Malûm seçim haftası; 1 Kasım’da yapılacak -her zaman olduğu gibi- mühim bir seçimin arifesindeyiz… Memleket yangın yeri olunca değil her seçim, muhtar seçimleri bile mühim oluyor ve tartışmalı geçiyor. Mesela bizim mahallenin muhtarı; son mahallî seçimlerde bütün ağırlığını mahalle meydanına verip her tarafı pankartla süslemiş ve “oyunuz hangi partiye olursa olsun ama muhtarlık seçimlerinde mührünüz benim olsun!” diye kocaman bir pankart yaptırıp mahallenin ortasına asmıştı. Birkaç seçimdir bu mevzuda direten mahalle muhtarımız sonunda arzusuna kavuşarak makamına yerleşti. Kim bilir, belki de Recep Tayyip Erdoğan’ın düzenli olarak çağırdığı ve memleket meselelerini bizzat kendileriyle paylaştığı muhtarlar arasında bizim mahallenin muhtarı da vardır.  Şahsen Spor Toto Süper Lig maçlarından ziyade “Bölgesel Amatör Lig” maçlarını daha mücadeleci bulduğum gibi genel seçimlerden ziyade mahallî seçimler, muhtarlık seçimleri tartışmaları bana daha cazip gözüküyor… Her ne kadar böyle söylemiş olsam da, önümüzdeki 1 Kasım seçiminin ehemmiyeti inkâr edilemez.
 
Elbette bu seçimin 7 Haziran’ın rövanşı olması, Recep Tayyip Erdoğan ve Anti-Erdoğancılar’ın, yani bir şekilde Temmuz 2014’ten bu yana alevlenen millî-gayrimillî kavgasının yeni bir (düello)su olması bakımından önemi reddedilemez. Şahsen İslâm dâvâsının, “İslâmcı Mücadele” geleneğinin akıbetine etkileri bakımından Ak Parti tarafını desteklemekteyim; ve bu mevzuda her aklı selim sahibi insan zannediyorum fikir birliğindedir.
 
Bununla beraber, bizim memleketimizin umumî fikir çerçevesi, her biri fikri hür fertlerden ziyade bir topluluğa mensup taraftarlardan oluştuğu için, yine her mevzuda olageldiği gibi “seçim” hususunda da “kantarın topuzu” kaçırıldı.
 
Abartmayı seven bir millet olduğumuzdan mıdır nedir, hülasa ederek söylersek, İslâm düşmanlarının bir cephede birleşip Ak Parti’ye saldırmasının psikolojik baskısıyla, birçok kimsenin nazarında mevzunun yavaş yavaş “İslâmcı Mücadele” kavgasından Ak Parti taraftarlığına dönüştüğünü hayretle seyrediyorum. Hayretim, hayranlığımdan değil açıkçası şaşkınlığımdandır; çünkü MSP’den bu yana İslâmcı Mücadele’nin “demokratik” cephesinin her daim karıştırdığı husus gaye ve ideal meselesi olmuştur. Tarih, idealize ettiğine ulaşmak için hedefledikleri gayeyi bir süre sonra idealleri hâline getiren birçok enkazın görüntüsü ile doludur.
Yazımızın mevzuu ise Ak Parti ve kadrolarından ziyade, mevzu mücadeleyi ederken “İslâm dâvâs
ı”nın umumî prensiplerini unutup ideal ve gaye tanımlamasını karıştıranlar, mevzuyu abartanlar ve meseleye sanki İslâmcı mücadelenin ölüm-kalımı gibi görenler…
Bir kere biz her şeyden evvel Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kurucuları arasında olduğu Ak Parti’ye değil Allah’a inanıyoruz; bitti! 1 Kasım seçimlerinin “İslâmcı Mücadele” için ehemmiyet arz eden (viraj)lardan birisi olması bütün meseleyi, davayı ve idealimizi buna bağlamayı gerektirmez.
 
 Ak Parti’nin İslâm düşmanlarına karşı desteklenmesi meselesini “1 Kasım’da Ak Parti kazanamaz yahut tek başına iktidar olamazsa hepimiz dinden çıkacağız, başka bir memlekete iltica edeceğiz” tonunda ele almak, hem meselenin ciddiyetinden uzak bir davranış ve hem de meselenin künhünü farklı bir mecraya taşıma tarzıdır.
 
Meşhur İslâm velilerinden Nasreddin Hoca’nın bir heybe kıssası vardır ki tam da mevzumuza uygun:
Nasreddin Hoca bir köyde misafirken heybesini yitirmiş.
Köylülere:
- “Ya heybemi bulun, ya da ben yapacağımı bilirim” demiş.
Köylüler telaşlanmışlar. Arayıp taramışlar, heybeyi bulup Hoca’ya getirmişler. Köyden ayrılırken de:
- “Hocam” demişler, “heybeyi bulmasa idik ne yapacaktın ?”
Hoca şöyle bir elini sallayıp:
- “Hiç” demiş, “evde eski bir kilim vardı, gidince onu bozup heybe yapacaktım!”
İşte Hâce Nasreddin Hazretleri’nin bu kıssasında olduğu gibi, 1 Kasım’da Ak Parti iktidara gelemezse, yahut iktidara gelip “İslâmcı Mücadele”nin işlerini yoluna koymak için gerekli önlemleri almazsa biz Hâce Nasreddin’in izinde “ne yapacağımızı biliriz.”
 
Dâvâya en küçük faydası olanları dâvânın hatırına baş tacı etmeyi bildiğimiz gibi, dâvâyı aslî mecrâından çıkaranları çarçabuk tepelemeyi de biliriz.
Yani, 1 Kasım’da Ak Parti tek başına iktidar olamazsa dinî bakımdan Müslümanlığımıza bir halel gelmiyor, biline… 

Baran Dergisi 459. Sayı