“Darbe”yi evvelden haber veremeyip devlet başkanını darbeye tatilde yakalatan meteorolojinin hava durumu tahmini tuttu. Darbeye alışık olan Müslüman halk “ansızın bastıran” belayı savuşturmayı bildi de, yönetmeye alışık olmayanlar bir kar fırtınasının getirdiği sıkıntıları savuşturamadı.
“Halk plaja akın etti, vatandaş denize giremedi” diyen ağalar kendini yine tutamadı. İçindeki “ben” ve “sen” (Batı) sevgisini yine bastıramadı. İngiliz Büyükelçisi’yle rakı-balık keyfini “halk”ın eziyet çekmesine yeğ, denizi layık görmediği halka da kar deryasını reva gördü.
“Operet”in şaheserlerini vermek gayesine matuf absürtlükleriyle meşhur “Başkan” dayanamadı, yapacağını yaptı. “Trollerin savaşı” ile başlayan gösterim “bir saatçik” ibaresiyle dramaya dönüşürken, olay örgüsünün en can alıcı noktası olan “Kahraman Balıkçı’ya gidiş” video gösterimiyle son buldu.
Yalnız, bu “tiyatro”da bir sahne anlaşılamadı, oyun açıkta kaldı…
“Nimet”e sel vururken, “halk”ın yaşadıklarını hissedebilmek için Bodrum’da denize girip ıslanmayı ve gizli tekne turlarını anladık…
Deprem sonrası kayak turizmine katkı sağlayıp, verilen vergiden depremzedelerin faydalanmasını sağlamak için yapılan tatil de tamam…
“Sevgili”yle planlanan ve bir aydır iple çekilen rakı-balık keyfinden vazgeçmemek de makul…
Peki, “Kahraman Balıkçı’ya gidiş” video gösteriminde, önden gidip yolu açması gereken kar küreme aracının konvoyun arkasından gelmesiyle verilmek istenen mesaj ne?
Düşündüm, düşündüm bu işin içinden çıkamadım. İleride yol tıkanırsa öne geçip yolu açması için desen de, balıkçıya ulaşmadan sıkıntı olursa geri dönebilmek için desen de olmaz.
CHP’nin niçin saat 12:00’den sonra “kafası düzden çalışan” HDP’li bir eş başkana rıza gösterdiği mi anlatılmak istendi acaba?
Neyse… Aslında memleketin gündemine uygun bir Temel fıkrası anlatmaktı niyetim, yazarken vazgeçtim. Bilen biliyor zaten, bir yazıya iki fıkra fazla…