Modern çağın en büyük yalanlarından biri olan “özgürlük” ve “eşitlik” söylemleri, Batı’nın içtimâî yapısını çökerterek nihayet çelişkilerle dolu bir felakete dönüştü. LGBT dayatmalarıyla cinsiyetsizleşmiş, aidiyetsizleşmiş ve köksüz bir toplum inşa eden Batı, artık kendi kıyamet senaryosunu sahneliyor. Son örnek: Danimarka.
2026’dan itibaren Danimarka’da kadınlar da zorunlu askerlik hizmetine tabi olacak. Savunma Bakanlığı, bu kararı ülkenin “tüm savaş gücünü harekete geçirme” ihtiyacıyla gerekçelendirdi. Yani artık cepheye erkek bulamayan bir toplumdan bahsediyoruz. Danimarka Genelkurmay Başkanı Michael Hildgord'un ifadeleri, düşülen acziyeti özetliyor: “Tüm savaş gücümüzü devreye sokmamız gerekiyor.”
Cinsiyetsiz Toplumun Ürünü: Savaşamaz Erkekler
Danimarka, Avrupa’da LGBT’yi en çok destekleyen ülkeler arasında üçüncü sırada. 1933’te eşcinsel cinsel ilişkiyi yasallaştıran, 1989’da eşcinsel birliktelikleri tanıyan ve 2012’de eşcinsel evliliği resmileştiren bu ülke; sapkınlıkta başı çekiyor. Bugün Danimarka toplumunda cinsiyet farkı neredeyse yok edilmiş durumda. Aile kurmak, çocuk sahibi olmak, asker olmak... Tüm bunlar ya küçümseniyor ya da sapkın ilişkilerle içi boşaltılıyor. Sonuç? Kriz anında cepheye sürecek erkek bulunamıyor.
Yani LGBT propagandasının en yoğun yaşandığı ülkelerden biri olan Danimarka, bugün geldiği noktada “erkek bulamadığı” için kadınları silah altına alıyor. Batı’nın “özgür birey” söylemiyle yok ettiği aidiyet duygusu, “vatana hizmet” gibi kavramları da tarihe gömdü.
İbneliği Fonlayanlar Şimdi Savaşçı Arıyor!
LGBT adı altında yürütülen cinsiyetsizleştirme politikaları, sadece ahlâkı değil, aynı zamanda güvenliği de iflâs ettirdi. NATO ülkesi olan ve Batı'nın militarist politikalarına destek veren Danimarka, şimdi kendi gençlerini, kadın-erkek demeden topyekûn seferber etme derdinde. Ne var ki bu da bir çelişki. Zira “cinsiyet diye bir şey yoktur” diyen bir sistem, şimdi kadınları "kadın" oldukları için askere çağırıyor. Hem cinsiyeti yok sayıyor, hem de cinsiyet temelli yükümlülükler getiriyor.
Bu ibretlik tablo, modern Batı medeniyetinin kendi kurduğu tuzaklara nasıl düştüğünün açık bir delili. Toplumu ahlâken, ailevî yapısıyla ve biyolojik gerçeklikle çökerten bir zihniyetin; savaş ve savunma gibi ciddi meselelerde ayakta kalması mümkün değildir.
Baran Dergisi