Siz ve aileniz nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduklarını söylüyor.)
Havaalanında kimse yoktu, değil mi?
(Av. Yılmaz, 28 Haziran 2016 akşamı İstanbul Atatürk Havaalanında IŞİD üyesi üç canlı bomba tarafından gerçekleştirilen ve militanlar dahil yaklaşık 50 kişinin öldüğü, 250’ye yakın kişinin de yaralandığı silâhlı ve bombalı saldırılar sırasında kendilerinden kimsenin zarar görmediğini söylüyor.)
Kumandan Mirzabeyoğlu nasıl, herkes nasıl, iyi mi?
(Av. Yılmaz, herkesin iyi olduğunu, bir problem bulunmadığını söylüyor.)
Havaalanında yaşanan, büyük bir hâdise çünkü; merak ettim.
Kim gerçekleştirdi bu saldırıyı? Bir üstlenme açıklaması yapıldı mı, yoksa henüz gelmedi mi böyle bir açıklama?
(Av. Yılmaz, Orta Asya ve Kafkaslar’dan gelen IŞİD üyesi militanların saldırıyı gerçekleştirdiğinin anlaşıldığını söylüyor.)
Demek “İslâm Devleti” gerçekleştirdi saldırıyı. Benim düşündüğüm de kesinlikle buydu zaten.
Bana soracağınız herhangi bir soru var mı peki?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, ancak Carlos dilerse, havaalanına yönelik sözkonusu canlı bomba saldırısı veya son günlerde yaşanan Türkiye-İsrail ve Türkiye-Rusya yakınlaşması hakkında konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)
Tabiî, neden olmasın…
Evet, İstanbul Uluslararası Havaalanı’nda, hem kendilerini hem yolcuları öldürmek üzere, eski Sovyet cumhuriyetlerinden gelen üç mücahid tarafından gerçekleştirilen –Arabça ifâde etmek gerekirse- istişhad eyleminden, -İngilizce ifâde etmek gerekirse- fedâ eyleminden sadece birkaç gün sonra konuşuyorum.
Orada ölen insanların –hepsi olmasa bile- çoğu masumdur elbette. Gerçek hedef de onlar değildir zaten. Hedef, Türkiye Hükümeti’dir. Bu vurulan darbe, Türkiye Hükümeti’nin milyarlarca dolarlık turizm gelirinden mahrum kalmasına yol açacaktır. Unutmamalısınız ki, Türkiye’nin başlıca endüstrilerinden biridir turizm. Türkiye’nin Akdeniz kumsalları, Türk yemeklerinin lezzeti, Türk halkının nezaketi herkesçe malûm…
Her neyse, mesele şudur, sorulması gereken soru şudur: Hayatını kaybeden, biri Kırgızistan’dan, biri Özbekistan’dan, biri de Kafkaslar’dan bu üç mücahid niçin böyle bir eylem yaptı? Öyle ya, âdi suçlu veya delirmiş insanlar değil bunlar. İnançları istikametinde, demek ki cihadçı bir teşkilâtla bağlantılı olarak, muhtemelen “İslâm Devleti”yle bağlantılı olarak, örgütlü bir eylemdir bu gerçekleştirdikleri.
Şimdi el-Cezire televizyonunda, Fransız haber kanallarında, Lübnan haber kanallarında, radyolarda falan hâdiseyle ilgili tahliller yapılıyor, takib ediyorum, hattâ bu insanların eski Sovyet cumhuriyetlerinden geldikleri, Rus güvenlik servisleri tarafından yönlendirildikleri gibi abartılı ve muhtemelen ABD kökenli güya analizler bile yapılıyor. Bu olsa olsa çok küçük bir ihtimaldir ve asıl büyük ihtimal, bunun bir “İslâm Devleti” operasyonu olduğudur.
Daha önce de defalarca telaffuz ettiğim gibi, Gönüldaş Erdoğan birçok hata yapmıştır; öyle sadece taktik de değil, stratejik hatalar yapmıştır. Gerçek bir müslümandır ve Türkiye’yi bölge gücü olarak tarihî mevkiine iade etmek isteyen, -Türklerle beraber- bölgede Türklerden bile önce mevcud olan halklara da ait bu rolün gereğini yapmak isteyen bir insandır.
Fakat Türkiye ne demeye açık açık müdahale ediyor ve silâha sarılıyor orada? Tamam, ideolojik bir bakış açısıyla yaklaşıldığında, politik çıkarlarını savunmak için gizli birtakım operasyonlar yapabilir Türkiye ve hükümeti, bunu anlarım, ama Irak ve Suriye’ye böyle açık açık müdahale etmesi yanlış olmuştur. Siz böyle açık açık savaş ilân ederseniz, onlar da size savaş açar, mesele bu kadar basit.
