NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü)… Çok Uluslu Yağmacıların silahlı kanadı… Barbarlıkta sınır ve ilke tanımayan Yahudi ve Batılı emperyalistlerin “ulusal” çıkarlarının korunmasına, kollanmasına ve her çeşit hırsızlığın, dolandırıcılığın, katliamın rahatça gerçekleştirilmesine imkân sağlayan Allahsız, kitapsız, imansız bir çete…
Hıristiyanlardan müteşekkil (ilk üyelerin tamamı Hıristiyan’dır) çete üyelerinin güvenliği ve çıkarı kuruluşun ilk gayelerinden, zamanla kendileri dışındaki devletlere, ülkelere müdahale etmeye kadar varan “esnek yorum” yöntemiyle genişletilmiş gaye sahibi bir kuruluş… Daha sonra “Hıristiyan Ordusu-Haçlı Ordusu” kimliğini maskelemek için Kemalizm’in İslamsızlaştırdığı Türkiye’yle renkleniş, çeşitleniş… Sonraki hiçbir dönem de tek bir Müslüman devlet NATO’ya üye değil…
İlk Üyeler; ABD, İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İtalya, İzlanda, Kanada, Danimarka, Norveç ve Portekiz… Yunanistan ve Türkiye 1952 itibariyle birlikte üye, İspanya ise 1982’de katılanlardan.
4 Nisan 1949'da Washington Antlaşması ile kurulan NATO kendi üyeleri tarafından bir kolektif savunma örgütü olarak lanse edilmektedir. Oysa NATO’nun kendi tarihi bunu yalanlamakta, aksine bir kolektif yağma örgütü olduğunu ilan etmektedir.
Kuruluş amacına kadar sirayet eden bu husus, apaçık haliyle şu, özellikle üçüncü, dördüncü ve beşinci maddeler; Bu maddelerle üye ülkeler, ortak savunma için yeteneklerini geliştirmeye, herhangi bir üyenin toprak bütünlüğü, siyasî bağımsızlık ve güvenliği tehlikede olduğunda bir araya gelmeyi ve herhangi birine saldırıldığında bu saldırıya hepsine karşı yapılmış bir saldırı olarak kabul etmeyi taahhüt etmişlerdir.
Bu çerçevede belki de en mühim ve tartışmalı madde, NATO'nun görev sahasını belirleyen 6. maddedir. Literatürde "alan-dışılık" (out of area) kavramıyla anılan bu düzenlemeye göre, NATO sadece sınırları antlaşmada açıkça tarif edilen Kuzey Atlantik bölgesinde meydana gelen saldırılara karşı aktiftir. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra "esnek yorum" yöntemiyle içeriği genişletilen bu madde ile NATO; Somali, Afganistan, Sudan, Irak, Libya vb. yerlerde Müslümanların vatanlarının işgal edilmesi, milyonlarca müslümanın öldürülmesi ve bir o kadarının tecavüz ve işkencelerde yok edilmesi, trilyon dolarlara varan mal varlıklarının yağmalanıp NATO “asıl üye” ülkelerine taşınması gibi insanlık dışı uygulamaları gerçekleştirmiştir.
İslâm Düşmanı NATO
Bu çerçevede 1990'lar boyunca çeşitli dönüşümler geçiren NATO, 11 Eylül’de Müslümanlar tarafından “Kâfiri İninde vurma” operasyonu sonrasında iyice belirginleştiği üzere İslâm’la mücadeleyi ana hedef olarak belirlemiştir.
Siyonist-Haçlı sürüsünün başı AB-D’nin imajını yenileme adına ‘Biz İslamla savaşmıyoruz’ dese de hali hazırda gerçekleşen şeyler bundan faklı değildir. Bugün dünya genelinde Müslümanlara karşı gerçekleştirilen saldırılar, evinde eşiyle çocuğuyla ekmek davası peşine düşmüş garip gurabayı katliama tabi tutma çabaları vs. AB-D’nin ve O’nun taşeron örgütü NATO’nun İslamla savaşından başka bir şey değildir. Yine hali hazırda Somalili, Afganistanlı, Libyalı, Sudanlı, Iraklı İslam mücahidlerine karşı gerçekleştirilen katliamlar bu savaşın apaçık delilidir. Batı NATO aracılığı ile kendi dışında kalmış ülkeleri de İslam’la olan savaşına ortak etmektedir, etmiştir. Bugün NATO üyesi her devlet İslam’la savaş halindedir. Buna Türkiye de dâhildir. Dün ve bugün hala Irak ve Afganistan’da Batı’nın İslam’la savaşına NATO maskesi ile ortak olanlar içte yaşadıkları ‘terörizm’ sıkıntılarının en önemli kaynağının yine NATO olduğunu bilerek yapmaktadırlar bunu.
NATO'nun etkinliği dış güvenlik ile sınırlı kalmamış, 1950'li yıllarda İtalya'dan başlayarak NATO ülkelerinde gizli özel harekât daireleri kurulmuştur.
