Sovyetler Birliği dağılıp dünyanın ABD ve Sovyetler arasında paylaşıldığı Soğuk Savaş sona erdiğinde ise ABD, dünyanın tek “süper gücü” hâline geldi. Soğuk Savaş’ın ardından dünyada hâkimiyeti ele geçirdiği ve artık gücü kimseyle paylaşmak zorunda olmadığı iddiasında olan ABD’nin, bu noktaya gelene kadar yaptığı en iyi şey ise her şeyi yapmaya gücünün yetebileceği fikrini insanların zihnine zerk edebilme kabiliyetini haiz propaganda gücüydü.
Bu başarılı illüzyon, 11 Eylül 2001’de uçaklarla hedef alınan İkiz Kuleler ve Pentagon’la birlikte çöktü. Yani, Usame bin Ladin liderliğindeki El-Kaide New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ni ve Washington D.C.’deki Pentagon’u vurduğunda insanların kafasında yer edinen ABD olgusu yerle bir oldu.
Amerika ve Batı şok geçirmişti, zira kendilerinin “barış” getirmek için uyguladıkları metodu bu sefer kendilerine barış getirmek için uygulayan biri çıkmıştı. Lakin onlar bu durumu “terör” olarak adlandırdı. Çünkü vurulan onlardı, çünkü onlar masumdu! Fahişe yüzlü deve, Afganistan’dan bir tokat indirilmişti.
Hedef alınamaz olmasının sağladığı avantajla sermayenin merkez üssü hâline gelen, daha sonra askerî ve siyasî olarak dünya düzeninin kurucusu olan ABD, yıllarca emek vererek oluşturduğu imajın yıkılması sonrasında kudurmuş köpek misali İslâm dünyasının üzerine fiilen atılmaya teşebbüs etti. ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerinde eline aldığı işi yapmaktan aciz stratejik körlüğü ortaya çıkınca önüne gelenin ABD’ye kafa tutma cesaretini kendinde bulduğu bir dünya ortaya çıktı. İşin müntehasından bakıldığında, ABD’nin Afganistan’da aldığı mağlubiyet ise, 11 Eylül’ün, aradan geçen 20 yıllık süredeki tesirleriyle birlikte ne kadar ehemmiyetli bir hadise olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
ABD büyük darbeyi yiyince
11 Eylül saldırılarıyla vurulamaz sanılan ABD büyük darbeyi yiyince, daima istikrarı seven ve istikrarın olduğu yerde olan sermaye ABD’ye şüphe ile yaklaşmaya başladı. ABD’nin dış politikasının da radikal bir değişim ile saldırgan bir hüviyete bürünmesiyle bu istikrarsızlık ortamı perçinlenmiş oldu. Dünyanın güç ve ekonomi merkezi ekseninde kayma meydana geldi. Kısacası paradigma tamamıyla değişti!
11 Eylül hadiselerinin ardından paniğe kapılan ABD, Afganistan’ı işgal etti. Ardından Irak işgali… ABD, bu işgallerden sonra işler istediği gibi gitmeyince askerî harcamalar sebebiyle büyük bir iktisadî darboğaza girmiş oldu. Bunu da zaten yıkılma evresine girmiş olan ABD’nin sonunun gelmesini hızlandıran bir etken olarak not edebiliriz.
11 Eylül hadisesi ve arkasından yaşanan işgallerle, ABD dış politikasının temel yapı taşı olan Ortadoğu’da anti-Amerikancı tutumun halk arasındaki itibarı daha da arttı. Bugün hamlelerin baş döndürücü bir hız kazandığı Ortadoğu üzerine, artık 20-30 yıllık planlar yapılamıyor. Her taşın altından bir belirsizlik ve kaos çıkıyor. Bu kaosun ardından oluşacak düzen ise kimin hegemonyası altında kurulacak kestirilemiyor.
