2011’de İstanbul Sözleşmesi, İstanbul’da imzalandı. Bu sözleşme görünürde kadın haklarıyla alakalıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye, bu sözleşmeden çıkma kararı aldı ve geçtiğimiz günlerde tamamen ayrıldı. İstanbul Sözleşmesi’nin detayları hakkında bilgi sahibi değilim; fakat kadın haklarıyla alakalı olduğu biliniyor.
Türkiye, son yıllarda İslâm’a daha fazla yaklaşan bir ülke hâline geldi. Tarihî olarak Peygamber (s.a.v.) efendimizin zuhurundan önce kadınların hiçbir hakkı yoktu. Evleniyor, çocuk sahibi oluyorlardı; fakat herhangi bir hakka sahip olmaları için evlendikleri kişilerin toplumun önde gelenleri olmaları gerekiyordu. Ayrıca küçük kız çocuklarının başına neler geldiğini de biliyoruz. Bunun yanı sıra birçok ahlâksızlık yaşanıyordu.
İslâm’ın zuhuru ile birlikte kadınlar içtimaî hayatta yerini buldu ve haklara sahip oldu. Resulullah (s.a.v.) getirdiği şeriat ile yeni kurallar ortaya çıktı. Eski âdetler terkedildi. Kulluk noktasında kadın erkeklerle bir tutuldu. Evet, İslâm’da çok eşlilik var; fakat erkeklerin sürekli cihad ettiği bir toplumda kadın sayısının erkek sayısından fazla olacağı dolayısıyla bu da kadınların haklarını korumak adına yapılan bir uygulamadır.
Kadın meselesinde İslâm çokça tenkid ediliyor; fakat Resulullah (s.a.v.) yapmış olduğu ulvî ihtilal ile kadınlara haklarını vermiştir. Kadına içtimaî hayattaki rolünü temin ederek bir düzen kurmuştur.
İstanbul Sözleşmesi’nin detaylarını bilmediğim gibi Türkiye’nin niçin çekildiği konusunda da yeterli bilgim yok; fakat bildiğim şu ki eğer gerçekten yalnızca kadın hakları ile alakalı olsaydı Müslümanlar bu sözleşmeyi reddetmezdi. Dolayısıyla Erdoğan’ın bu sözleşmeden çekilmek için geçerli sebepleri olduğunu varsayıyorum.
Kadınlar saygıyı hak ediyor. İslâm toplumunda çok eşlilik nüfusu korumak ve kadınların tek başına kalmasını önlemek adına mevcuttur. İslâm toplumunda kadına şiddet ise asla meşru değildir. Bugün dünyada kadına şiddetin yaygınlaştığı bir dönemde bulunuyoruz. Bilhassa Arap Yarımadası’ndaki İslâm geleneğine aykırı davranışlar sebebiyle kadın meselesi üzerinden İslâm’a yönelik tenkidler yapılıyor. Oysa Peygamber (s.a.v.) kadınları koruyan kurallar getirmiştir.
Her fırsatta Türkiye’ye saldırmak için bahane arayanlar İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmasını da bu çerçevede görüyorlar. Türkiye bağımsız bir hükümete sahip ve bu hususta da menfaatine uygun şekilde davranma yetkisine sahip. Ben Türkiye’nin en fazla Kürt meselesindeki tavrını eleştiriyorum. Türkiye’nin bu tavrı Kürtlerin de düşmanlar tarafından manipüle edilmesine zemin hazırlıyor. Erdoğan, tıpkı Türkiye’deki gönüldaşlarım ve avukatlarım gibi gerçek bir Müslüman. Dolayısıyla bu mesele hakkındaki sorunu görüp daha iyisini yapmak için çabalayacağını düşünüyorum.
Kadın haklarına saygı gösterilmeli, çocuk sahibi olmalarına müsaade edildiği gibi okumalarına ve önemli mevkilerde görevler almalarına da müsaade edilmeli. İstanbul Sözleşmesi üzerinden Türkiye’ye karşı tavır alınmasına rağmen Türkiye’de kadınların önemli pozisyonlarda bulunduğunu, hükümette de görev alabildiğini görüyoruz.
Ben çok farklı geleneklere sahip ülkelerde bulundum ve müşahede ettim. Venezüella ve Küba mesela… Burada da kadınlar haklara sahip. Bu ülkelerde de bakanlık yapan kadınlar var.
Maduro’ya Suikast Teşebbüsü
Venezüella devlet başkanına bir suikast tertibi içerisinde olduğu iddia edildi. CIA bundan evvel de birçok defa Başkan Maduro’ya yönelik başarısız suikast teşebbüslerinde bulunmuştu. CIA’nın Venezüella-Kolombiya sınırında düzenlemiş olduğu özel operasyonlar ABD’nin bir hazırlık içerisinde olduğunu gösteriyor. Her gün Venezüellalılar öldürülüyor; üstelik sadece askerler de değil masum siviller katlediliyor. Bunu yapan Kolombiyalı eşkıyalar emniyet ve özel servislerle irtibat halinde, onlar adına iş yapıyorlar. Aralarında profesyoneller de var. Nitekim yakalanıp tutuklanan bazılarının Amerikalı olduğu daha önce ortaya çıkmıştı.
Şunu da hatırlatayım, salgın döneminde diğer tüm Latin Amerika ülkelerine nazaran Venezüella’da daha az kişi hastalığa yakalandı. Buna mukabil ABD salgından kırıldı.
Hadiseler daha kötü bir noktaya doğru gidiyor; fakat Venezüella halkının Bolivarcı devrimi müdafaa edeceğini düşünüyorum. İçerideki yozlaşmayla beraber dışarıdan gelen saldırılarla zehirlenerek öldürülen eski Başkan Chavez’in başlattığı hürriyet mücadelesi engellenmeye çalışılıyor. Bu, benim vaziyetime de yansıyor. Filistin davasına ve Bolivarcı davaya olan katkılarım sebebiyle burada tutulmaya devam ediyorum.
Venezüella halkı dış müdahaleye asla müsaade etmeyecektir. Ülkenin ordusu vatansever bir ordu. Yozlaşmaya mukabil idarecilerin büyük bir kısmı hâlâ temiz ve dürüst olduğu için ülkeyi müdafaa edecektir. Başkan Maduro, Chavez sonrasında Venezüella liderliğini hak eden biridir.
Allahu Ekber!
03.07.2021