Yoldaşım Bruno Bréguet 71 sene önce, 29 Mayıs 1950’de İsviçre’de doğdu. Bugün (29 Mayıs) onun doğum günü. Bu yoldaşımız, 10 seneye yakın bir süre İsrail’de hapis yattı. Bir NATO operasyonuyla kaçırıldı, aradan seneler geçmesine rağmen hakkında hiçbir bilgi verilmedi.
Bruno İsrail’de tutulduğu cezaevinden çıktıktan sonra bazı faaliyetler sebebiyle Fransa’da da mahkûm edildi. 1995’te Türkiye’nin batı kıyısında bir evden ayrıldıktan sonra, İtalya’ya geçti, oradan da Yunanistan’a giden bir feribottayken NATO operasyon düzenledi. Feribot Amerikalı, Fransız, İngiliz ve başka birkaç ülkeye ait NATO gemilerinin baskını neticesinde komandolar tarafından ele geçirildi. Geminin kaptanı ve diğer kişiler konuşmaları hâlinde öldürülecekleri söylenerek tehdit edildi. Bruno önce Atina’nın en önemli cezaevine gönderildi, ardından ise oradan kaçırıldı. Tehdit edilmelerine rağmen geminin kaptanı da daha sonra konuşmaya karar verdi. Bunun üzerine o da kaçırıldı ve kısa bir süre sonra Yunanistan’ın batı kıyılarında cesedine ulaşıldı. Kaptan, ABD ve NATO’nun kriminal ajanları onu öldürdü.
Bruno ortadan kayboldu ve daha sonra hiç görünmedi. Bunu daha önce de birçok defa dile getirdim. Sorgulama esnasında kaza ile öldürüldüğünü düşünüyorum. Öyleyse bile cesedinin ailesine teslim edilmesi gerekirdi. Üst düzey bir emperyalist operasyondan söz ediyoruz.
Bruno, NATO ülkelerinin işlediği suçları gösteren bir örnek. Türkiye de hâlâ bir NATO ülkesi. Türkiye’de çok güçlü bir başkan var; hatta ülkenin kurucusu olan Kemal Atatürk’ten bile daha güçlü ve daha iyi. Erdoğan ülkesini tam bağımsızlığa kavuşturmak için mücadele ediyor. Fakat şu gerçek ki bir NATO ülkesi olarak Türkiye’de yerleşik bir düzen var. Her ne kadar ajan Gülenistlerin büyük bir kısmı temizlenmiş olsa da dünyanın pek çok yerinde Türkiye’ye karşı faaliyetlerine devam ediyorlar. Mesela Almanya’da… İsrail ile ilişkilerini söylemeye bile gerek yok, onlar İsrail’in müttefiki…
İki gün sonra (31 Mayıs) 9 Müslüman’ın şehid olduğu Mavi Marmara hadisesinin sene-i devriyesi. Buna geçmeden önce yarın (30 Mayıs) ölüm yıldönümü olan İsviçre Nazi Partisi’nin kurucu ortağından bahsetmek istiyorum. Bu adam Filistin davasına destek vermiş birisi. İsviçreli bir bankacıydı ve maddî bakımdan da desteği oldu.
Mavi Marmara’ya gelelim. Bundan 11 sene önce, içerisinde genellikle Türklerin olduğu, fakat diğer milletlerden de kişilerin bulunduğu Mavi Marmara isimli bir Türk gemisi, Siyonist İsrail ablukası altındaki Gazze’ye yardım götürmek için yola çıktı. Silahlı olmamalarına rağmen denizin ortasında İsrail hücumbotlarının saldırısına uğradılar. Avukatım ve yoldaşım Hani Süleyman’ın da aralarında olduğu birçok kişi vuruldu. Gemide Filistin davasına destek veren Lübnanlı bir piskopos, Hilarion Capucci de bulunuyordu. Kendisi geçmişte FHKC’ye de yardımları olmuş biriydi ve İsrailliler gemide onu da öldürmek istediler.
