Her an değişen imkan ve hadiseler zemini içinde aksiyon adamı, sezgileri ile, feraset ve basireti ile davranacağına göre ilim tavrına değil, sanat tavrına daha yakındır.
Aksiyon, başta inanmanın sanatıdır. Aksiyoncu, bir iman içinde, bütün mevceleriyle gerçekleştireceği işine akar. Aksiyonun akrabaları iman, aşk, şevk, tazelik, disiplin v.s. dir.
"İhtilalde her zaman bir şiir havası vardır; çünkü şiir ihtilâldir!" sözünü işaretledikten sonra, fikir ve sanat aksiyonunun mimarı, aksiyon mimarı Salih Mirzabeyoğlu, Tarafın 8. sayısındaki röportajında, İBDA aksiyonunda ki sanatı ve seyyaliyeti şiir idraki içinde şöyle ifadelendiriyor: "Biz, su gibi bir keyfiyetin malikiyiz; buhar oluruz, buz oluruz... Fikirse fikir, kavgaysa kavga; her şartta geçerli bir hassaya sahibiz..."
II. İBDA-C Panik Operasyonu vesilesiyle bizzat büromuzda bunu yaşadık. Operasyon, yangın üzerine benzinle gitmek gibi bir netice verdi. Elemanlarımız tecrübe kazandı ve bilendi, temsilcilerimiz çoğaldı, tirajımız arttı. Bunlar devşirdiğimiz faydalardan bazılarıdır... ÎBDA'nın öyle bir keyfiyeti var ki, her şartta geçerli olduğunu göstermiştir. Su gibi bir keyfiyetin maliklerini ne kadar örtmeye, bastırmaya çalışırlarsa çalışsınlar, yine başka yerden çıkar; keyfiyetini yaşatır.
İBDA fikriyatını özümlemiş, kendinden zuhur diyalektiğine sahip militanlarımız aksiyonu sanat halinde kendinde gösterenlerdir... Aksiyon sanatkârı, olağanüstü manevra yeteneklerine sahiptir. Hadiselerin kıvılcım kıvamını ustaca değerlendirir, nerede, ne zaman kıvılcım atacağını bilir. Ve kıvılcımı tutuşturdu mu artık alevler her yanı sarar... Aksiyoncu yaptığı işin semeresini de değerlendirebilendir. Yaptıklarını kendi havuzunda toplar. Yaptıkları başkasına yarayanlara karşılık, bizdeki aksiyon, başkalarının yaptıklarını da kendine yarayışlı kılabilme bünyesine sahiptir. Harekete fikrin damgasını vurabilmek…
"Allah, insanı eşya ve hadiseleri teshir etmesi için, kendine halife olarak yarattı!" ölçüsüne göre aksiyon görevi kaçınılmaz. Öyle ki, aksiyonu olmayan fikir bir işe yaramaz. Marifetname isimli eserden: "Fikir denen şey bir aksiyonun tohumu olmadıkça neye yarar?" Marks’ın, kütüphanelerin tozlu raflarında unutulmasını önleyen Lenin'dir... Üstadımız Necip Fazıl fikir ve sanat adamı olması yanında aksiyon adamıdır da. Öyle ki fildişi kulesini kendi elleriyle yıkıp cemiyet meydanında kavgaya atılmıştır. Sadece şairliğini sürdürüp, politikaya karışmamasını söyleyenlere, "Şiir ve sanatı satranç oyununa benzetecek olursak, kabul ederiz ki, alt katlarını alevler bürümüş bir evin üst katında satranç oynanamaz. Politika ve fikriyatın hedefi bende yine şiir ve sanat... Ben şiirimin ruh iklimini inşa etmek, fert ve toplumunu yuğurmak için dâvâ ve politika meydanına atılmış bulunuyorum." şeklinde cevap verir. Salih Mirzabeyoğlu ise, aksiyonu ile Büyük Doğu'yu yaşatan ve onu yürütendir. Bugün Büyük Doğu deniliyorsa, bu İBDA'nın aksiyonudur.
