Devletin piyasa üzerindeki misyonunu, en kısa hâliyle, paranın dışarıya kaçmak için kullandığı bütün yolları tıkamak ve tedavüldeki paranın piyasadaki sirkülasyonunu daimî kılmak şeklinde ifade edebiliriz.
Türkiye’de paranın dışarıya kaçmak için kullandığı bütün yolların serbest olduğunu, hattâ Türkiye’deki iktisadî sistemin burada üretim ve hizmetten elde edilen kazançları yurt dışına kaçırmak üzere kurgulandığını bu sayfalardan defalarca izah ettik. Türk Lirası da mevcut hâliyle bu sisteme hizmet eden önemli parçalardan birini teşkil ediyor, çünkü paradan beklenen temel fonksiyonların hiçbirini yerine getiremiyor. Bu sebeble de burada hizmet ve üretimden elde edilen kazancı süratli bir şekilde diğer para birimlerine çevirmek yoluna gidiliyor ve bunun büyük bir kısmı da yurt dışına çıkarıldığı için ülkemizde yapılan yatırımlardan bile biz değil, diğer para birimlerinin sahibi ülkeler kazançlı çıkıyor ve bir süre sonra bu vaziyet gitgide içinden çıkılmaz bir hâle dönüşüyor.
Para-Kan
İktisadî sistem içerisinde paranın rolü, vücud sistemi içinde “kan”ın oynadığı role benzer mahiyettedir. Kanın keyfiyeti, yâni kan değerlerinin bozulması nasıl ki anemi diye tanımlanıp, vücudun hastalanmasına vesile teşkil ediyorsa, bir para biriminin keyfiyetinin bozulması da iktisadî sistemin tamamını hasta eder.
Bir diğer taraftan damar tıkanıklıkları ile kalb hastalıkları dolayısıyla kan deveranının sekteye uğraması nasıl ki krize neden oluyorsa, piyasalarda para sirkülasyonunun sekteye uğraması da iktisadî krizleri doğurmaktadır.
Yine fazla tuz yenildiği takdirde vücudun bu tuzu seyreltmek için kanın su hacmini arttırması ile tuz oranı düştüğü vakit kandaki su miktarını azaltması neticelerinde meydana gelen yüksek ve düşük tansiyon da, emisyon hacmini olur olmadık daraltmak yahut genişletmekle aynı neticeyi vermekte ve bu sefer piyasaların tansiyonu yükselmekte veyahut düşmektedir.
Aynı misâlden devam edecek olursak, üretilen katma değerin karşılığının sürekli olarak yurt dışına kaçırılması da yaralanma neticesindeki aşırı kanamaya benzer; nasıl ki aşırı kan kaybeden hastaya ölmemesi için kan takviyesi yapılıyorsa, gerek cari açık gerekse sermaye sahiblerinin kazançlarını yurt dışına kaçırması neticesinde yaşanan para kayıpları da borç alınmak suretiyle ikâme edilmeye çalışılır; tabiî hekimlerin karşılarına gelen kanamalı hastayı hayatta tutmak için bir yandan kan takviyesi yaparken diğer taraftan da kanamaya müdahale ederek, yarayı kapatmaya çalıştıklarını söylemeye lüzum yoktur herhâlde.
Hekimler bilirler ki, bir vücuttaki sistemlerin ahenkli bir şekilde çalışmasının sırrı dengededir. Ruhî ve kimyevî denge bozulduğu takdirde o vücutta birçok hastalık meydana gelir ve eğer ki asıl saik olarak bu dengesizlik giderilmeye çalışılmaksızın yalnız netice mesabesindeki hastalık üzerinde durulur ve yalnız bu hastalık tedavi edilmeye çalışılırsa şifa bulunamaz. Rahatsızlığın “ortaya çıkan” şeklini hedef alan tedaviler hastalığı geçici olarak baskılasa da, ruhî ve kimyevî muvazene tesis edilemediği takdirde aynı yahut başka hastalıkların o vücutta gelişmesi mukadderdir.
Türk Lirası
Ülkemizde artık kronik hâle gelmiş iktisadî krizleri yalnız tek bir sebebe irca etmek elbette söz konusu değil. Yalnız bir krize çözüm getirilmek istendiğinde de bir yerden başlamak gerek ve bize kalırsa ülkemizdeki tüm iktisadî faaliyetlerin merkezinde yer alan Türk Lirası’nı ele alarak işe başlamak gerekiyor.
Para, en umumî tabire göre mübadele, değiş tokuş vasıtası. Paradan yerine getirmesi beklenen fonksiyonlar ise mübadele vasıtası olması, standart kıymet ölçüsü olması ve tasarruf vasıtası olması.
Türkiye’de bugün market alışverişi dışında Türk Lirası üzerinden yapılan pek bir alışveriş kalmamış vaziyette. Bunun dışında kalan diğer alışverişin fiyatlandırması da yine döviz üzerinden anlık olarak gerçekleştirildiği için Türk Lirası bir mübadele vasıtası olmaktan ziyade elde edilen kazancın dövize aktarılması noktasında ancak bir ara bir mübadele vasıtası muamelesi görüyor.
Türk Lirası, bir paradan beklenen en önemli fonksiyonlardan biri olan standart değer ölçüsü vasfını da yerine getiremiyor, yâni satın alma gücünde bir istikrar arz etmiyor. Çünkü Türk Lirası kendi başına zaten bir değer arz etmiyor! Sürekli olarak dışarıdan gelecek olan yatırımlara bağlı olarak değer kazanan yahut kaybeden, memleket içindeki üretimin bile dövize destek, Türk Lirasına köstek olduğu bir ülkenin para biriminin dış faktörlerden bağımsız olarak bir değer arz etmesi mümkün olabilir mi? Olabilir tabiî; fakat bu hâliyle değil, ileride değineceğiz.