11 Eylül'ü ABD’ye yamamaya çalışmak
Kimilerinin üzerine komplo-teorileri üreterek “düzmecedir” dediği, “ABD, Afganistan’ı işgal etmek için kurguladı ve kendi istihbarat birimlerine yaptırdı” dediği ve bunları derken de sadece Dünya Ticaret Merkezi’nin tartışıldığı ve Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon’un vurulmasının hep göz ardı edildiği 11 Eylül hadisesi, ABD’ye çok pahalıya patlamıştır. 11 Eylül ABD için sonun başlangıcı olmuştur! 11 Eylül hadisesi ABD’yi yaralamakla kalmamış, dünyadaki siyasî atmosferi de tamamıyla değiştirmiştir. 11 Eylül saldırılarıyla beraber ABD’nin hâkimiyetinin de masaldan ibaret olduğu anlaşılmıştır. Buna mukabil hem Batı’da hem de Doğu’da NATO’nun meşruiyeti tartışılmaya başlanmıştır. Bununla beraber Batı’nın düşüşünün doğurduğu otorite boşluğu, Müslümanların özgüven kazanmasını sağlamıştır.
Yenilmez sanılan “süper güç”e 11 Eylül’le birlikte dev bir yumruk indirilirken ABD Afganistan topraklarına çekilmiş ve bu topraklarda Taliban tarafından boğulmuştur. Taliban’ın ABD’ye karşı yıllardır sürdürdüğü mücadele neticesinde yenilmez zannedilen ABD, Afganistan topraklarında perişan edilmiştir.
Dün 11 Eylül hadisesini ABD’ye yamamaya çalışıp, yine Müslümanların mücadelesini pasif göstermeye çalışanlar bugün de 20 senedir ABD ile savaşan Taliban’dan bir Amerikan işbirlikçisi çıkartmaya uğraşıyorlar.
ABD’yi mutlak güç addedenler
11 Eylül mevzuundaki en büyük dezenformasyonlardan birisi de “ikiz kulelerde ölen siviller” kelimelerinin devamlı tekrarıdır herhalde. “Pentagon” gibi senelerce “büyük bir savunma sistemi var” diyerek dünyaya hava atılan ABD Genelkurmay Başkanlığı’nın çökmesinin on saniyede gerçekleşmesinin şoku ancak böyle bir manipülasyonla kapatılabilirdi. Hep “ikiz kuleler”e ve “sivil kayıplar”a vurgu yapılması, “Pentagon hezimeti” kapatılırken Müslümanların “masum siviller”e saldırdığı imajının altının devamlı çizilmesi ve buna benzer birçok hususla beraber maalesef Müslümanların bu yalan, dezenformasyon ve manipülasyonları yutması da acı vericidir.
“11 Eylül Fedâ Saldırıları” karşısında bir türlü ABD’nin de “vurulabileceği” fikrine inanamama durumudur; oysa buradaki temel problem, böyle bir eylemi Müslümanların yapıp-yapmadığı değil, ABD’nin Allah’tan daha büyük bir imaj olarak zihinlerde yer edip etmediğidir.
Türkiye’de Batıcı diye tanımladığımız, muhafazakarından Kemalist’ine dek geniş bir perspektifte yayın yapan, ABD’yi mutlak güç addedenler, 11 Eylül’dekinden de büyük bir travma yaşıyorlar. Onlara göre ABD yenilmez güç olduğundan, onların şuurlarında İkiz Kuleler eğer vurulursa bunu vurabilen de ancak Amerika’dır kompleksi yatmaktadır.
Çakal Carlos’un kaleminden 11 Eylül
“Dünya tarihinin ABD için felaket olan en önemli devrimci operasyonlarından birinin yıl dönümüydü. Sistemi hedef alan en ehemmiyetli operasyon Aralık 1975’te düzenlenen OPEC baskını, ikincisi ise Şehid Usame bin Ladin tarafından organize edilen 11 Eylül saldırılarıdır. Dünya Ticaret Merkezine ve Pentagon’a uçaklarla düzenlenen saldırıyı Usame’nin öncülüğünde onun örgütü gerçekleştirdi. … Bu, emperyalizme karşı yapılan en büyük saldırılardan biriydi.
Elbette, orada -hepsi olmasa da- ölen bazı insanlar masum kurbanlardı; yanlış zamanda yanlış yerde bulunuyorlardı sadece. Ne var ki, orası, yâni Manhattan, insanlığın düşmanı olanların üssü, dünya halklarına karşı her gün 24 saat süren daimî bir savaşı -seyreltilmiş uranyumun dahi kullanıldığı- bombardımanlarla sürdürenlerin en başta gelen yönetim üssüydü.”
