Türkiye’nin 2020 senesi GSYH’sı 730,1 milyar dolar. Dünyanın zengin ailelerinden yalnız biri olan Rothchilds’ın şirketleri üzerinden elinde tuttuğu servet ise 2009 senesi verilerine göre 4-5 trilyon dolar, kontrol ettiği toplam para ise 15 trilyon dolar civarında bulunuyor.
Elimizdeki şu iki veriye bakarak bile rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Türkiye ekonomisinin dışarıdan gelmesi muhtemel hiçbir ekonomik operasyona simetrik olarak karşılık vermesi mümkün değildir. Dolayısıyla bu mücadeleyi asimetrik bir plana taşımak gerekir ki, bu da ancak iktisadî sistemin kurallarını değiştirmekle mümkündür.
Ekonominin Sakat Dayanakları
Türkiye ekonomisinin üzerinde işlediği temel dayanaklar, dışarıdan bir operasyona maruz kalmaya lüzum bırakmadan kendi içinde kriz üretme becerisine zaten sahib bulunmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı verilere göre ülke her sene büyüdüğü hâlde, bu büyüme toplumun büyük bir kesimine yansımıyor. Servet zaten yalnız belli bir zümre elinde urlaşırken, oradan dökülen kırıntılardan toplanan tasarruflar da, yatırım enstrümanı seçeneklerinin sınırlı olması dolayısıyla döviz, faiz, gayr-ı menkul ve otomobil gibi alanlara yönelerek, piyasadaki para deveranının sürekliliğini baltalıyor ve daralmasına sebebiyet veriyor. Yatırım enstrümanları çeşitlendirilmediği ve hakiki bir üretim ekonomisinin yatırımına tahsis edilmediği sürece de faizi kaldırmaktan yahut düşürmekten bahsetmek abesle iştigâl etmekten öte bir anlam taşımıyor.
Hizmet sektörüne yapılan yatırımlar ise başlıca sarf malzemelerinin ithâl olması dolayısıyla bizim değil ithâlatçısı olduğumuz ülkelerin ekonomilerini ihya ediyor.
Bir diğer taraftan, Türk Lirası’nın bir paradan beklenen fonksiyonları yerine getirememesi sebebiyle yerli olarak yapılan malların bile fiyatlandırması hem milletlerarası piyasalara ve hem de dövize göre belirleniyor. Yâni şuradaki toprağa ekilen bir soğan bile topraktan çıkıp fiyatlandığı andan itibaren Türkiye ekonomisine değil, dolar üzerinden Amerikan ekonomisine ve dolara dayalı global iktisadî düzene hizmet ediyor.
Hukuk Sorunu
Çin’in global ekonomik sisteme entegre edilmesi sürecine, mülkiyet ve ticaret hukukunun batılı sermayedarların menfaatine hizmet edecek şekilde düzenlenmesiyle başlandığından daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Aslına bakacak olursak, bir ülkenin mülkiyet ve ticaret hukukunu, başka birinin menfaatine göre düzenletmesi, eski dönemlerdeki sömürgecilik anlayışının, bugünün dünyasına göre yenilenmesinden ibarettir.
Bir ülke ekonomisinin global sermayedarların sömürüsüne tahsis edilmesi, Çin misalinde olduğu gibi, mülkiyet ve ticaret hukukunun düzenlenmesinden geçiyorsa; aynı şekilde bir ülke ekonomisinin sömürge olmaktan çıkarılması da aynı mülkiyet ve ticaret hukuku kanunlarının, bu kez millî menfaatlere göre yeniden tanzim edilmesinden geçer demek ki.
Hadiseye bu açıdan yanaşıldığında görülebileceği üzere, bir kere başın başında yerli ve millî bir ticaret, mülkiyet, miras ve maliye hukukunun kanunlaştırılması ve böylelikle ekonomimizdeki inisiyatif, o sıkça konuşulan dış minnaklardan alınıp, millete tevdi edilmelidir.
Mevduatlarda Kuzu Gibi Yatan Sıcak Para
Yurtiçi yerleşiklerin döviz cinsinden mevduatları toplamı 230,9 milyar dolara yükseldi. Döviz mevduatlarının toplam mevduatlar içindeki payı ise yüzde 62,2’ye yükselerek, 2001 yılı ekim ayındaki %61,5’lik rekor da egale edilmiş oldu.