Tasarruf vasıtası olma vasfına gelecek olursak, e bu kadar kaypak bir para birimini kim, niçin tasarruf vasıtası olarak kullansın ki? Zaten memleketimizdeki ana tasarruf enstrümanlarına baktığımızda altın, döviz, emlâk ve hattâ belki dünyanın hiçbir yerinde emsâli olmayan otomobilin geldiğini görüyoruz, Türk Lirası’nın bu alanda esamisi bile okunmuyor.
Altın Lira
Paranın vücut sistemindeki kana benzediğini ifâde etmiştik. Bu açıdan Türk Lirası’na yanaşacak olursak: Türkiye’de elde edilen kazancın kansız sermaye tarafından sistemli bir şekilde yurt dışına kaçırılması, yâni kan kaybı durdurulmadan, ne kadar serum ve kan takviyesi yapılacak olursa olsun bunların neticede fayda sağlamayacağı açık.
Kansızlık, anemi yâni kan içerisindeki kimyevî muvazenenin, kan değerlerinin bozulması. Türk Lirası da bu bakımdan büyük bir kansızlık şikâyeti çekmektedir, hem maddî ve hem de manevî bir değeri yoktur, çünkü alım gücü noktasında kendisinden beklenen standart değer ölçüsü olma vasfını haiz değildir. Türk Lirası’nın standart değer ölçüsü olma vasfını kazanabilmesi, mevcut şartlar göz önünde bulundurulduğu takdirde, ancak altın gibi hakiki bir değere nisbet kurulması ile mümkündür. 1971 senesine kadar dünya çapındaki rezerv para Amerikan Doları’nın altına endeksli olduğunu ve 1971 senesinden sonra Amerikan dolarının altın yerine petrol üzerinden değer bulmayı tercih etmek suretiyle bugüne dek rezerv para olma statüsünü koruduğunu göz önünde bulunduracak olursak, bir kaimenin değer bulmak için kendisini hakiki bir değere irca etmesinin kaçınılmaz olduğunu da görmüş oluruz. Bizim bugün paramız ile arasında nisbî bir karşılık tesis edebileceğimiz petrol yahut başka hakiki kaynak olmadığına ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ile vatandaşların yastık altlarında piyasadaki mevcut sulandırılmış emisyon hacminin bile ötesinde bir altın varlığı olduğuna göre, bugün Türk Lirası’nın şahsiyeti başta olmak üzere hakiki bir değer ifâde etmesinin yolu, kaçınılmaz ve alternatifsiz olarak bu paranın altına endekslenmesinden geçmektedir. Türk Lirası’nın hastalıklara sebeb olmak yerine vücuda güç ve kuvvet vermesinin, bir bağışıklık sistemi meydana getirmesinin ve vücudun bütün organlarının eşit bir şekilde piyasadaki para deveranından istifâde etmesinin yolu Türk Lirası’nın altına irca edilmesinden geçmektedir.
Türk Lirası’nın altına irca edilmesi, aynı zamanda sürekli olarak karşılaştığımız ekonomik saldırılar neticesinde Türk Lira’sının diğer para birimleri karşısındaki inişli çıkışlı grafiğinin de bir doğru üzerine oturmasına, yâni muvazenenin tesis edilmesine hizmet edecektir. Biraz evvel misâlde bahsettiğimiz üzere, sağlıklı bir para birimi, yâni kan, dışarıdan gelen hastalıklara, saldırılara karşı güçlü bir bağışıklık gösterecektir.
Türk Lirası altına endekslenerek diğer para birimlerine karşı tutarlılığını muhafaza ettiği takdirde, para emisyonunun yaşanan her sıkıntıda genişletilmesine ve sonrasında görülen ilk ışıkta daraltma yoluna gidilerek toplanmasına, yâni piyasanın tansiyonunu yukarı aşağı oynatmaya da lüzum kalmayacaktır.
***
Paranın piyasa, kanın ise vücuttaki vazifesinin benzerliğine bakarak şunu açık bir şekilde ifâde edebiliriz ki, piyasaya döviz pompalamanın, faiz oranları ile oynamak, finansman imkânlarını daraltmak yahut genişletmek, istatistikî verileri manipüle etmenin, teşvik ve desteklerle piyasaya para pompalamak ve iç piyasadan yurt dışına para kaçırmanın önü alınmadan Türkiye ekonomisini hayatta tutmak her geçen gün daha da zorlaşacak ve en nihayetinde vücut için ölümün ekonomideki karşılığı diyebileceğimiz iflâs kaçınılmaz olacaktır.
Palyatif çözümleri artık bir kenara bırakmak ve inkılab çapında bir hamleye soyunup, Türk Lirası’nı altına endeksleyerek bu hastalığı kökünden tedavi etmek zorundayız. Çevremizde yaşanan sıkıntıların ilerleyen günlerde daha da kesif bir şekilde tepemize çökeceğinin şuurundaysak, bu hamleyi gerçekleştirmek için yarını beklemenin bile hovardalık olacağını ihtar etmeye lüzum yoktur herhâlde. İnkılab çapındaki hamlelerin gerçekleşme şeklinin ekonomik tabirle vadeli değil peşin olduğunu, yalnızca gerekli iradenin ortaya konulmasına baktığını da unutmamak gerek.
Baran Dergisi 717.Sayı