Büyük Aile Platformu bugün saat 14:00'te LGBT dayatmasına karşı aileleri Saraçhane’de buluşmaya çağırdı. Büyük Aile Platformu Genel Sekreteri Serdar Eryılmaz, gençlik örgütleriyle birlikte yürüyüş öncesi basın toplantısı düzenledi. Eryılmaz’ın yaptığı açıklamada şu ifadeler yer aldı:
"DURSUN BU HAYASIZCA AKIN"
Ne yazık ki doğrudan insanlığın varoluşuna yönelen LGBT Propaganda ve Dayatması tehdidi, her geçen gün şiddetini artırıyor. Bu tehdide karşı, haklı tepkimizi dile getirmek üzere bu yıl bir kez daha ailelerimizle Saraçhane Fatih Anıt Parkı’nda buluşacak ve Beyazıt Meydanı’na Sessiz Yürüyüşü’müzü gerçekleştireceğiz.
Birincisini 2022 yılında “LGBT Propagandasına Dur De” başlığıyla, ikincisini 2023 yılında “Çocuklarımız, Ailemiz, İnsanlık İçin” başlığıyla gerçekleştirdiğimiz buluşmayı bu yıl ise “Dursun Bu Hayasızca Akın” başlığıyla yapıyoruz.
Ülkemizin dört bir yanından ve farklı dünya görüşlerinden yüzlerce sivil toplum kuruluşu ve on binlerce ailenin oluşturduğu Büyük Aile Platformu olarak; ortak derdimiz olan çocuklarımıza, ailemize ve insanlığa yönelen küresel tehditlere karşı birçok faaliyete öncülük ettik. Bu bağlamda LGBT Propaganda ve Dayatmasının yasaklanması ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramlarının mevzuatımızdan çıkarılması için 150 bin ıslak imza toplayarak milletimizin haklı talebini gazi meclisimize sunduk.
DEVLETİN YASAL SORUMLULUĞU
Anayasamızın 41. Maddesi’nde de vurgulandığı üzere; “Aile, Türk toplumunun temelidir”. Bu doğrultuda devletin ve toplumun korunması, şüphesiz ki aileyi korumakla mümkündür. Bununla birlikte ailenin korunması evrensel bir insan hakkıdır ve devletin aileyi korumakla yükümlü olduğu bilinmektedir. Bu sebeple İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi “Aile, toplumun, doğal ve temel unsurudur, toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir” hükmünü haizdir.
Toplumun en temel ve doğal birimi olan ailenin korunması; milletimizin bekası, devlet ve toplumun sürdürülebilirliği, insan haklarının korunup geliştirilmesi için elzemdir. Yine Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde; ailenin, toplumun en temel birimi olduğu ve tüm üyelerinin özellikle de çocukların gelişmeleri ve esenlikleri için doğal ortamı oluşturması gerektiği ifade edilmiştir.
Bunun sonucu olarak; herkes, toplumu oluşturan her birim ve kurumdan en önemlisi de devletten ailenin korunmasını talep etme hakkına sahiptir. Aile kurumuna yönelik gerçekleşmekte olan hak ihlalleri, şiddet, istismar ve aile değerlerini yok etmeye yönelik her türlü ifsat faaliyetlerine fırsat verilmemesi toplumdan ve devletten beklenen bir sorumluluktur. Daha açık bir ifadeyle; bizlere ve devletimize düşen görev, güçlü ve etkin uygulamalarla ailenin korunmasını sağlamak ve sağlam adımlar atarak aileyi ifsat eden faaliyetlerin önüne geçmektir.