Kumandan Mirzabeyoğlu’nun kaleminden 11 Eylül
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Muztaribler eserinde Amerika’nın acziyetini ele alırken Ladin’in göstermiş olduğu şecaatı da şöyle dile getirmiştir:
“…gerçeği yönlendiren ve eline geçen fırsatı yiğitçe değerlendiren din gerçekçileridir ki, -onlar yalnız Allah’ın emirlerini dinlerler-, senin gerçekçilik adına Amerika’nın helâ taşlarını yaladığın yerlerde, ikiz kuleleri zeminle bir edip “süper devlet” palavrasını yerle yeksan ederler.”
Usame bin Ladin'in ABD'ye mektubu
Usame bin Ladin, 11 Eylül’den bir sene sonra yazdığı mektubunda, Amerikan halkına sesleniyor ve şu sorulara cevap arıyordu:
"Sizinle neden savaşıyoruz, size neden karşı çıkıyoruz, sizi neye çağırıyoruz ve sizden ne istiyoruz?"
Dört bin kelimelik mektubuna Hac süresi 39'uncu ayet (Kendilerine zulmedildiği için onlarla savaşılan müminlere savaş izni verildi. Ve şüphesiz Allah, onlara yardım etmeye kadirdir) ve Nisa süresi 76'ıncı ayet (İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar; öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır) ile başlayan bin Ladin, Amerikan halkına yönelttiği "Sizinle neden savaşıyoruz?" sorusuna yine kendisi cevap veriyor.
Ladin, mektubuna, "İlk sorunun cevabı çok basit; çünkü bize siz saldırdınız ve saldırmaya da devam ediyorsunuz" diyor.
Filistin'e saldırıldığını, İngilizlerin ABD'nin de desteği ile Filistin topraklarını Yahudilere verdiğini, bölgede on yıllardır devam eden bir işgal olduğunu belirterek, "İngilizler, sizin yardım ve desteğinizle Filistin'i 50 yılı aşkın bir süredir işgal altında tutan Yahudilere teslim etti; baskı, zulüm, suç, cinayet, sürgün, yıkım ve tahribatla dolu yıllar" ifadelerini kullanıyor.
Mektup, İsrail'in kurulmasının en büyük suç olduğunu belirterek, ABD'nin bu işin başında geldiğini söylüyor:
"Tevrat'ta kendilerine vaat edildiği üzere Yahudilerin Filistin üzerinde tarihsel bir hakkı olduğu yönündeki uydurma yalanlarınızı tekrarlamaktan henüz yorulmadığınızı görmek bizi hem güldürüyor hem de gözyaşlarına boğuyor. Bu sözde gerçeğe itiraz eden herkes antisemitizmle suçlanıyor. Bu, tarihteki en büyük yanlış, en yaygın uydurmalardan biri. Filistin halkı saf Arap ve orijinal semitlerdir. Musa Pegamber'in mirasçıları ve değiştirilmemiş gerçek Tevrat'ın varisleri olan Müslümanlardır"
'Filistin'de akan kanın intikamının aynı şekilde alınması' gerektiğini söyleyen Ladin, ABD'ye atıfla, "Somali'de bize (Müslümanlara) saldırdınız, Rusların Çeçenistan'da bize karşı yaptıklarına destek verdiniz, Hindistan'ın Keşmir'de bize yaptığı zulme ve İsrail'in Lübnan'daki zulmünde bize karşı destek verdiniz.
Sizin gözetim, rıza ve emirleriniz altında, sizin ajanlarınız olarak hareket eden hükümetlerimiz her gün bize saldırıyor.
Bu hükümetler halkımızın şeriatı tesis etmesini engelliyor, bunu yaparken de şiddete ve yalana başvuruyor.
Bu hükümetler bize aşağılanmayı tattırıyor ve bizi büyük bir korku ve baskı hapishanesine koyuyor.
Bu hükümetler ümmetin servetini çalıyor ve yok pahasına size satıyor.
Bu hükümetler Yahudilere teslim olmuş, Filistin'in büyük kısmını onlara teslim ederek kendi halklarının parçalanmış uzuvları üzerinde devletlerinin varlığını kabul etmişlerdir.
Uluslararası nüfuzunuz ve askeri tehditleriniz nedeniyle servetimizi ve petrolümüzü ucuz fiyatlarla çalıyorsunuz. Bu, insanlık tarihinin gördüğü en büyük hırsızlıktır.
