak, “saçmalık”, “bok” veya “pislik” mânâsınadır. Bu mânânın horozla doğrudan bir bağlantısı olmasa da, dolaylı da olsa, kuvvetle muhtemel horoz sembolünün tenasül uzvuyla ilişkilendirilmesi neticesinde, putperestlik kültürünün plastisite anlayışına bir gönderme olduğu düşünülebilir. Efendi Hazretleri’nin Ahbes-i Lain hakkında, “pis, necis, en pis” tabirini niçin kullanmış olabileceğini, Ahbes’e zerre muhabbetin imanı niçin tehlikeye sokabileceğini buradan süzmek mümkün gözükmektedir! Ahbes-i lain’de tecelli eden mânâ, horozluk iddiası üzerinden, putperestlik mânâsına paganizmin bir şubesi olarak, azgın nefsin yuvalandığı bir nokta olarak belirmiştir!

Not. Kaka, Türkçe’de “dışkı” mânâsınadır. Sıfat olarak da “kötü, çirkin, pis” mânâsınadır. Bu kelimenin Türkçe’deki mazisi kak kelimesinin dipnottaki bilgilerine bir bakacak olursak öyle çok da eski bir kelime olmadığı hemencecik anlaşılır. Kuvvetle muhtemel, sözkonusu negatif anlam İngiliz ajanları tarafından Türkçeye montajlanmıştır. Diğer bir ifadeyle de harf devriminin “devrimbaz kodamanları” tarafından kasıdlı olarak negatif bir mânâ yüklenmiştir. Niçin mi? Bana soracak olursanız, bunun en büyük sebebi, hadi kuvvetle muhtemel diyelim, El-Ka’ka’ b. Amr b. Mâlik et-Temimi isimli bir İslâm Kumandanının Yahudiler tarafından hiç sevilmeyen bir Kumandan olarak tarihte varlık göstermesidir. El-Ka‘ka‘ b. Amr b. Mâlik et-Temimi (ö. 40/660 [?])(10), Hulefâ-i Râşidîn devrinin ünlü kumandanlarından biridir. Bazı hadîsçiler sahabî olduğu görüşündedir. Gerçi ismin okunuşunun Kaka şeklinde değil de, Ka’ka’ şeklinde olduğunu söyleyelim. Orjinali ise, القعقا şeklindedir. Hazret-i Ka’ka’, Hazret-i Ebu Bekir (R.A) döneminde irtidad eden Alkame b. Ulase üzerine müfreze kumandanı olarak gönderildi ve görevini başarıyla tamamladı (h.11/m.632). Aynı yıl Hazret-i Halid b. Velid (R.A), peygamberlik iddiasında bulunan Tuleyha ile yaptığı Büzaha savaşına katıldı. Ulleys’in ve Übülle’nin fethine Hazret-i Halid b. Velid (R.A) ile beraber iştirak etti (12/633).(11)

Yukarıdaki notu paylaşmaktaki gayemiz de böylece anlaşılmış oldu.

Galya kelimesinin nomerolojik (ebced) değeri 8+ 1+ 15+ 28+ 1= 53’tür.

İBDA Mimarı’nın Furkan -Lûgat-ı Salihûn- isimli ebced lûgatından: 

Enb: Horlamak, tahkir etmek. Ayıplamak: 53.

Kilâb: Köpekler: 53.(12)

