Mustafa Levent Göktaş'ın "insani ve adil yargılanma hakkına sahip olmayacağı" gerekçesiyle Bulgaristan tarafından iade edilmeyeceğine dair karar açıklandı. Buna Filipe mahkemesine itiraz hakkı var, şayet oradan da red kararı çıkarsa, "Mustafa Levent Göktaş Suç Örgütü"nün lideri olan zat mahkemede bulunmadan Türkiye'de nasıl bir yargılanma gerçekleşeceği konusu bir tartışma sahası açar, tartışan tartışsın, hiç girmiyoruz oraya.
İddianamedeki başka bir nokta üzerinde durmak istiyoruz.
İddianameye göre, "Mustafa Levent Göktaş Suç Örgütü"nün kurucu yöneticisi eski ÖKK (Özel Kuvvetler Komutanlığı) subayı Mustafa Levent Göktaş; örgütün üyeleri de iddianameye göre şöyle: Göktaş’ın ÖKK bünyesindeki MAK (Muharebe Arama Kurtarma) Alayı komutanlığı döneminde altında görev yapan eski subaylar Fikret Emek, Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, Nuri Gökhan Bozkır ve eski astsubay Mehmet Narin.
ETÖ, FETÖ vezninde, affınıza sığınarak, "GTÖ veya GÖTE" diye de kısaltılabilecek yeni örgütümüzün işlediği iddia edilen iki suç gözüküyor iddianameye göre. Birincisi Necip Habl-e-MİT-oğlu, diğeri İhsan Güven cinayetleri. İlki hakkında zamanaşımı sebebiyle iddianame hazırlamaya öncelik verildiğinden, ikinci cinayet hakkında daha soruşturma safhasının sürdüğü söylenmiş.
Neyse, GTÖ lideri ve üyelerinin asker, ÖKK kayıtlı olmaları bir gerçek. Bunun yanında GTÖ kurucusu MLG'ın MİT müsteşarı olmak için uğraştığı kendisinin de beyanıyla sabit. GTÖ üyesi A. Tarkan Mumcuoğlu da MİT'e alınmış, tutuklanmadan kısa bir süre önce de "açığa" alınmış.
Şimdi bu "bağlantı", hadi moda kavramla söyleyelim, "irtibat ve iltisak" ortadayken, yahu ne irtibatı, iltisakı, isnat edilen suçların olduğu dönemde bizzat kimliklerini taşıyorlardı, GTÖ üyelerinin Özel Kuvvetler Komutanlığı kimlikleri ve MİT ilişki ve görevleri ortadayken, iddianamede ne yazıyor ve birkaç yerde vurgulanıyor?
Şu:
"Şüpheli Mustafa Levent GÖKTAŞ tarafından kurulan bu örgütün, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkilendirilmesi söz konusu olamaz. Şüpheliler TSK içerisinde bulundukları görevleri kötüye kullanarak konusu suç teşkil eden eylemler içerisine girmişlerdir."
Aynı goygoyu 15 Temmuz sonrasında da görmüştük.
***
16 Temmuz itibariyle general, albay ve binbaşılarının neredeyse yarıdan fazlası ya tutuklanmış ya açığa alınmış ya emekli edilmiş, "devletine ve milletine bağlı şerefli TSK'nın darbeyle ilişkisi kurulamaz" minvalinde laflar söylenmişti, hala da söyleniyor.
Hulusi Akar'ın Akıncı Üssü'nden yanında getirdiği Mehmet Dişli'nin, 16 Temmuz günü, sabah 08'den 16'ya kadar başbakanlıkta "darbeyi bastırmakla ilgili çalışmalar" yapması, ardından da tutuklanıp bilmem kaç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alması kadar "garip" bir açıklamadır bu aslında.
Genelkurmayı "işgal eden", "rehineler" alanlar da, 36 mı, 32 mi sayısı kaç belli değil, MAK Timidir; 3000 kişilik GKB Muhafız Taburunu "tuş" edenler (!) de ÖKK yani. Darbeci olduğu için öldürülen "tek general" olan Semih Terzi de ÖKK komutanıdır!
İddianamedeki "örgütün, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkilendirilmesi söz konusu olamaz" vurgusuna şiddetli itirazımızın sebebi, ÖKK'nın her taşın altından çıkıyor olması bir yana, "aynı titizliğin" başkalarına tatbik edilmemesine olan buğzumuz!
Bugün hala "İBDA-C lideri Salih Mirzabeyoğlu" açıklamalı "iddianameler" okuyoruz. Bugün! 2022! Bu iddianamelerin Google'dan mı yoksa lanetli "devlet hafızası/arşivi"nden mi alındığı bilinmez "açıklama" kısımları, 2018 yılında şehit edilen Salih Mirzabeyoğlu'nu hâlâ HAYATTA olduğu kabulü ile dolduruluyor ve kesinleşmiş beraat kararına rağmen "örgüt lideri" olarak gösteriyor.
