18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan kapitalist ekonomi modeli birçok evreden geçerek günümüze kadar ulaştı. Zaman zaman büyük krizler atlatan sermaye, tahminlerin aksine bir şekilde yolunu bulmayı başardı. 20. yüzyılda en büyük rakibi olan sosyalizmi de politik anlamda saf dışı bırakan sermayenin serüveni teknolojinin gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte yeni ve çok güçlü etkiler oluşturacak bir evreye giriyor: Tekno-Feodalizm.

Politik-ekonomi alanında önemli katkıları olan Yannis Varoufakis tarafından ortaya atılan bu yeni ‘teori’ kapitalizmin yeni merhalelerini daha detaylı bir şekilde incelememiz açısından iyi bir olanak sunuyor. Ancak bu teoriyi serdetmeden önce dünyada politik-ekonominin son geldiği noktaya biraz değinmek faydalı olacaktır.

Kapitalizmin ilk eleştirmenlerinden olan Karl Marx, siyasi iktidarın ekonomik güçler tarafından yönetildiğini belirtmişti. Ona göre politik iktidar, ekonomik iktidarın bir yansımasından başka bir şey değildi. Sermaye, politika yoluyla hem kendisini gizliyor hem de sorumluluktan kurtuluyordu.

Sermayenin politika üzerindeki etkisinin yanı sıra bir de onun tekelleşme temayülünü vurgulamak gerekiyor. Paul Sweezy isimli ekonomist, yazdığı ‘Tekelci Sermaye’ isimli kitabında sermayenin tekelleşme temayülüne sahip olduğunu ve dünya ekonomisinin giderek bir grup insanın elinde yoğunlaşacağını belirtiyor.

Sweezy’nin haklı olduğu günümüzde neredeyse kanıtlanmış durumda. BBC’nin haberine göre dünyada toplum servetin %82’si dünya nüfusunun sadece %1’lik kesiminin elinde. Türkiye’de ise toplam servetin %50’si nüfusun %20’lik kesiminin elinde bulunuyor. Durum böyleyken sermayenin tekelleşme eğiliminde olduğu görülüyor. Teknolojinin ortaya çıkışı ise bu süreci hızlandırdı. İşte Yannis Varoufakis’in Tekno-Feodalizm olarak isimlendirdiği kapitalizmin yeni ve son evresi de böyle ortaya çıktı.

Teknolojinin yayılmasıyla birlikte dünya nüfusunun büyük çoğunluğu internete erişim sağladı. Özellikle telefon kullanımının artmasıyla birlikte her türlü alışveriş internet üzerinden sağlanabiliyor. Bu da teknoloji ve yazılım şirketlerinin büyük avantaj kazanmasıyla sonuçlandı.

Tekno-Feodalizm’i açıklamak için X, eski adıyla Twitter örneğini ele alabiliriz. Milyonlarca kullanıcıya sahip olan X uygulaması, kullanıcılarına para ödemeden onların yazıp çizdiği içerikler sayesinde reklam gelirlerini artırıyor. Devlet başkanları dahi halklarına hitap edebilmek için X uygulamasını kullanmak zorunda kalıyor. X, bir bakıma iletişim alanında bir tekel oluyor ve kullanıcılar da hiçbir ücret almayan gönüllü kölelere dönüşüyor.

Daha dikkat çekici örnek ise milyonlarca üretici ve tüketiciyi bir araya getiren alışveriş siteleri. Milyonlarca satıcı ile tüketiciyi buluşturan bu siteler, yapay bir pazara benziyor. Hiçbir şey üretmeyen bu pazarlar sadece bir buluşma noktası oldukları için üreticilerden ücret kesiyor. Elbette, burada bir hizmet sunulduğu düşünülebilir ancak bu sitelerin pazar olarak adeta tekelleştiğini gördüğümüzde herkesin bu ‘feodal’ hükümdara ücretini ödemek zorunda olduğunu anlıyoruz. İnsanların mallarını satmak için başka bir şansları kalmıyor.

Diğer yandan telefonumuza uygulamalar indirdiğimiz ‘store’ları ele alalım. Burada da uygulama üreticileri, haraçlarını vermek zorunda kalıyor.

Varoufakis’e göre bu bulut sistemlerine vergi yüklemek gerekiyor. Hiçbir eylemde bulunmadan sadece internet-bulut kirası ile gelir elde eden bu sistemlerin ileride çok daha büyüyeceği ve insanları esir alacağını düşünebiliriz.

Aylık Baran Dergisi 36. Sayı, Şubat 2025