Köpek, nefsin sûretidir… Nefs, terbiye edilmesi gerekendir… Daha evvel söylendiği üzere, kendi öz nefsini ağzından dışarı tüküren Allah dostuna gaibten gelen bir ses: “Onu tekrar içine al, çünkü biz seni onunla sevdik!” Tedaisi, Büyük Doğu-İBDA’nın “İslâm Tasavvufu karşısında Batı Tefekkürünü hesaba çekmesi!” Fransa’nın şahsında topyekûn Batı dünyası, dolayısıyla da Batı medeniyetinin şahsında topyekûn modern dünya, “beşer zekasının sekaratı”nı yaşıyor olması! Yeni ve taze tarafından, Paris merkezli savaş görüntüsünü de bu çerçevede değerlendirmek sanırım bir sıkıntı doğurmaz! “Aklı başından alınmış olmak” mânâsı bir yana, tercümesi, “aklı akılla iptal eden” Bergson’a karşılık, İBDA Mimarı, selim akıl çerçevesinde saf aklı (beşerî akıl veya kuru akıl) mat(e) etmiş, öldürmüştür. “Beşer zekasının sekreteri İBDA”nın misyonu gereği mânâda, “aklın selim akılla iptali” gerçekleştirilmiştir. “Şeriat zâhirî akıldır; Tasavvuf ise bâtınî şeriattır!” Bu çerçeveden bakıldığında ise, “Ölmeden ölme sırrı” “Ölüp de ölmeme sırrı”na perçinli hale getirilmiştir, denilebilir. Diğer bir ifadeyle de, “Bir şeyin aynı aynı olduğu şeyden başkadır” esprisi üzerinden, zâhir ve bâtın aynîleşmiştir. Yani göz, göze gelmiştir! “Kem göz mezara kor!” sözünün de mânâsı yerini bulmuştur. “Kem göze” karşı niçin “Nun vel-Kalem” surelerinin okunması gerektiği, dahası kem gözden niçin Allah’a sığınmak lazım geldiği mânâsını sezer gibi oluyoruz! “Bâtının zâhire çıktığı bir zaman diliminde yaşıyoruz” sözünün sahibi olan İBDA Mimarı’nın “ölüm” nedeninin “beyin kanaması” olmasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir! 

Terbiye edilmesi gereken nefs, Fransa özelinde topyekûn Batı Avrupa medeniyeti olarak gözükmektedir. Azgın nefs ise, diğer bir ifadeyle de Allah’a, “Sen sensin, ben de benim!” diyen asi ve de adi nefs (Ahbes, Pislik, Telegram, Deccaliyet), Amerika öncülüğünde merkezinde Yuda nesebi olan İsrail olarak gözükmektedir. Nitekim Deccaliyet mânâsının sureti İsrail olarak işaret edilmiştir! İBDA Mimarı, “Gerçek bir Büyük Doğu projesinde Ortadoğu’da İsrail diye bir devlete yer yoktur” derken, aslında, Deccaliyetin mağlubiyetini gerçekleştirecek olan Kimdir? İstifhamını da gündeme getiriyordu. Bu, Deccalin veya düzeninin bizzat Kim tarafından tasfiye edileceğine veya öldürüleceğine dair bir ipucu olsa gerektir!
 
