Matematikten geometriye, tarihten oyunlara kadar birçok şey ile alâkadar olan farklı bir Osmanlı âlimi Matrakçı Nasuh. Meşhur bir şahsiyet olmasına rağmen hayatı ile ilgili kesin bilgiler oldukça sınırlıdır. Hangi tarihte nerede doğduğu bilinmemekle birlikte Bosnalı olduğu bilgisinden yola çıkılarak babasının veya dedesinin Bosna’da doğduğu, dolayısıyla saraya devşirme olarak girdiği, Matrakçı’nın küçük yaşta saraya alındığı söylenebilir. Ayrıca Enderun’da yetiştiği ve II. Bâyezid döneminde sarayın hocalarından Sâî Çelebi’den dersler aldığı rivayet edilmektedir.
Matrakçı uzun süren matematik ve geometri çalışmalarının ardından 923/1517’de Cemâlu’l-Küttâb ve Kemâlu’l-Hüssâb adlı eserini telif etmiş ve Yavuz Sultan Selim’e sunmuştur. Matrak denilen savaş oyununun mucidi olduğu için “Matrâkî”, iyi bir silahşör olduğu için de “Silâhî” lakaplarıyla meşhur olan müellifin hayatının bir döneminde Mısır’da bulunduğu, burada çeşitli mızrak oyunlarına ve yarışmalara katıldığı, rakiplerine üstünlük sağladığı ve neticesinde dönemin hükümdarı Kânûnî’den 936/1530’da bir berat aldığı bilgisi eldeki veriler arasındadır. Aynı sene içinde okçuluk, kılıç, kalkan, topuz ve at talimi gibi silahşorlukla ilgili konuları ve bunların resimleriyle tasvirlerini ihtiva eden Tuhfetü’l-Guzât adlı eserini telif etmiştir. Yine 936/1530’da hükümdarın emriyle Muhammed b. Cerîr et-Taberî’nin Tarihu'l-Ümem ve'l-Mülûk adlı umumi tarihini Arapçadan Türkçeye çevirmeye başlamıştır. Ancak bu çalışma bir tercümeden ibaret olarak kalmamış, müellifin ilaveleriyle 958/1551 yılına kadarki tarihsel verileri içeren yeni bir telif halini almıştır.
Toplamda dört ciltten oluşan Mecmau’t-Tevârih’in son cildi genel Osmanlı tarihi hüviyetindedir. Hatta bu cildin belli bölümlerinin Tarih-i Sultan Bayezid ve Sultan Selim, minyatürlü Tarih-i Sultan Bayezid, minyatürlü Tarih-i Sultan Selim, Süleymanname, minyatürlü Mecmu-ı Menazil, Fetihname-i Karaboğdan, minyatürlü Tarih-i Feth-i Şikloş gibi adlarla müstakil birer eser hüviyetinde Nasuh'un kaleminden çıkmış nüshalara dönüştüğü görülmektedir. Belki de müellifin, Mecmau’t-Tevârih’in dördüncü cildini kısım kısım yazması her bir bölümün müstakil birer eser olarak algılanmasına sebep olmuştur. Ancak her halükârda Süleymanname ve Fetihname-i Karaboğdan gibi yaşadığı dönemin tarihsel olaylarının anlatıldığı bazı bölümler Matrakçı’nın yaşamına, seyahatlerine, bilgi ve görgüsüne, yeteneklerine ışık tutmaktadır.
XVI. yüzyılda muhtelif ilmî ve amelî sahalarda tanınmış bir isim olan Matrakçı Nasuh matematik sahasında, daha çok divan katipleri ve devlet muhasiplerini gözeterek iki Türkçe eser kaleme almıştır. Bu iki eser de altyapı bakımından Osmanlı matematik geleneğinin devraldığı İslam medeniyeti klasik dönemi matematik geleneğine dayansa da Türkçe muhasebe matematiği geleneği oluşturma ve mevcut matematiği ihtiyaçlar dahilinde pratize etme hususiyetleriyle dikkati çekmektedir. Buna ilave olarak Osmanlılardaki muhasebe matematiğinin seyrinin incelenmesi açısından, Türkçe telif geleneği çerçevesinde, Atmacaoğlu'nun eserinden sonra oldukça büyük önem taşır. Ayrıca o dönemde Osmanlı Türkçesi'nin matematik dili olarak bulunduğu seviyenin tespiti açısından da araştırmacılara yol göstermektedir.
Müellifin günümüze dek bilinen, tanınan bir şahsiyet olmasında belki de en önemli pay, sanatçı kişiliğidir. Matrakçı, sanatçı kişiliğini daha çok katıldığı seferlerdeki konaklama yerlerinin, yolların ve şehirlerin tüm ayrıntılarıyla minyatürlerini, kuşbakışı görünüşlerini çizerek ve bunları kitaplaştırarak ortaya koymuştur. Buna ilave olarak hat sanatındaki ustalığını mucit karakteriyle birleştirerek yeni yazı türlerini tedavüle sokmuştur.
Matematikçi kişiliğinde görülen basitlik, açıklık, kolaylık ve düzen gibi olgular sanatçı kişiliğinde de kendini bariz bir şekilde göstermektedir. Devletin resmi yazışmalarda kullandığı yazı türlerini İran stilinin dışına çıkararak daha sade ve kullanışlı bir hale getirmesi de bunun en güzel örneğidir.
Çağdaşları tarafından divanî yazının Osmanlı bürolarında kullanılmasının mûcidi olarak nitelenen Nasuh’un aynı zamanda iyi bir nakkaş olduğu belirtilmelidir. Bunun güzel örnekleri Tuhfetü’l-guzât, Mecmû-ı Menâzil vb. eserlerinde görülmektedir.
1534 yılında Kanûnî Sultan Süleyman’ın çıktığı ilk İran seferine katılan Matrakçı Nasuh İstanbul’dan Tebriz’e, oradan Bağdat’a ve Bağdat’tan yine Tebriz üzerinden İstanbul’a kadar konup göçülen menzillerin minyatürlerini hazırladı. Matrakçı Nasuh’un hayatının daha sonraki yılları hakkında bilgi yoksa da kaleme aldığı tarihinin 1561 yılına kadar gelmesi onun telifatla meşgul olduğuna işaret eder. 28 Nisan 1564 öldüğü zaman muhtemelen ıstabl-ı âmire kethüdâlığında bulunuyordu.
Kaynak: TDV Ansiklopedisi
Aylık Dergisi 201. Sayı