İBDA bağlılarıyla alakalı iddianameler yazılabilir, normaldir, Salih Mirzabeyoğlu'ndan da bahsetmeniz normaldir, ama artık yeter yani, "örgüt lideri" DEĞİLDİR ve 2018'de de şehit olmuştur, bunu unutmayın KİNDAR ADLİYECİLER!
Mirzabeyoğlu'nun bir kere bile yüzünü, sesini duymadığı, bilmem hangi şehirdeki birine yazılan uyduruk iddianamelerde FİKİR VE AKSİYON KUTBU "İBDA"nın adını her sefer geçiren kindar adliyeciler ve kolluklar, GTÖ/GÖTE sözkonusu olduğunda niye "örgütün, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkilendirilmesi söz konusu olamaz" diye vurgularlar, işte buna itirazım var.
Üstelik ÖKK, "hususi komutanlık" olduğundan direkt Genelkurmay Başkanına bağlı o dönemde! İddianameden parça parça yapılan alıntılardan öğreniyoruz, daha önce basına düşen tanıklıklar da var, GÖTE'nin kurucusu ve üyeleri hakkında pek çok iddia ve şikâyet yapılmış ama "sıralı amirleri" oturmuşlar oturdukları yerde!
Bu iddianamede "sıralı amirlerin" ifadesi niye hiç alınmamış, niye hiçbiri "altına sahip olmadığı" için "görevi ihmalden" bile olsa iddianameye konulmamış veya suç duyurusuna konu edilmemiş?
***
İddianameye göre, GÖTE'nin faaliyeti 2002-2004 arası gözüküyor. Örgütün üyeleri o esnada ÖKK subayı. ÖKK subaylarının iddianamelere, beyanlara girmiş bu türden faaliyetleri -o dönem için de!- "yeni" değil, kısa bir süre önce de Danıştay'daki bir davaya konu edilmiş.
Okuyalım:
"- Sürtüşme yaratan bir diğer önemli olay bazı personelle ilgilidir. Mehmet Eymür, Özel İstihbarat Dairesinin eğitim ve operasyon kabiliyetini arttırmak için “Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan” ayrılmak ve emekli olmak isteyen bir grubun MİT’e alınmasına öncülük eder, gerekli tahkikatlar tamamlandıktan sonra şahıslar MİT’e alınırlar. Grup içinde O.Ç. isminde bir Albay, iki subay ve birkaç astsubay vardır. Subaylardan birisi K. K'dır. Eymür bunlara daimî kadrolar verilmesine, lojman tahsisinde öncelik tanınmasına yardımcı olur. Neticede yeni kurulan “eğitim ünitesi” bazı muvazzaf ve emekli asker kökenli kişilerin de ilavesiyle karargâh binası dışındaki bir yerde, Albay O. Ç.'nin yönetiminde faaliyete başlar. Bu arada Özel İstihbarat Dairesi Operasyon Başkanlığı ile birleşir."
Görüldüğü üzere Mehmet Eymür, git-gel yaptıktan (1993), MİT'te göreve başladıktan sonra "Özel İstihbarat Dairesi"ni geliştirmek için Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan subayları "işe almış."
Devamı daha ilginç:
"- Bir süre sonra “Eğitim Ünitesinde” görevli bazı personel Mehmet Eymür’e gelerek, K. K'nın kendilerine “bir siyasi eski parti genel başkanına eylem” için hazırlık çalışması emri verdiğini, böyle bir talimattan bilgisi olup olmadığını sorarlar. Mehmet Eymür irkilir. Henüz teşkilatta göreve başlamasından birkaç ay geçmesine rağmen K. K.'nın normal sayılmayacak bazı davranışları ile ilgili birçok bilgi intikal etmiştir. Eymür konuyla ilgili sual açar, ünitedeki personelin ifadesine başvurur. Bir sebeple yanına gelen K. K'yı ve konudan haberi olduğu halde müdahale etmediği anlaşılan ve korumaya kalkan, Mehmet Eymür’e bu bilgiyi kimin bildirdiğini araştıran O. Ç.'yi ağır bir şekilde yerer. Müteakip gelişmeleri ifadesi alınan personel şöyle anlatır;
“Bir konuyla ilgili olarak bilgi vermek için K. K.’nın odasına girdiğimde, …. ile konuşuyordu. Konuşmam bittikten sonra bana dönerek “…..’a bir görev vereceğim. Belki de ikiniz yapacaksınız” dedi. Sonra konunun, ……… öldürülmesi olduğunu öğrendim. Arkadaşımız bu konu ile ilgili rahatsızlığını bize anlattı. Bu konuyu Daire Başkanı O. Ç.’a bildirdik. Başkanımız, K. beyi korur bir biçimde, benim haberim olmadan böyle bir şey olmaz, bu konuyu da burada kapatalım dedi. Aynı konuyu K. K., bana da doğrulamış ve bu konuda yapacağımız bir eylemin bize zarardan çok fayda getireceğini beyan etmiştir.