Dipnotlar
1-https://www.ebilge.com/6134/Fransanin_simgesi_neden_horozdur.html
2-Ünlü Fransız psikiyatr ve psikanalist Jacques Lacan (1901 -1981) ya da Amerikalıların hafif alaycı bir tonda taktıkları lakap ile "Fransız Freud",
3-http://www.cangungen.com/2012/08/25/lacanci-eksik-ve-fallus-uzerine/
4-http://bilimdili.com/arkeotarih/arkeoloji/antik-romanin-fallos-erkeklik-organi-bicimli-kutsal-muskalari/
5-https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/muska
6-“İki şey ya da bütünle parça arasında nicelik ve nitelik bakımından var olan ilgi, bağıntı, nispet, orantı. İki şeyin birbirini tutması, karşılıklı uygunluk, tenasüp.”
7-https://www.meleklermekani.com/threads/galya-ve-galyalilar.120058/
8-http://www.barandergisi.net/olum-odasi-b-yedi/olum-odasi-byedi-ebced-nisbet-aynalari-169-h3370.html
9-Divanü Lügati’t-Türk’te kak kelimesinin mânâları arasında “erik, kaysı gibi meyvelerin kurusu”, “kurutulmuş nesne” ve “göl, kurumuş göl, su birikintisi” mânâlarının yanında, “el ya da ayak parmaklarının esnekliğini kaybetmiş, içeriye doğru kıvrık durumu: Parmağımın yarası iyileşti, fakat kak kaldı”, “beceriksiz”, “bazen”, “dilim, parça, diş”, “mısır unundan yapılan bir çeşit tatlı”, “un, yağ, yumurta ile yapılan yiyecek”, “incir reçeli”, “armut turşusu” ve “olgunlaşmamış palamut kabukları” gibi mânâlar vardır. Mecazen “zayıf ve kuru (kimse)” de mânâları arasında yer alır.  Osmanlıca lûgatte ise kak, “uzun, tavil” ve “alaca karga” mânâsınadır. İBDA Külliyatında “alaca karga” ve “uzun, tavil” mânâlarına sıkça müracaat edildiğini hatırlatmak isterim.  
10-Hire’nin fethinde de bulunan Hazret-i Ka‘ka‘, Hazret-i Halid b. Velid’in (R.A) emriyle bir süre Hire’de kaldı. Daha sonra çeşitli fetihlerde görevlendirildi… Hazret-i Ebû Ubeyde (R.A) onu Hazret-i Ömer (R.A)’ın emri üzerine öncü kuvvetlerin kumandanı sıfatıyla Irak’a gönderdi (13/634)… Hazret-i Ka‘ka‘, Kadisiye öncesi İran fetihlerinde de önemli rol oynadı. Ağvas’ta cereyan eden savaş, öncü kuvvetlerin başında bulunan Hazret-i Ka‘ka‘ın gösterdiği gayretler sonucunda kazanıldı (14/635)… Hazret-i Halid (R.A)’ın emriyle Suriye’deki fetihlere de katılan Hazret-i Ka‘ka‘, Yermük Savaşı’nda bir süvari birliğinin başında görev yaptı… Hazret-i Ka‘ka‘ asıl şöhretini Kadisiye Savaşı’nda (15/636) elde etti; bu savaşın kazanılmasında onun büyük payının olduğu rivayet edilir… Medain’in fethinde Kisra III. Yezdicerd’e ait zırh, kılıç, miğfer gibi teçhizatı ele geçiren Hazret-i Ka‘ka‘, daha sonra Hazret-i Ömer (R.A)’ın emriyle Celula Savaşı’na öncü kuvvetin kumandanı olarak katıldı. Savaşın ardından Hulvan’a giderek bir garnizon tesis etti (16/637). Aynı yıl Hazret-i Sa‘d b. Ebû Vakkas (R.A) kuvvetlerine katılıp onun emrinde çalıştı. Ertesi yıl Humus’a gönderildi ve bu sırada gerçekleştirilen el-Cezire fetihlerine iştirak etti… 21’de (642) Nihavend’in ve 24’te (645) Hemedan’ın fethinde görev aldı… Bir müddet sonra Kufe’ye yerleşen Hazret-i Ka‘ka‘, Hazret-i Osman (R.A) dönemindeki iç karışıklıklarda halifeyi destekledi. Muhalifler Medine’yi kuşatınca Hazret-i Osman (R.A)’ın talebi üzerine yardıma gelenler arasında Hazret-i Ka‘ka‘ da bulunuyordu. Hazret-i Ali (R.A) döneminde onu destekleyen Hazret-i Ka‘ka‘, Cemel Vakasından önceki müzakerelerde Hazret-i Ali (R:A)’ı temsilen Hazret-i Talha b. Ubeydullah (R.A) ve Hazret-i Zübeyr b. Avvam (R.A) ile görüştü. Cemel ve Sıffin savaşlarında Hazret-i Ali (R.A)’ın saflarında çarpıştı… Hazret-i Ka‘ka‘ cesaretiyle tanınmıştı. Hazret-i Ebu Bekir (R.A) de onun cesaretinden ve yararlı işlerinden övgüyle söz eder. (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gabe, IV, 409). Aynı zamanda şair olan Hazret-i Ka‘ka‘ın şiirleri daha çok savaşlarla ilgilidir. Şiirleri Asım b. Amr’ın şiirleriyle birlikte Nûrî Hammûdî el-Kaysî ve Hâtim Sâlih ed-Dâmin tarafından yayımlanmıştır [Mecelletü Külliyyeti’l-âdâb Câmiatü Baġdâd, sy. 31 (Bağdad 1981), s. 205-251; bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Ka’ka md.]
11-https://sorularlaislamiyet.com/hz-kaka-diye-birisi-var-mi
12-Salih Mirzabeyoğlu, Furkan -Lûgat-ı Salihûn-, İBDA Yayınları, İstanbul, sh.79.



Baran Dergisi 620. Sayı