2017 Mart’ındaki mahkemem, hep zaman aşımına uğramış suçlamalara dayanıyor. Fakat ben 1994’de kaçırılıp Fransa’ya getirildiğimde, âniden, Fransız anti-terör savcısı homoseksüel kokainman Jean-Louis Bruguière, “terörizm kurbanları derneği” diye -aslında kanun dışı- Siyonist bir teşkilâtla bağlantılı (Espineer) isimli bir avukatın yardımıyla, bu kapatılmış dosyayı, hattâ yakılıp yok edilmiş dosyayı yeniden açıyor ve söz konusu adamdan edindiği o dosyanın kopyasında bulunan sahte bir mektubtaki iddiaya nazaran bu dosyanın zaman aşımına uğramadığı iddiasını ortaya atıyor. Manipülasyonun bu kadarı da ancak Fransa’da olur; İsrail’de bile olmaz bu kadarı!..
Bunları 1994 yılında benimle konuştukları demde savcılara da anlattım avukatlarımın önünde ve bu davanın zaman aşımına uğradığını, o mektubu oraya birilerinin sonradan koyduğunu ve sahte olduğunu, üstelik bunu kendilerinin de bildiğini söyledim. Savcı da bana o mektubun doğru olduğunu iddia etmedi zaten. Aramızdaki bu konuşmaya şâhid olan avukatlarım vardır bugün.

Netice olarak, bunları eşim ve avukatım Isabelle başta olmak üzere, hem avukatlarım hem de ben defalarca ifâde ettik, itiraz ettik, Saint-Germaine Eczanesi’ne düzenlenen saldırıyla bir alâkamızın olmadığını ve zaten bunun zaman aşımına uğradığını söyledik, fakat “Fransız adaleti” bunları göz ardı etti. Üstelik o dönem bir mahkeme evrakının bir adalet memuru tarafından davacı sivillerin avukatlarından (Espineer) gibi birinin adresi yerine yanlışlıkla başka bir adrese teslim edilmesi bahane gösterilerek, savcı Jean-Louis Bruguière tarafından tüm o yıllara dair dava dosyaları yeniden açıldı.

Derken, emekli olup artık açıkça Amerikalılar için çalışmaya ve binlerce dolarlık yüksek maaşlar almaya başlayan Jean-Louis Bruguière’den sonra, başka bir Fransız savcı çıktı ve Japon Kızıl Ordu lideri Fusako Shigenobu’yla –şu sıralar cezası bitmiş veya bitiyor olmalı- cezaevinde görüşmek için Japonya’ya gitti. Fusako Shigenobu ise bu Fransız savcıyla konuşmayı reddetti ve sadece Japon polisine konuşacağını belirtti. Kaldı ki Japonya’nın kendine has bir kanunî tatbikatı vardır ve yabancı polis veya savcıların Japon mahpuslarla konuşma hakkı yoktur. Ülke içinde sadece Japon polisi konuşabilir Japon yahut yabancı mahpuslarla.