İBDA'nın aksiyon sanatına bazı örnekler: Şanlı GÖLGE, AKINCI GÜÇ patlaması, türban kavgasının kıvılcımının ateşlenmesi, Ayasofya gösterileri, Körfez Savaşında ABD'yi protesto gösterilerinin öncülüğü vs. sayabiliriz. İlave olarak, yakın zamanda İBDA- C'lerden; Küçük Çaldıran, Aydınlık Savaşçıları gecesi, 92 Ramazan ayı eylem patlamaları, II. İBDA-C Panik operasyonu ve mahkemelerini misal verebiliriz.
Bütün bunlar mimari bir planın inşaına dair yapılan aksiyonlardır. Bunlara ilaveler yapmak mümkündür. Bunu sınırlı sayfalarımız almaz. Ayrıca kısa bir süre içinde Maraş’ın geçirdiği 2 operasyona ve işkencelere rağmen yolunda yürüyen gençleri de hatırlatalım.
Aksiyon sahiplerinin dikkat edecekleri önemli konulardan biri de propagandadır. Gizli ve açık propaganda, yazılı ve sözlü propaganda ve SİLAHLI PROPAGANDA. Halk ihtilalinde gözü olanlar için propaganda hepten mühim. Yani, usta birer propagandist olmak gerekir...
Üstadımızdan aksiyon tarifi: "Aksiyon, sade iş ve fikir değil, üstün işe hakkedilmiş, üstün fikir demektir(...) Büyük fikir ve onun büyük iş haline inkılâbı; aksiyon budur."
Aksiyon sanatkârı çiçekten bal çıkaran arı gibi eşya ve hadiselere aksiyonunu döker. Onların özünü alır; onları kıymetlendirir, mânâlandırır. Hadiselerdeki keyfiyeti yakalar. Hadiselerin önünden gider, peşinden değil. Tarihi yapan büyük aksiyoncular, inkılâpçılardır. En büyük aksiyoncular ise peygamberlerdir...
Aksiyon açık ve net olmalıdır; aksiyonda muğlaklık olmaz. Aksiyon, tarafını belirlemeyi, saflarını netleştirmeyi icap eder. Tavrı açıktır. Savaşın muhakkak ki ilim ve teknik yönü de vardır. Askeri tekniği iyi bilmemiz öğütlenmiştir. Aksiyon bu tekniği ustaca kullanabilme yeteneğidir.
Aksiyon bir haldir, ilim ve teknikten ayrılan sanat yanı burada görülür. Yani aksiyonun tarifi, reçetesi yoktur; ancak yaşanır. Üstün aksiyoncular tarih yazar başkaları da okur.
Savaşı tarifle öğrenilemeyeceğini belirten askeri savaş mütefekkiri Clausewitz, savaş sanatı demenin savaş bilimi demekten daha doğru olduğu sonucunu çıkarır... Şöyle bir misal vermek istiyoruz: Birbiriyle bağlantılı üç İBDA bağlısı akıncının şiir edasıyla gerçekleştirdikleri bir eylemdeki aksiyon güzelliğini ve o şiddetteki estetik ve zerafeti görmemek mümkün değildir.
Aksiyon taklid edilemez; üslûp gibidir: Aksiyonu taklid etmeye kalkan komik duruma düşer. Geçmişte övülen bir aksiyon bugün aynen taklid edilemez. Ancak o ruha bağlı yeni bir aksiyona örnek olabilir. Mesela; Fatih'le Yavuz'la övünüp onların mânâsını bugün yaşatmak için ortaya birşey koyamayan onları yaşatamaz. Aynı şekilde İBDA’nın geçmişteki aksiyonuyla övünüp bugün birşey yapmayan, o aksiyonun mânâsını şu ana taşıyamaz. Aksiyon, her an kendini yenilemeyi gerektirir. Öyle ki, hareket olmayan yere hemen örümceğin ağını örmesi gibi aksiyon olmayan yer pörsümeye, kokuşmaya başlar. Dedikodu, kısır çekişmeler, nefsaniyet yarışı...vs. başlar...