BAĞIMLILIĞA VE İNTİHARA SÜRÜKLENEN GENÇLİK
Tüm bu evrensel ilkelere rağmen aile kurumu, bugün hiç olmadığı kadar büyük bir tehdit altındadır. Güçlü aile yapısını tahrip etmeye yönelik saldırılar düzenleyen emperyalist küresel odaklar, çarpık ve marjinal ilişki biçimlerini birçok araç ile dayatmaktadır. Akademi, eğitim, hukuk, medya, kültür sanat, spor, iş dünyası, toplumların ahlak ve hukuk felsefeleri işgal edilerek hayatın her alanı LGBT Propaganda ve Dayatması ile esir alınmaya çalışılmaktadır. LGBT lobilerinin elinde mankurtlaştırılan evlatlarımız ise birçok fizyolojik-psikolojik problem ve madde bağımlılıkları ile intihara sürüklenmektedir.
Nitekim Paris’te düzenlenen 2024 Olimpiyat Oyunları’nın açılış seremonisi, LGBT Propaganda ve Dayatmasının ne denli tehlikeli bir uluslarüstü kimliğe büründüğünü göstermektedir. Bununla da kalınmamış; kadınlar, biyolojik cinsiyeti erkek olan translar ile aynı kategorilerde yarışmaya mecbur bırakılmıştır. LGBT lobileri, kadın haklarını hiçe saymış, kadın sporcular ise bu haksız rekabet karşısında isyan etmiştir. Varılan noktada; 100 yıl önce Olimpiyat Oyunları’na coşku ile katılan kadınlar, maruz kaldıkları LGBT Dayatması sonucunda 2024 Paris Olimpiyat Oyunları’ndan ağlayarak ayrılmıştır.
LGBT DESTEKÇİLİĞİ VE GÖÇMEN KARŞITLIĞI
Öte yandan Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Endeksi’nde, ülkemizin de 45. sırada olduğu ilk 50 ülkenin oldukça düşük doğum oranları da insanlığın karşı karşıya olduğu tehdidin vahametini göstermektedir. Bu tablo, mevcut gelişmişlik paradigmasına göre geliştikçe nesli tükenen bir insanlığa işaret etmektedir. Kadın başına doğum oranları artırmak için yıllardır uygulanan programlar, harcanan yüz milyarlarca dolar da bu tabloyu iyileştirmek adına çözüm üretememiştir. İşte bu noktada; mevcut gelişmişlik paradigmasına “insanlığın sürdürülebilirliğini” temin eden alternatifler üretmek ve sürdürülebilirlik tanımını, insanı ve aileyi merkeze alacak şekilde yeniden biçimlendirmek gerekmektedir.
Bu demografik gidişat, ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilirliği için göçmen ihtiyacına işaret etmekte, göçmen karşıtlığı ile yükselen aşırı sağ akımlar ise bu demografi tabloyu içinden çıkılması zor bir milli güvenlik meselesi haline getirmektedir. LGBT destekçiliği ile göçmen karşıtlığının aynı siyasi merkezlerden destekleniyor olması da demografik güce iki yönden oluşturduğu olumsuz etki sebebiyle üzerinde durulması gereken bir husustur.
Mevcut durumda; İnsani Gelişmişlik Endeksi’ndeki ilk 50 ülkenin içindeki 46 ülke, nüfusun kendini yenileme sınırı olan 2,1 doğum oranının altında; birkaç ülke ise 2,0 doğum oranı sınırlarındadır. Bu düşük doğum oranlarının tek istisnasının kadın başına 2,92 doğum oranı ile İsrail olması dikkat çekicidir. Yüksek doğum oranları ile tek başına öne çıkan İsrail’in ise Filistin’deki aileleri nasıl yok ettiği, tüm dünyanın gözü önünde ne denli vahşi bir soykırım gerçekleştirdiği apaçık ortadadır.
Bir yandan insanlığın varoluşuna yönelen LGBT Propaganda ve Dayatması’nı fonlayan, diğer yandan ise yüksek doğum oranları ile öne çıkan İsrail’in Gazze’deki katliamlarını destekleyen şirketlerin ve kurumların aynı olması ise asla tesadüf olarak görülmemelidir. Zira sosyal medya algoritmaları ve nefret söylemi suçlamaları her iki başlıkta da aynı engelleyici ve baskıcı tutumu sergilemektedir. İsrail’in Gazze’de sivil, kadın ve çocuk demeden yürüttüğü soykırım ile LGBT Propaganda ve Dayatması üzerinden tüm dünya sathında yürütülen insan bozumu, aynı demografik savaşın farklı veçheleridir. İsrail-Siyonizm ve LGBT başlıklarında medyada, sosyal medyada, destek ve teşvik yöntemleri ile dayatma ve baskı metotlarında aynı mekanizma ve süreçlerin işletilmesi bunun en somut kanıtıdır.