Daire Başkanımız veya Bölüm Amirimiz, Sn. Mehmet Eymür tarafından bir soruya muhatap olmuş olacaklar ki ünitede bulunan bütün personeli bahçede topladılar. Daire Toplantıya kayıt cihazıyla gelen Daire Başkanı O. Ç., konuşmalarının bir bölümünü kaydettikten sonra, kayıt cihazını masanın ortasına atarak, isteyenin alıp, üst makamlara götürebileceğini söylemiş, bundan sonra çalışmaların Sn. Mehmet Eymür’ün inisiyatifi dışında gitmesi gerektiğini, engellendiklerini belirterek direkt Sn. Müsteşarımıza bağlı olarak çalışmamız gerektiğini vurgulamıştır.
Net olarak hatırladığım bu konuşmada “Arkadaşlar, geçen gün K., Mehmet Bey’e görev sonuç raporunu arz etmeye gittiğinde, birçok konuda hakarete uğradı. İsteyen bu kaseti Mehmet Eymür’e götürebilir, bana burada usule uymayan insanların ağır bir şekilde cezalandırılacağı, hatta büyük Başkanların bile Teşkilat’tan uzaklaştırıldığı söylenmişti. Ben kimseden korkmuyorum, Mehmet Eymür’den de korkmuyorum. Bizi buraya Başbakan aldı, ancak o geri gönderebilir. Burada bizi askeriz diye sevmiyorlar, işlerimizi engelliyorlar. Ben de duydum, K. de tesislere bakmaya gittiklerinde söylemiş, Genel Kurmay Başkanı’nın anasına küfretmişti. Ben bir Silahlı Kuvvetler mensubu olarak Gn.Kur.Bşk.’nın anasına küfrettirmem. Duydun mu Mehmet Eymür, korkmuyorum senden? (Bu sırada teybe biraz daha eğildi.) Mehmet Bey’i de buraya çağıracağım, hepinizin önünde aynı konuşmayı yapacağım, göreceksiniz.”
Devletin üst kademesine gelmiş bir kamu görevlisinin, Silahlı Kuvvetlerin en yüksek mertebesine ulaşmış bir şahsiyete küfrettiğine inanmıyorum. Bu olsa olsa suçluluk duygusu içinde olanların MİT ile Silahlı Kuvvetleri karşı karşıya getirme planlarının bir parçası olsa gerek.
Mehmet Eymür, O. Ç. ve K. K.’yi yetkisi dahilinde disiplin cezası ile cezalandırır. Kendisine “Genel Kurmay Başkanına küfretti” şeklinde iftira atan bu personelle çalışamayacağını üstlerine yazılı olarak bildirir. Şenkal Atasagun daha geniş olan disiplin cezası yetkilerini kullanmak istemez, aksine O.Ç. ve K. K.’ye yakınlık gösterir. Neticede O.Ç. başka bir Başkanlığa verilir, K.K. ise Şenkal Atasagun tarafından Operasyon Başkanlığı’ndaki başka bir üniteye alınarak özel görevlerle yurt dışına gönderilir."
Görüldüğü üzere, Tansu Çiller'in Mehmet Eymür'den yeniden organize edilmesini istediği "Konrt Terör Dairesi"ne alındığı iddia edilen isimler ÖKK'ndan. İsimler, O.Ç., K.K.; yukarıda bahsedilmeyen bir isim de D.K. Peki kim bunlar?
O.Ç. denilen, Albay Orhan Çoban.
K.K. denilen, meşhur Kâşif Kozinoğlu.
Orhan Çoban MİT'ten "emekli" olunca OYAK Güvenlik'in başına getirildi. Dönemimde Danıştay cinayeti meydana geldi.
Kâşif Kozinoğlu malum meşhur ölü.
Bu ikisi hakkında ne söylenmiş Danıştay'daki duruşmalarda?
"BİR SİYASİ ESKİ PARTİ GENEL BAŞKANINA EYLEM" yapacakları!
İlgisiz, alakasız kişilerin atışması değil, MİT'in en önemli adamlarından biriyle MİT arasındaki davada söyleniyor bu. Yani, "istihbarat bürokrasi" içinden ve mahkeme kayıtlarına geçmiş bir laf.
Bu iki kişi, Orhan Çoban ve Kâşif Kozinoğlu kim?