Mavi Marmara’ya uluslararası sularda saldırdılar ve birçok kişiyi şehid ettiler. Buna rağmen kimse bu hususta bir şey yapmadı. Bence Başkan Erdoğan bunu asla unutmayacaktır. Türkiye’deki gönüldaşlarım da bu hadiseyi hep hatırlamalıdır. Çünkü bu Siyonist İsrail devletinin tüm Müslümanların olduğu gibi, Hıristiyanların ve Yahudilerin de düşmanı olduğuna, tüm insanlığın düşmanı olduğuna misaldir. 1948 öncesinde o mukaddes topraklarda yaşayan Yahudiler var, onlar Siyonist değil, Müslüman ve Hıristiyanlarla birlikte bu topraklarda yaşıyorlardı. Bölgede artık en önemli güç Siyonistler. Özellikle İsrail’in başbakanı olan Netanyahu kriminal bir tip. Alman yoldaşım, Entebbe baskını sırasında İsrail’in halihazırdaki başbakanı olan Netanyahu’nun abisini vurdu, onla gurur duyuyorum. Bu şahsî bir mesele gibi olmakla beraber benim vaziyetimin de sebeplerinden biri.
Şu an yapılması gereken toprakları işgal altında olan Filistinlilerin gösterdiği destanlık direnişe iştirak etmek. Aslında Filistinlileri destekleyen İsrail vatandaşları da var. Onlar da Siyonistlerden kurtulabilmeyi ümit ediyorlar. Oranın İsrail tarafından Yahudi toprakları olarak gösterilmesine rağmen aslında Yahudi toprağı olmadığını, olsa olsa İbranî toprağı olduğunu biliyorlar. Geçmişten beri Filistin’de yaşayan İbranîler dışındaki Yahudilerin hepsi Filistin topraklarına sonradan gelmiş mülteciler.
1969 senesinde FHKC’nin Moskova’da düzenlenen kongresindeydim. Amaç, tüm Filistin’de tek bir devlet otoritesinin var olması ve her inançtan insanın bu devletin sınırları içerisinde barış içinde yaşamasıydı. Elbette burada mültecilere de yer olacaktı. FHKC radikal organizasyondu, evet; ama teklif edilen şey bugün de tek çözüm.
Türkiye’de de Yahudiler var. Onların da büyük bir kısmı Siyonist değil. Fakat menfaatleri için Yahudilikten döndüğünü söyleyen dönmeler için müsbet şeyler söyleyemem. Gerçek Müslüman olmayan Jön Türklerin içerisinde bunlardan mebzul miktarda bulunuyordu ve Ermenilere karşı faaliyetlerde büyük kabahatleri var. I. Dünya Savaşı’nda imparatorluğun kaybedip yıkılmasında da bunların tesiri bulunuyor.
Türkiye’de yıllardır iktidarda olan bir başkan var ve kendisi bir Kürt hanımla evli. Gönüldaş Erdoğan’ı daha fazla güçlendirmesi ve onu koruması için Allah’a dua ediyorum. Aktüel vaziyet son derece zorlu ve tehlikeli. Bu adam tarihî sebeplerle savunmada kalmak zorunda. Çok dikkatli olmalı, kendisini öldürtmemeli ve Türklerle Kürtleri mutlaka çok sağlam bağlarla bir araya getirmeli. Kürtler ülkede en fazla nüfusa sahip olan ikinci grup ve Kürtlerin büyük bir çoğunluğu Erdoğan’ı destekliyor.
Türkiye’nin hâlâ NATO’nun tesiri olduğunu da unutmayalım ve hürriyet için dua edelim. Bir mermi rejimi devirmek için yeterli. Erdoğan çok çok dikkatli olmalı. Hürriyet mücadelesi için politikalarını sürdürmeye ve gerçek bir Müslüman gibi davranmaya devam etmeli. Tüm azınlıklara saygı göstermeli.
Öyle bir süreçten geçiyoruz ki her şeyin yaşanması muhtemel. Ben ise karamsar düşünmüyorum. Hayalini kurduğumuz daha iyi bir dünyayı göreceğiz, bunun için dua ediyorum. 27 senedir cezaevindeyim ve şu anda elimden dua etmekten başka bir şey gelmiyor. Direnişim ise devam edecek, şehidlerimizi ve mücadelemizi anlatmaya devam edeceğim. Asla korkmuyoruz, hiç korkmadık; fakat emperyalistler hep korktu ve hâlâ korkuyorlar.
Mücadelemiz ölene kadar ve neticesinde bizden sonraki kuşaklara daha iyi bir dünya bırakacağız.
Allahü Ekber!
29.05.2021
Baran Dergisi 751. sayı