Güçleriniz ülkelerimizi işgal ediyor, askeri üslerinizi her tarafa yayıyor, topraklarımızı yozlaştırıyor, Yahudilerin güvenliğini korumak ve hazinelerimizi yağmalamanızın devamlılığını sağlamak için kutsallarımızı kuşatıyorsunuz.
Her güç çocukların öldüğü Irak'ta Müslümanları açlığa mahkûm ettiniz. Yaptırımlarınız sonucunda 1,5 milyondan fazla Iraklı çocuğun ölmüş olması ve sizin buna aldırış etmemeniz şaşırtıcıdır. Ama sizin üç bin insanınız öldü, tüm dünya ayağa kalktı ve henüz oturmadı.
Yahudileri, Kudüs'ün ebedi başkentleri olduğu konusunda desteklediniz ve büyükelçiliğinizi Kudüs'e taşımayı kabul ettiniz. İsrailliler sizin yardımınız ve korumanız altında Aksa Mescidi'ni yok etmeyi planlıyor. Silahlarınızın koruması altında Şaron, ele geçirip yok etmeye hazırlık olarak ve Mescid-i Aksa'yı kirletmek için Mescid-i Aksa'ya girdi.
Bu trajedi ve felaketler, bize karşı baskı ve saldırganlığınızın örneklerinden sadece birkaçı. ABD'nin yarım asrı aşkın süredir bize saldırdığı bir ortamda bizim ABD'nin güven ve barış içinde yaşamasına izin vermemizi beklemek ne kadar mantıklı?"
Sivillerin dahli olmadığı halde bu yapılanların onları neden doğrudan etkilediği sorusuna da cevap veren Ladin, 2002 tarihli mektubunda, ABD'nin özgürlükler ülkesi olduğu iddiasını yayan Amerikalıların olduğunu belirtiyor ve bu argümanın geçerli olmadığını söylüyor. ABD'de halkın, özgür iradesi ile hükümetleri seçme ya da değiştirme yetkisine sahip olduğunu aktarıyor.
ABD'lilere suçlama yönelten Ladin, "Amerikan halkı İsrail'in Filistinlilere yönelik baskısı, topraklarını işgal ve gasp, Filistinlileri öldürme, işkence, cezalandırma ve sürgün etme politikalarını destekleyen hükümetleri seçmiş, kabul etmiş ve desteklediğini teyit etmiştir. Amerikan halkı, hükümetlerinin politikalarını reddetme ve değiştirme kabiliyetine sahiptir" diyor.
"Afganistan'da bizi bombalayan uçakları, Filistin'de evlerimizi vuran ve yok eden tankları, Arap Körfezi'nde topraklarımızı işgal eden orduları ve Irak'ın abluka altında tutulmasını sağlayan filoları finanse eden vergileri ödeyenler Amerikan halkıdır" diyor ve devam ediyor:
"Bu vergilerden alınan dolarlar, İsrail'e bize saldırmaya ve topraklarımıza girmeye devam etmesi için verilmektedir. Dolayısıyla bize yönelik saldırıları finanse edenler de Amerikan halkıdır ve seçtikleri adaylar aracılığıyla bu paraların kendi istedikleri şekilde harcanmasını denetleyecek olanlar da yine kendileridir. Amerikan ordusu, ABD halkının bir parçasıdır. Bize karşı savaşan Yahudilere utanmadan yardım edenler de aynı halktır. Bu nedenle Amerikan halkı, Yahudiler tarafından bize karşı işlenen suçlarda masum olamaz. ABD hükümeti ve Amerikan basını hala şu soruya cevap vermeyi reddediyor; New York ve Washington'da neden saldırıya uğradılar? Eğer Ariel Şaron, George Bush'un gözünde bir barış adamıysa, o zaman biz de barış adamlarıyız. Amerika ahlak ve ilkelerin dilinden anlamıyor, bu yüzden biz de ona anladığı dilden hitap ediyoruz."
Ladin: Amerika, Allah’ın izni ile güvenliği hayal dahi edemeyecek
Usame bin Ladin, 11 Eylül saldırılarından önce feda eylemcilerini gönderdiğini duyurduktan sonra şunları söylemişti:
"ABD, hayal dahi edemeyecek! Bakın sadece hayal diyorum;
Biz Filistin’de, Haram Topraklarda ve sair İslam topraklarında güvenli bir hayat sürmedikçe,
Amerika, Allah’ın izni ile güvenliği hayal dahi edemeyecek!"
Baran Dergisi