Yukarıda var: ÖKK'da "eğitmen komutan" iken MİT'e alınan subaylar! Kozinoğlu'nun Alaattin Çakıcı ile ilgisi de ortaya çıkmıştı. Orhan Çoban da -emekli edildikten sonra- Danıştay'ın güvenlik sisteminden sorumlu OYAK Güvenlik'in başına getirildi; orada bir "Telekulak skandalı" patladı sonra; bu skandalın ortaya çıkmasına sebep ise, Danıştay'daki meşhur saldırı esnasında "kameraların görüntülerinin silindiği" iddiasıydı. (Yedi sene sonra bir mucize oldu, görüntüler "geri getirildi.")
***
ÖKK adı sadece o tarihlerde mi geçti? Küçük bir araştırma ile dahi ÖKK veya öncüllerinin isimlerinin geçtiği çok sayıda ilginç haberi bulabilir okuyucular.
Habl-e-MİT-oğlu ve Güven cinayetleri ile bitti mi ÖKK adının geçtiği olaylar?
Hayır tabii!
Meşhur Sauna Çetesi neydi ki?
Onun başındaki Nuri Gökhan Bozkır, (birilerinin üzerine "mehdi genelkurmay başkanı" kitapları yazdığı) GKB eskisi Hilmi Özkök'ün arkadaşı bir generalin oğlu olduğu için "beceriksiz" olmasına rağmen ÖKK'na girdiği söylenen kişiydi! Bu "beceriksiz" ifadesi doğruysa bir eyvah, yalansa bin eyvahdır, ayrıca!
N. G. Bozkır'ın komutanı kim? GTÖ lideri Mustafa Levent Göktaş! Sauna döneminde MLG emekli ve avukat; bu sebeple de davada Bozkır'ın avukatı!
Peki N. G. Bozkır sadece Sauna ile mi öne çıktı?
Hayır tabii!
Meşhur "soğan tırları" ile tekrar gündeme geldi, 2016'da.
Meyve sebze taşıyan kamyonlar içinde Suriye'ye "silah sevkiyatı"yla adını duyurdu; Afyon, Dazkırı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2016/38 dosya numarası ile hakkında "fabrikasyon patlayıcı kaçakçılığı" gerekçesi ile soruşturma açıldı, bu esnada da Bozkır ülkeden firar etti, şu anda mahkeme devam ediyor ve "iade talepnamesi"nde bu dava olmadığından isnat edilen ve hakkında verilen ifadelere rağmen yargılanamıyor.
Yine...
15 Temmuz'da, "arabasına yapılan saldırıdan kıl payı" kurtulduğunu söyleyen dönemin ÖKK başının, tüm gece boyunca hiç ortalıkta gözükmemesi, saklandığı yerlerden etrafa telefonla emirler yağdırması, 16 Temmuz günü öğlene doğru ortaya çıkması da "hatırlarda." Bu arkadaş ile şimdi birtakım "emlak işleri" ile "accayip ve garayip" şekilde ilgilendiği iddia edilen dönemin savunma bakanı zatın şimdilerde yanyana resimlerinin çıkması da "hatırlarda" kalsın.
Bahsettik, 15 temmuzun vurucu timi, "her şeyi" de ÖKK! GKB binasını "işgal edenler" de onlar, Marmaris'te Erdoğan'a saldırı gerçekleştirenler de onlar. Değil mi?
Yani ÖKK, "bir şekilde" her dönem (hatta meşhur "Barnabas İncili" şeyinin şeyinde bile var!) manşetlerde!
Şimdi bütün "kirli işlerin" içinden bir veya birkaç mensubu hem de komutan seviyesinde ortaya çıkan bir askeri birlik olacak, bunu herkes bilecek ama iddianamede "şerefli TSK ile alakası yoktur" denilerek tek satırla geçiştirilecek!
İtirazımız bu noktaya işte.
Haklı gerekçelerle bunu söyleyebilir "adliyeciler", tamam, "çürük elmalar her sepette bulunur" denilebilir, anlaşılabilir, iyi de birader mevzu İBDA olduğunda, İBDA'nın bir fikir ve aksiyon mihrakı olduğu "beraat kararında" bile belirtilmiş, kayda geçirilmişken, niye tersi yazılıyor? Niye şehit olmuş Mirzabeyoğlu'nun ismi hala hayattaymışcasına geçiriliyor?
Üstelik İBDA bağlılarının isimlerinin geçirildiği iddianamelerde bir tane bile “kirli iş” yokken?
Kaynaklar:
https://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=158
https://www.gazetevatan.com/gundem/oyakta-telekulak-iddiasi-450581
(Mehmet Eymür MİT’ten atılınca Danıştay 5 No’lu Daire’ye dava açtı. (Dosya No: 1998/ 3897)