28 Şubat post-modern darbesinin asıl mimarı eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın, komuta grubu içerde iken, kendisi niçin dışarıdadır? Bu ayrıcalık neyin nesi?
Malumdur ki askerlikte hiyerarşi önemlidir. Hiçbir ast komutan, üst komutanın onayını almadan herhangi bir icraatta bulunamaz. Yani eğer Genelkurmay İkinci Başkanı, Genelkurmay Genel Sekreteri, Jandarma Komutanı yaptıkları işlerden dolayı suçlu iseler, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı da suçludur.
Yok eğer İsmail Hakkı Karadayı suçsuzsa, o zaman onun alt kademelerini suçlamak hangi ölçüye göredir? Yukarıda belirttiğimiz gibi, post-modern darbenin mimarı İsmail Hakkı Karadayı’nın, derhal tutuklanması gerekir. Zira; 1995 seçimlerinden beş gün önce yapmış olduğu açıklama ile Türk ordusunu tahrik etmiş ve siyaset yapmıştır.     
Ayrıca; seçimlerden sonra Refah Partisinin ANAP’la koalisyon kurma aşamasında, o zamanın Meclis Başkanı Mustafa Kalemli’yi arayarak; “Böyle bir hükümet kurulursa hiç olmayacak işler olur” demiş ve böylece siyasetin içine girmiştir. Oysa Genelkurmay Başkanlığı siyaset yapma makamı değildir. Genelkurmay Başkanının siyaset yapması da suçtur.
Bir başka zaman da; “Hocayı Demirel ile görüştüm. Erbakan’ın mutlaka gitmesi lazım dedim. Demirel ne dersem onu yapardı” demiştir. Bu beyan doğrudan doğruya meşru hükümete karşı fikri ve fiili bir kalkışmadır. Meşru hükümete karşı ayaklanmadır. Bunun hukuki ve kanuni tarifi Anayasa’da mevcuttur.
Diğer taraftan Yunanistan Elefteros Tipus gazetesine verdiği beyanatta; “Refah-Yol birkaç hafta içinde yıkılacaktır” kehanetinde (!) bulunmuştur. Demek ki, meşru hükümeti düşürmek için hazırlıklı olduğunu söyleyebiliyor. Adam sanki siyasi parti başkanı. Bir başka açıklamasında; “Yılmaz’a altın tepside iktidarı teslim ettik. Cumhurbaşkanı ile gizli toplantı yaptık” diyebiliyor ve hükümet kurma ve kurmama işine karışabiliyor.
Diğer taraftan Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman’ın, Hasan Celal Güzel’e; “Hükümetin icraatlarını, gidişatını iyi görmüyoruz. Sanmasınlar ki, sessiz kalırız. Çok açık söylüyorum, böyle devam ederse darbe olur” demesine karşı Genelkurmay Başkanının sessiz kalması, bu görüşü destekleme anlamına gelmez mi?
Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir; “Hükümet çembere alınmalıdır” diyor ama Genelkurmay Başkanından ses yok. Zira sözleri bir nevi onaylıyor. Keza Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal; “Genelkurmay Başkanının emrini alıp planlama yapalım… Katılacak tank birliklerini Sincan’da yürütelim” diyebiliyor ve akabinde tanklar Sincan’da balans ayarı için yürütülüyor. Bu kalkışma anlamına gelen açıklamalara Genelkurmay Başkanı iştirak ediyor olacak ki, aksi halde işlem yapması gerekenler hakkında hiçbir işleme tevessül etmiyor.
28 Şubatta Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın yapmış olduğu açıklamalar, ayrıca emri altında bulunanların yapmış olduğu açıklamalar dikkate alındığında, en üst yetkili olarak İsmail Hakkı Karadayı’yı bu açıklamalardan sorumlu tutmamak hukuken mümkün mü?
Yukarıda isimleri zikredilen Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman tutuklu iken bunların amiri durumunda bulunan İsmail Hakkı Karadayı ile Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal niçin dışarıda geziyor? Bu hal bazı şüpheleri akla getirmektedir. Yoksa bu kişiler ABD’nin şemsiyesi altında, hükümetçe korunmakta mıdır? 28 Şubat post-modern darbesi sorgulanıyorsa bu suçun bütün mensupları aynı statü içinde sorgulanmalı, tevkif edilmeyenler de tevkif edilmeli veya aynı suçtan tevkif edilenler de tahliye edilmelidir. Hukukta çifte standart olmaz.





Baran Dergisi 293. Sayı