Bankalardaki mevduatlarda yatan bu para, krediler ile yatırımlara dönüşmediği, piyasadaki para deveranına dâhil olmadığı için, esasında tam da Üstad Necib Fazıl’ın “urlaşmış sermaye” derken kast ettiği mânâyı karşılıyor.
Türkiye ekonomisi kötüledikçe nam salan, yaşanan iktisadî sıkıntılara karşı dışarıdan sıcak para girişinden başka reçetesi olmayan kimseler, banka mevduatlarında tıpkı ölü gibi yatan içerideki sıcak paradan nedense tek bir kelime bile bahsetmiyorlar. Memleketin tasarruflarından elde edilmiş bir birikim var; fakat bu servetin iktisadî hayatın sırtında yük olmaktan başka hiçbir faydası bulunmuyor. Yine Üstad Necib Fazıl’ın sıkça kullandığı esprilerden biridir, “açlıktan ölmek üzere olan bir delinin, önündeki pilavı kaşıklayıp ağzına mı, kulağına mı, ne tarafa götüreceğini bilmediği” bir manzara, bugünkü Türkiye’nin sıcak para arayışındaki manzarayı resmetmektedir.
Memleketin birkaç senedir aradığı, taradığı, ama bulamadığı için başını taştan taşa vurduğu kur, faiz, enflasyon üçgeninde başta orta ve düşük gelirliler olmak üzere bütün bir milletin kan revan içinde kalmasına neden olan yokluğun, esasında memleketteki yerleşiklerin mevduatlarında kuzu gibi yatıyor olması gerçekten de hayrete şayandır.
Para Saymayı Bilmeyen Ekonomistler
“Türkiye’ye sekiz trilyon dolar yatırım geliyor” diye önce mabadından uyduran, sonra aynı organı yırtarcasına bu palavranın cazgırlığını yapanlar para saymayı bilmediklerinden, hatırlatalım. Türkiye’nin 2020 GSYH’si 720,1 milyar dolar. Türkiye’de 2020 senesinde üretilen tüm ekonomik değerin tamamı 720,1 milyar dolar. Yâni yerleşiklerin bankalardaki döviz cinsinden olan mevduatları, Türkiye’nin 2020 senesinde ürettiği tüm ekonomik değerin üçte birinden fazlasına tekabül ediyor; fakat yurt dışından sıcak para girişi olsun da, bütün tasarruflarımızı da alıp yanına gitsin diyenlerin akıllarına nedense bu sıcak parayı piyasaya çekecek enstrümanlar geliştirmek gelmiyor.
Altına Endeksli Altın Kaime
Türk Lirası’nın bir paradan beklenen vasıfları yerine getiremiyor olmasının neticelerini kısaca bir sıralayalım:
Vatandaş, bankalardaki mevduatlarını Türk Lirası cinsinden değil, döviz cinsinden saklıyor.
Üretilen mal ve hizmetin fiyatlandırılması iç piyasaya ve Türk Lirasına göre değil, milletlerarası piyasaya ve dövize göre yapılıyor. Bu da tabiî olarak enflasyona sebeb oluyor.
Geçtiğimiz senelerde Türk Lirası cinsinden yapılan uzun vadeli anlaşmalar dolayısıyla pek çok kimse büyük zararlara uğradı, uğruyor. Bu sebeble de artık kimse Türk Lirası üzerinden vadeli anlaşma yapmıyor ve bugün döviz cinsinden yapılan anlaşmalar dolayısıyla içeride yapılan üretim ve ticaret bile kendi kendine cari açığa sebeb olma riski doğuruyor.
Devletin yatırımları teşvik için Türk Lirası cinsinden verdiği finansman destekleri bile “yatırımcı” tarafından dövize yatırılıyor.