Böyle olunca, Fusako Shigenobu Japon polisine ifâde verdi ve bu Japonca resmî ifâde de gelen Fransız soruşturma savcısına Japon makamları tarafından teslim edildi.
İfâdede söz konusu olan mesele ise şuydu:
(Saint-Germaine Eczanesi saldırısından birkaç gün önce) Lahey’de Fransa Büyükelçiliği baskınını gerçekleştiren üç Japon komandodan biri –ki beni hiç görmemiş birisidir-, Carlos’un o sırada Zürih’de bulunduğuna, Lahey’de silâhları komandolara Carlos’un teslim ettiğine ve komando liderine talimatları Carlos’un verdiğine dair sonradan bilgilendirildiğini söylüyor.
Bu ifâde üzerine –zaten açılmış olan- dosyayı ikmâl ederler ve beni yargılamak, Lahey’deki elçilik eylemle Saint-Germaine Eczanesi saldırısını da bağlantılandırmak isterler. Böyle de devam ediyor.
Bundan önce de, eskisi değil de “yeni” DST, yâni Fransız Karşı-Casusluk Teşkilâtı, bu davayı yeniden açmaya çalışmıştır. Eski DST ise tamamen “de Gaulle’cü” olup, hepsi Fransız Direnişi gazilerinden oluşuyordu ki, Amerikan ve Siyonist ajanlarına karşı gerçekten mücadele etmişlerdir. Benim söz konusu teşkilât mensublarına yönelik olarak, tuzağa düşürülmek istendiğim yerde yaptığım silâhlı mukabeleden sonra –ki o görevliler de Siyonistlerin tuzağına düşürülmüştü-, bahsettiğim eski kadroların tümü teşkilâtta etkisizleştirilmiş ve yerlerine bir takım düşman ajanları, Siyonist ajanları getirilmiştir. Mitterrand gelince de, kendi suçlarını örtbas etmek üzere, CIA’nin adamlarını getirmiştir işbaşına.
Sonuç olarak, hem öyle, hem böyle, aslında uzun yıllar önce zaman aşımına uğramış olan bu Saint-Germaine davası yeniden açılmış bulunuyor ve hâlen görülüyor.
Meselâ, 1994’de söz konusu hâdisenin şahidlerinden birini çağırıyor DST âniden. Ki, (OPEC Baskını’nı takiben) 1975’den itibaren fotoğraflarım tüm dünyada meşhur olmuş ve şahsım da günlük haber vasfı kazanmıştır. Üstelik gazeteciler fotoğraflarımı çekmiş, hakkımda filmler yapılmıştır. Yâni beni gören herkes o vakitlerde kolaylıkla teşhis edebilirdi beni. Ne var ki kimse beni teşhis etmemiştir. Ancak aradan uzun yıllar geçtikten ve dava zaman aşımına uğradıktan sonra, 1974’deki saldırının şâhidlerinden biri –dikkat edin sadece biri!- DST tarafından ifâdeye çağırılıyor ve bu adam da -tesadüfe bakın ki- bir Yahudi, hem de Siyonist bir Yahudi oluyor!..
Söz konusu Siyonist Yahudi şâhide, 12 fotoğraf gösteriliyor. Fotoğrafların 5’i ise bana ait ve benim fotoğraflarımı görünce de, “işte saldırıyı gerçekleştiren kişi bu!” diyor adam. Ne kadar acayib, değil mi? Tam 20 yıl sonra ve -şansa bakın ki- beş fotoğrafımı göstererek teşhis ediyor beni!.. Manipülasyonun büyüklüğüne bakar mısınız!.. Bu sadece kanun dışı değil, aynı zamanda ahlâk dışıdır. Anlaşılacağı üzere, bu davanın açılması için, Fransız, İsrail ve Amerikan “karşı-casusluk” servisleri işbirliği yapmıştır.
Tüm bu yönlendirmelere rağmen, yüksek mahkemeye varıncaya dek tüm hâkimler “hayır, bu dava zaman aşımına uğramıştır!” demiştir. Ne var ki, davayı yine de açık tutmuşlardır, çünkü mahkeme kararının yanlış adrese teslim edilmesi bahanesine tutunmuşlar, en sonra da –Japonya’da verilen ifâde bahanesiyle- Lahey’deki Fransa Büyükelçiliği Baskını’yla Paris Saint-Germaine Eczanesi Saldırısı arasındaki “bağlantıyı” icad etmişler ve buna yaslanmışlardır.
Daha da ilginci ise, güya soruşturma yapıyorlar ya, ben bu davayı yeniden açan insanlarla yalnızca bir kez görüşme fırsatı bulmuşumdur. Evet, sadece bir kez!.. Beni ve avukatlarımı ayrı zamanlarda birkaç kez çağırıp da bana sorular sorma gereği duymamışlardır asla. Bunun yerine, formalite icabı bir kez görüşmekle iktifâ etmişlerdir; hepsi o kadar.
2017’deki mahkememde –davacı avukatı- Bay (Espineer) bulunmuyor. Bu da çok acayib doğrusu. Fakat mesele şu ki, kendisinin açık ve doğrudan biçimde bu davaya müdahil olmasında bir çıkarı yok. Zira kendisini suçladığımız belli bazı şeyler var. Bundan dolayı, Siyonist örgütlerin ve bazı kurbanların avukatı sıfatıyla, mahkemede karşımıza çıkmıyor ilk defa olarak. Tümünün temsilcisi olarak başka bir avukat var şimdi mahkemede. Bir de hâdiseyle uzaktan yakından alâkaları olmamasına rağmen, para kazanmak için Afrika’dan falan gelen bir takım “terörizm kurbanları” temsilcileri…
Karamsar değilim ama dünyada sadece Fransa’da olur böyle şeyler. Hukuka saygı gösterilmeyen ABD’de bile görülmez hattâ. Zira şeklen bile olsa hukuka saygı gösterilir orada ve yalancı şâhidlerden medet umulmaz Fransa’daki gibi.
Her ne olursa olsun, sonuçta bir savaş meydanı bu da; dolayısıyla güçlü, sert ve zafere inançlı olacaksınız daima. O zafer ki bizim olacaktır sonunda.
 
17 Aralık 2016

Baran Dergisi 533. Sayı