Fikir, sanat ve aksiyon adamı Kumandanımızın, Tarafın 8. sayısındaki röportajından mevzuumuzla alakalı bir pasaj: "İhtilâl- inkılâpçı bir dünya görüşü için teşkilat, ihtilal vasıtası olduğuna göre, "ideolojiyi yayacak, sürdürecek ve hâkim kılacak kadronun yetiştirilmesi" onun için temel gayedir. Mensuplarını iş içinde yetiştirmek ve hareket adamlarını hareket içinde bulmak... Kısaca; iktidarı ele alacak kadroyu yetiştirmek..."
Demek ki ihtilâlci bir hareket, adamlarını iş içinde eğitmek durumunda. Bu açıdan sık sık talimler yapmak faydalıdır. Mesela; elemanlarına siyasi şube tecrübesi sağlamak için, ufak çaplı eylemlerden dolayı, bilinçli olarak içeriye girilebilir.
Fikir adına ortaya çıkmayan kuvvet ve güç sahipleri her ne kadar bir hareket ve iş ifa etseler dahi aksiyon sayılmazlar. Yıkmak için yıkmakta olduğu gibi. Bizim mevzuumuz yapmak için yıkmaktır. Her ikisi de güç ve kuvveti, sevk ve idare maharetini göstermede eşit ise de, yukarıda işaret ettiğimiz fark vardır. Mesela; Kabakçı Mustafa'nın yaptığı aksiyon değildir. Sadece yıkmaya yönelik bir harekettir... İhtilâl ve inkılâp farkı da burada görülebilir.
Siyaset adamında olması gereken vasıf aksiyon sanatıdır. Günümüzdeki siyasetçiler eşya ve hadiselere tatbik edilecek bir ideolocyaya sahip olmadıkları için aksiyondan tamamen uzaktırlar. Kör dövüşü ve mevki-makam yarışına aksiyon denmez.
Aksiyon, fikrin hareketidir. Günümüzün siyasetinde. Menfaat ve koltuk kavgasına göre bir itiş-kakış sözkonusudur.
Hareketin çekici bir yanı vardır. İnsan hareketi seyretmeyi sever; cazibesinden olsa gerek. Üstünlük de her zaman taarruz ve hamle sahiplerinindir. İBDA; taarruz. huruç ve aksiyondur. Reaksiyon değildir. Ve bir nokta; gençlik hareket demektir, dinamizm demektir. Aksiyon ve gençlik, birbirleriyle ateş ve benzin gibi birleşmelidir...
Savaş bir sanattır... Aksiyon sanatı... Büyük militan savaşçı Yavuz Sultan Selim'in İran seferinden bir tablo: Şah İsmail'in bir türlü meydana çıkmamasından dolayı uzayan seferde askeri fitneleyenler olur ve sultanın çadırına ok dahi atılır. Bütün mevceleriyle kendini savaşa vermiş, gözükara kahramanımız hemen çadırından çıkar, atına atlayıp askere şöyle hitap eder:
-"İçinizde er olanlar benimle gelsin. Karılarının yanına gitmek isteyenler geri dönsün... Ben tek başıma kalsam dahi düşman üzerine giderim." Ve atını ileri sürer. Bütün ordu tazelenmiş bir heyecanla peşindedir.
Cengâverlikte kılıcı keskin bu sultanın ruh inceleklerine misaller de boldur: İslâm Halifesi Unvanını alırken hatibin, "Mekke ve Medine'nin Hakimi" diye zikretmesi üzerine Sultan büyük bir haşyetle şöyle seslenir: "Hayır! Ben Mekke ve Medine'nin hâkimi değil, hâdimiyim (hizmetçisiyim)"... Ve seferde Şeyh-ül İslâm İbn-i Kemal Efendi'nin atının ayağından üzerine sıçrayan çamur için öfkesinden korkan Şeyh-ül İslâm'a sözü: "Bu çamurlu kaftanımı öldüğümde sandukamın üzerine koyun!" İnce ruhla keskin kılıç yanyana; bunun muazzam âhengi... Bunun baş timsali Hz. Ömer'dir. Bunu da belirtelim... Aksiyoncuların sanatçılık yönlerine bazı misâller: Yavuz, şair olup Selimî mahlasıyla şiirler yazar; bir de divanı vardır. Osmanlı Sultanlarının çoğu savaşçı olduğu kadar sanatçıdır da. Birçoğunun divanı vardır. Ulu Hakan Abdülhamid Han’ın usta bir marangoz olduğu bilinmektedir. İstanbul Üniversitesi’nde ve Beylerbeyi Sarayı'nda, kendi elleriyle yaptığı sanat eserleri teşhir edilmektedir.