Hâl böyle iken, terazinin iki kefesinde yalnız faiz ve kur varmış gibi hareket ederek Türkiye’nin iktisadî sorunlarının bir çözüme kavuşturulamayacağı açık. Türkiye ekonomisine esaslı bir şekilde el atılacaksa, cumhuriyetin kuruluşundan beri sulandırıla sulandırıla milyonlarca kere değersizleşen, bir müddet sonra da değersizliği içinde değer dengesine oturan Türk Lirasına el atmak ve onu hakiki bir kıymet vahidine bağlayarak, kaybetmiş olduğu değeri, itibarı kendisine iade etmek gerektiği açık. Biz, bu sebeble, uzunca bir süredir, Türk Lirası’nın paraya ait vasıfları kazanmasının Türkiye ekonomisi için mümkün tek yolu olan paranın altına endekslenmesi üzerinde duruyoruz. Hatta bu teklifimizi biraz daha revize edelim. Türk Lirası yine yerli yerinde kalsın; fakat bunun yanında Türk Lirası haricinde, basım yetkisi Darphane ve Damga Matbaası’nda, karşılığı çeyrek, yarım ve bir gram gibi altın karşılığı olan, Altın Liralar basılarak piyasaya sürülsün. Bu paralar kaime olarak mübadele aracı olarak kullanılabileceği gibi, banka mevduat hesablarında da bu para cinsinden hesaplar açılmasına ve para transferi yapılabilmesine olanak sağlanmalıdır.
Altın Lira’nın basılmasından maksat:
Hakiki bir değeri olan bu senetlerin bir tasarruf vasıtası olarak kullanılabilmesine olanak sağlamak ve bankalardaki döviz cinsinden tutulan mevduatların bu sayede piyasadaki para deveranına dahil edilmesini sağlamak.
Vadeli anlaşmalarda ödeme cinsi olarak bu paranın kullanılması ve fiyatlandırmaların döviz baskısından arındırılması.
Üretilen mal ve hizmetlerin Altın Lira üzerinden fiyatlanması ve kur dalgalanmalarından kaynaklanan enflasyon karşısında bu paranın adeta bir dalgakıran vazifesi görmesi.
Tedavülde sırf döviz üzerinden para kazanma imkânının daralması sebebiyle para kazanmak isteyenlerin fiili yatırımlar yapmaya yönelmek zorunda kalmaları.
Bilhassa servet sahiblerinin kurdaki dalgalanmayı fırsat bilip, Türk Lirası cinsinden sabit gelirli vatandaşı soyup soğana çevirmelerinin engellenmesi.
Yatırım Enstrümanlarının Çeşitlendirilmesi
Erdoğan başta olmak üzere konu her ne olursa olsun sürekli olarak ön plana çıkartılan yol, köprü, havalimanı, hastahane gibi yapılmış ve planlanan yatırımların halka arz edilmesi. Öyle ya, bu işleri yapmak için ihtiyaç duyulan finansman niçin yerli kaynaklardan sağlanmasın ve yatırımcısı millete kazandırmasın?
Bir süredir muhalefet tarafından Katar ile Birleşik Arab Emirliklerine peşkeş çekileceği iddia edilen Aselsan, Roketsan, Havelsan, TPAO, BOTAŞ gibi şirketler de halka arz edilmelidir. Yalnız bu bildik mânâda bin türlü manipülasyona açık borsa üzerinden değil de, devlet bankalarından alınabilecek hisse senetleri üzerinden, sermayenin bunu fırsat bilip hisselere çöreklenmesine karşı tedbirler alınmak suretiyle ve her sene elde edilen kâr payının dağıtılması şartıyla yapılmalıdır.
Böylelikle yatırım enstrümanları çeşitlenecek ve millet yatırım için döviz, emlak, oto üçgenine sıkışıp kalmaktan kurtulacak, piyasadaki para deveranı da hızlanacaktır.
Döviz Hareketlerine Tedbir
İthalat ve ihracat kaydı olmayan, döviz ihtiyacını resmî belgelerle ibraz edemeyen tüm kişi ve kurumların döviz alışverişlerinde stopaj vergileri yükseltilmeli.
Ayrıca yurt dışına döviz çıkışına yönelik ciddi tedbirler alınmalı ve uygulanmalı.
İrade
Türkiye’nin iktisadî sorunlarının temelinde siyasî sorunların yattığı, siyasî boyunduruktan kurtulmadan iktisadî boyunduruğun da kırılamayacağı muhakkak. E tabiî bunun yolu da hakiki bir irade beyanından geçiyor. Neler nelere vesile olur bilinmez, biz ümitvârız ve içinde bulunduğumuz olağanüstü şartların aşılması için olağanüstü tedbirler alınması gerektiği noktasında musırrız.
Baran Dergisi 779. sayı