SOSYOKÜLTÜREL TERÖRE KARŞI
Bizler; kendilerini çocuklarına, torunlarına, ailelerimize ve insanlığa karşı sorumlu hisseden ve hiçbir ferdin bir diğerinden üstün olmadığına inanan aileleriz. “Bireysel hak ve özgürlükler” ile “görünürlük” kılıfı altında insanlığın varoluşunu tehdit eden çarpık marjinal yaklaşımlar yerine gerçek, doğru ve güncel akademik bilgiler ışığında bütüncül refah, adalet ve özgürlüğü savunuyoruz.
Gerçekleştireceğimiz Büyük Aile Buluşması ve Sessiz Yürüyüş;
- Çocuklarımız üzerinde dijital platformlar aracılığı ile yürütülen zehirli propagandalara,
- Geri dönüşü olmayan hasarlara sebep olan sözde cinsiyet değiştirme olarak belirtilen aslında cinsiyet iptali olan ameliyatlara,
- “Bireysel hak ve özgürlükler” maskesi arkasına gizlenen sosyokültürel teröre ve her alanda zehrini yayan bu dayatmaya bir tepki niteliğindedir.
Bu minvalde Büyük Aile Platformu olarak;
- Gün geçtikçe şiddetini artıran LGBT Propaganda ve Dayatmasının yasaklanması ve toplumsal cinsiyet kavramlarının mevzuatımızdan çıkarılması talebimizi,
- Bununla birlikte Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne 18. hedef olarak sürdürülebilir toplum ve devlet için “Sürdürülebilir Ailenin Korunması” hedefinin eklenmesi
- Ve İstanbul merkezli Dünya Aile Ajansı’nın oluşturulması önerimizi bir kez daha iletmek üzere 15 Eylül Pazar günü saat 14.00’te Saraçhane Fatih Anıt Parkı’nda ailelerimizle buluşuyoruz. Bu hayasızca akına dur demek için bütün ailelerimizi anne, baba, çocuk, genç, yaşlı el ele Büyük Aile Buluşması’na davet ediyoruz.
- LGBT Propagandası ve Dayatması etkisinde ailelerimiz yok olmasın diye,
-Propagandayla kandırılan çocuklarımızın cinsiyetleri, cinsiyet değiştirme masalları ile iptal edilmesin diye,
-LGBT Propagandasına karşı duran uzmanların mesleki unvanları ellerinden alınmasın diye,
-Çocuklarımız çizgi filmlerde, çocuk kitaplarında LGBT Propagandasına maruz kalmasın diye,
-Propaganda nedeniyle cinsel kimlik karmaşasına savrulan evlatlarımız, birçok bedensel ve psikolojik problemlerle intihara sürüklenmesin diye,
-Cinsiyetsizleştirme ideolojisi sonucunda parklarımız çocuksuz kalmasın diye,
-Dijital platformlarda ve sosyal medyada LGBT Propagandası son bulsun diye,
-İş dünyasında LGBT lobisinin propaganda ve dayatmasına, finansmana erişimi engelleme tehditlerine dur densin diye,
-Sosyokültürel Terör ile kültür-sanat-spor dünyamız esir alınarak değerlerimizi çürütülemesin diye,
Şimdi bir adım atın ve siper edin gövdenizi! Milli ve manevi değerlerimize yönelik gerçekleştirilen sosyokültürel terör eylemlerine karşı harekete geçmek adına Büyük Aile Platformu’nun 15 Eylül’de gerçekleştireceği sessiz yürüyüşe siz de ailecek katılın!