Son günlerde yaşanan hadiseler gösteriyor ki dünya birçok şeye gebe. Bir takım görüşmeler gerçekleştiriliyor ve anlaşmalar yapılıyor. Geçtiğimiz haftalarda Putin ile Erdoğan’ın görüşmesinin ardından bu hafta da Erdoğan Venezüella devlet başkanı Maduro ile bir görüşme gerçekleştirdi. Biliyorsunuz Maduro, Chavez döneminde dışişleri bakanlığı görevinde de bulunmuştu. Bundan evvel bir takım anlaşmalar imzalanmış ve bir takım görüşmeler gerçekleştirilmişti. Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan da Venezüella’ya gitmiş ve görüşmeler gerçekleştirmişti.
Türkiye, global sistem ile iç içe bir ülke, Venezüella ise sosyalist idareye sahip bir ülke. Nüfusunun büyük bir çoğunluğu Müslüman olan Türkiye için İslâmî hassasiyetleri olan bir hükümetin iktidarda olması da önemli bir husus. Türkiye ve Venezüella birçok müşterek noktaya sahip iki devlet…
Ortak noktaların başında ABD tarafından sürekli operasyona ve sabotajlara muhatap kalmaları geliyor. Öte yandan bu iki ülkenin bir diğer ortak noktası da, bürokrasilerinde ve idarî kadrolarında bir takım çürümüş ve usulsüzlüklere yönelmiş insanların olması… Daha önce Venezüella için söylediğimiz birçok hususu Türkiye için de söyleyebileceğimizi belirtmiştik. Şundan hiç şüphem yok ki, hükümette önemli görevlerde bulunmuş bu iki insan da devletlerinin tam bağımsızlığı için Amerika’nın merkezde olduğu düzene karşı mücadele ediyor.
Bugüne kadar ABD ile yakın müttefiklik ilişkisi içerisinde olan ve aynı zamanda bir NATO üyesi olan Türkiye’de Amerika eskisi kadar etkili değil. Şimdi sınırlarında da bir takım değişiklikler oluyor. Bundan önce müteaddit kereler söylediğim üzere bu sınırlar hiçbir yönüyle kabul edilebilir değil. Türkiye, Irak, Suriye halkları birlikte var olacak, İslâm müşterek paydasında buluşarak güçlenebilecek halklardır. I. Dünya Savaşı sonrası çizilen sınırların hâlâ geçerliliğini koruması ve onlara saygı gösterilmesinin istenmesi tam anlamıyla bir saçmalık. Bu sınırlar emperyalistler tarafından çizilmiştir.
Venezüella’ya geldiğimizde ise Müslümanların azınlık olduğunu görüyoruz. Türkiye’de Erdoğan’ın almış olduğu pozisyon ile geçmişte Venezüella’da Chavez’in durumu aynıydı. Bunlar bir ülkenin nasıl bağımsızlık mücadelesi verebileceğini göstermesi açısından önemli. Chavez devrimci bir insandı ve devrimci kadrolara sahipti. Eğer mücadelesinde samimiyse Allah Erdoğan’ın ve Türk halkının yardımcısı olsun, bütün Venezüella halkı da benimle aynı dilekleri taşıyordur.
Aynı süreçlerden geçen ve aynı özellikleri taşıyan bu iki devletin her şeyden önce, içerideki problemlerini gidermesi gerekiyor. Bürokrasideki ve devlet kadrolarındaki çürümüşlük sebebiyle iki devlet de bir takım yanlış politikalara doğru savrulabiliyor. Halkların da büyük sıkıntıları var, içerideki bu problemleri halletmeden büyük devlet olunmaz; özellikle Türkiye’nin İslâm dünyasında önemli bir misyonu var ve bu misyonu yerine getirebilmesi için sorunların üstesinden gelmesi gerekir.
Soğuk Savaş döneminde kurulan ve Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO da artık miadını doldurmuştur. Dünyada yeni ittifaklar ve anlaşmalar ortaya çıkıyor. Özellikle hem Türkiye’nin, hem de Venezüella’nın yeni nesillerle beraber daha bağımsız politikalar izlemeye çalıştığı ve içeriden-dışarıdan baskılara maruz kaldığı bir dönemde, bu iki ülkenin birliktelik mesajı vermesi önemli. Bu dünyada olan güzel şeylerden birisi…
Siyasî olarak benzer şartlar içerisinde bulunan Türkiye ve Venezüella’nın birbirine birçok hususta ihtiyacı olduğunu ve birbirlerine katkı sağlayacaklarını düşünüyorum. Başkan Maduro da ziyaretinde Türkiye’nin gücünden bahsetti. Türkiye’nin tarihteki harika günlerine geri dönmesi herkesi memnun edecektir. Bu süreçte Türkiye’nin, mirasına sahip çıkabilmesi için tüm halkların haklarını savunan bir pozisyonda olması gerekiyor.
Allahu ekber…
 
08.10.2017
 
Baran Dergisi 561. Sayı