Yukarıdaki vasıflara zıt kuru cengâverliğe bir misâl: Putperest Cengiz ve Moğollar Bağdat'ı işgal edince kütüphanedeki kitapları yakıp yıkmış ve Fırat, atılan kitaplardan günlerce mürekkep renginde akmıştı.
Büyük aksiyon sanatkârlarından biri de Napolyon'dur. Bütün büyük aksiyoncular gibi gözükara olan Napolyon, sürgün edildiği Elbe Adasından kaçar ve üzerine gönderilen ordunun karşısına tek başına çıkar ve etkileyici kısa bir nutuktan sonra koskoca orduyu peşine takar ve Paris’e girer...
Tilki Günlüğü'nden: "Bir hissin istilâsı altında, gaibi elle tutulurcasına yakından duyan bir aksiyon şairi; aksiyonun şairi... Napolyon'un bayıldığım sözü:
Varacağım yere kadar, dünyanın bütün güçleri bir araya gelse, bana bir şey yapamaz; vardığım yerde de, bir atom(çekirdeği) bile beni yok edebilir!"
Napolyon'un meclis baskını da günümüz aksiyoncularının dikkatine izlemesi gereken bir tablodur.Yanında uzunboylu ve iriyarı dört eriyle metin adımlarla salona girdi ve birden susup, bu asi generalin ne yapacağına bakan mebuslara hitap etti:
-"Hepinizi tevkif ediyorum!". Ve herkes karşı koymaya mecali olmaksızın boynunu büktü.
Savaş otomat bir halde cereyan etmez. Savaş şartlan her ân değişiklik arzeder. Hiçbir savaş birbirinin aynı değildir; ne kadar bazı noktalan birbirine benzese dahi. Bir köprünün altından aynı suyun akmayacağı hikmeti gibi... Dolayısıyla savaşta temel ilkeler, stratejiler olmasına rağmen otomat bir halde ortaya konacak bir hareket olmaz. Herhangi bir mevzî taarruz dahi kendi içinde ayrı usul ve şartlara haizdir. Yani, birbirinin aynı hiçbir taarruz yoktur.
Değişen şartlara göre güçlerin nasıl sevk ve idare edileceğinin şablonu olmayacağına göre cephelere-bürolara düşen, İBDA'nın sistem şuuruyla ve genel stratejisiyle aksiyonunu sanat halinde göstermektir:
Gerektiği yerde gerekeni yaparak... Nerede duracak, nerede vuracak, kendi mizaç hususiyeti, yeteneği ve imkanlarına göre hangi mevzii tutacak, buradan düşmana nasıl taarruz edecek...vs. Mükemmel bir zamanlamayı ve kıvam derecesini göz önünde tutarak...
"Gerektiği yerde gerekeni yapma" ve "Kendinden zuhur" esprisi, Aydınlık Savaşçıları'na aksiyon sanatını serbestçe gösterme imkânı tanır. Zaten bu temel stratejileri ortaya koyan İBDA, İBDA-C'lerin aksiyon sanatını da işaretler. Sosyal olayları ve hadiselerin içyüzünü incelemesini bilen araştırmacılar, İBDA'nın bu keyfiyetini görebilir. Ancak, hadiselerin arkasından koyun gibi gelenler sadece sürüyü görürler. Tabii ki, hadiseleri raksettiren keyfiyeti göremezler...
Her hadise ve eşyayı istismar zekâsı ve bunun aksiyonu, herkesi ve herşeyi hedefe doğru kullanmayı icap ettirir. İBDA'nın, dışındakilerin bile yaptıklarını kendine yarayışlı kılma bünyesi, aksiyon sanatının nerelere kadar ulaşabileceğinin misâlidir.
Taraf Dergisi 21. Sayı 1 Kasım 1992