Gladio adı ile anılan bu birimler ülkelerdeki bağımsızlık yanlısı ve Çok Uluslu Emperyalistlere yönelik her türlü muhalefete karşı bir önlem olarak oluşturulmuş ve binlerce insanın birbirini kırmasına, beylik deyimle kardeşin kardeşi kırmasına zemin hazırlayan örgütlere öncülük etmişlerdir. Derin devlet tabiri NATO ile birlikte ortaya çıkmış ve hâlihazırda NATO hakimiyetinin, işgalinin, üyeliğinin sürdüğü bütün ülkelerde de bu bilfiil devam etmektedir. Zaman zaman “yeniden yapılandırılarak sürdürülen bu örgütlenme biçimi ülkemizde, yoluna “Ergenekon” namıyla hayat bulan Kemalist Gladio’nun tasfiyesi ile kendini yenilemiş, konseptini tazelemiş Ilıman İslamla güçlendirmiş bir “!!!”hareket olarak devam etmektedir.
Baş Komutan Obama
İlk Emir Türk Ordusunun başına çuval geçiren ABD’den… ABD FÜZELERİNİ BİZİM GÖSTERECEĞİMİZ YERLERE KONUŞLANDIR. Emre itaat asla “taşeron” olmayan AKP’den, ivedilikle yerine getirilir.
“Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı bir açıklama ile, Türkiye'nin NATO füze savunma sisteminde yer alacağı resmen açıklandı. Açıklamada, Türkiye'nin sistemin en kilit parçası olan erken uyarı radarlarına ev sahipliği yapacağı vurgulandı. ABD'nin son dönemde Türkiye'den en büyük talebi, NATO füze savunma sistemlerinde radarların Türk topraklarına yerleştirilmesiydi. İşte, Dışişleri'nin "gece yarısı" yapılan "radarları kabul ediyoruz" açıklaması da, tam Davutoğlu-Clinton görüşmesinden sonra gerçekleşti.”
İkinci Emir Avrupa Birliği kod adlı Haçlı Birliği’nden; NATO’YA BAĞLI OLMAYAN EGE ORDUSUNU LAĞVET, TERHİS ET, KAPISINA KİLİT VUR…
Emre itaat asla “taşeron” olmayan AKP’den ve O’nun ağzında bakla ıslanmayan vekilinden; “AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, asker-sivil ilişkilerinde tepeden tırnağa değişim istedi.(…)Halka ileri demokrasi sözü vererek yüzde 50 oy aldıklarını hatırlatan Çelik, Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması, darbelere dayanak olan 35’inci maddenin kaldırılmasının yanı sıra Yunanistan ile Balkanlar’dan gelen tehdit algısına karşı kurulan Ege Ordusu ve 1’inci Ordu’nun varlığı ile TSK’da verilen askeri eğitimi de tartışmaya açtı. Radikal gazetesinin haberine göre, TSK’nın Soğuk Savaş dönemine göre yapılandırıldığını, diğer NATO ülkeleri iç değişimlerini yaparken Türkiye’nin bunu yapamadığını söyleyen Çelik, “Gerekli düzenlemeler yapılamaz, hücre yenilenmesi sağlanamazsa bünye kendi kendisini tüketir”diye konuştu.”
Haçlı Ordusundan, dünden bir Emir, ORDUNU AL LİBYA’YA GEL VE İZMİRİ HAÇLI ORDUSU KOMUTA MERKEZİ YAP…
Emir büyük yerden denilir ve:
İzmir Haçlı Ordusunun Libya yağması için komuta üssü yapılır ve aynı zamanda gazetelere yansıyan şu haberden de ordunun kimin emrine kime karşı savaşmak üzere gönderildiğini takip edebiliriz.“NATO silahlı güçlerinin bir parçası olarak Libya'da Türk askerlerinin gönderilmesi tezkeresi AKP, CHP ve MHP'nin lehte tutum almasıyla meclisten geçti. Savaş gemileri ve savaş uçakları Libya'ya gidecek. TC yeni bir savaşa, emperyalist koalisyonun bir parçası olarak başladı. Libya'ya asker gönderme tezkeresi mecliste kapalı oturumda görüşüldü. 3 saat süren tezkere görüşmeleri halktan gizlendi. Tezkere, BDP ve DSP'li milletvekillerinin karşı oylarına rağmen AKP, CHP ve MHP oylarıyla kabul edildi.”
Libya için alınan karar ve uygulama Suriye için kapıdadır. Ve Suriye için kapıda olan YAĞMALAMA operasyonu gözden kaçırılmak istenmektedir. Türkiye’de haddi hesabı aşan bir CIA ve MOSSAD ajanı girişi ve faaliyeti söz konusudur. Bu çerçevede herkes, özellikle vatansever bilim adamları, aydınlar ve âlimlerimiz uyanık olsun. CIA ve MOSSAD bir milletin en çok beynini hedef alır ve onu imha etmeye çalışır. Aselsan cinayetleri ve Uçak kazası süsü verilmiş Mossad cinayetleri gibi.
Ve Türkiye bir takım basiretsiz, korkak ve makamperest kişiler tarafından MİLLETİN GÖZÜNÜN İÇİNE BAKA BAKA YAĞMACILARA TESLİM EDİLMEKTEDİR. Ve millet “cambaza bak” oyunu misali, Cambazın Yahudi çığırtkanlığına bakıp, alkış tutmakta lakin uyuşturulduğunun, beyninin iğdiş edildiğinin, soyulduğunun farkına varamamaktadır.