Diğer yandan, size bir şey söyleyeyim: Birtakım işleri yürütmek bakımından, Suriye güvenlik servislerine nazaran Türkiye güvenlik servisleri, çocuk mesabesindedir. Suriyelileri iyi tanırım, budur durum. Yönlendirmenin, manipülasyonun, şayet gerekiyorsa her nerede olursa olsun vurmanın ve misillemenin gerçek birer ustasıdırlar. Öyle çok paraları, araçları, imkânları olmasa bile, beyinlerini kullanarak nasıl mukabele edeceklerini iyi bilirler ve onları durdurabilecek bir şey de yoktur. Sonuçta bir ölüm kalım meselesidir onlar için bu.
Yanlış anlaşılmasın, İstanbul Havaalanı’ndaki bu son eylemi Suriye güvenlik güçleri yapmıştır demiyorum, bir “İslâm Devleti” operasyonudur bence bu, ama nasıl oldu da işler bu noktaya geldi, işte mesele bu.
Cihadçılar, Suriye hükümetinin muhalifi olan İslâmcı hareketler ve oraya savaşmaya gelen yabancılar, bunlar Türk hükümetine sempati besliyorlardı temelde, hattâ bir kısmı ideolojik olarak çok da yakındı, ama giderek bakın hangi noktaya geldi işler. Neler oluyor acaba?
Bu arada, Türkiye’deki Suriyeli mülteciler de, Avrupa Topluluğu ülkelerine karşı bir baskı unsuru olarak manipüle ediliyor, yönlendiriliyor ve kullanılıyor ama Avrupa Topluluğu ile yapılan bu anlaşma işlemeyecektir ve zaten Almanya’nın ödemeyi taahhüd ettiği türden o paralar da uzun dönemde pek bir şey ifâde etmeyecektir. Yüz milyarlarca dolarlık dış borcu olan bir ülkedir Türkiye ve bu borç miktarının da şakası yoktur.
Böyle olunca, Gönüldaş Erdoğan’ın ideolojik pozisyonundan ve politik ihtirasından kaynaklanan hatalar çok pahalıya patlamaktadır Türkiye’ye.
(Carlos, Suriye rejiminin miadını doldurduğuna ve Beşşar el-Esad başkanlığında değişmesi gerektiğine, buna rağmen dini bir baskı aracı olarak kullananların mevcudiyeti dolayısıyla birçok Sünni tarafından bile Beşşar’ın desteklendiğine dair, daha önce de BARAN için yaptığı çerçevede bazı değerlendirmeler yapıyor. Dini baskı aracı olarak kullananlardan kasdının “İslâm Devleti” olmadığını, içlerindeki Suudî ve Körfez sızmasına ve bunların yol açtığı “neo-Vahhabî” aşırılıklarına rağmen, ülkelerindeki ABD emperyalist işgalini savaşarak püskürtmüş ve yenilgiye uğratmış bir hareket olarak, kendileriyle aynı ideolojik yapıda olmasa bile, idealleri uğruna çileyi ve can vermeyi göze almış bu insanlara saygı duyduğunu ifâde ediyor.)
Türkiye, tam bağımsızlığını yeniden kazanmaya bakmalı ve Avrupa Birliği’ne girme çabalarını da bırakmalıdır. Buna mukabil, Türk ekonomisine katkı yapacak tarzda Avrupa’yla karşılıklı anlaşmalar da yapacak, insanî münasebetleri geliştirici bir faktör olarak turizmi de geliştirecektir, orası ayrı.
Gönüldaş Erdoğan, lütfen politikanızı düzeltiniz, lütfen.
Rusya’yla yeniden yakınlaşma meselesine gelince; niçin Rusya’yla bağlar koparıldı ve Rusya’ya saldırganlık gösterildi ki zaten? Rus uçağı niçin düşürüldü ki? Bir Rus uçağını, bir ABD uçağını, bir İtalyan uçağını veya bir İngiliz uçağını elbette vurabilirsiniz ama bunun şakası yoktur, bazı sonuçları vardır.
Diğer yandan, Erdoğan’ın veya bir bakanının o uçağı vurma emri verdiğini de zannetmiyorum. Unutmayınız ki, Sabetayist kanser, Sabetayist düşman, Türk ordusunun, belli servislerin, bankacılık sisteminin güç sahibi odaklarından biridir hâlâ.
Sonuçta bunlar bazı yanlışların düzeltilmesi çerçevesinde atılan adımlardır ve iyidir ama özür dilenmesi için bu kadar beklemeye de gerek yoktu; en başta telaffuz edilmeliydi o özür.
Zeki bir adam, cesur bir adam, halkın çocuğu bir adam, gerçek bir Türk ve gerçek bir müslüman olan bir adam böylesi hatalar yapıyorsa, ya çevresi kendisini yanlış yönlendiriyordur yahud bir sızma vardır çevresinde. Gülenciler hâlâ her yerde; eskisi gibi açıktan olmasalar bile, yeraltında olarak yine her yerde. Sadece onlar da değil, yabancı istihbaratlar için çalışan, siyonistler için çalışan daha nice unsur var.
Bu vesileyle, Türkiye’nin İsrail’le girdiği yeni yakınlaşma…
Uluslararası sularda ve kanunî bir çerçevede Gazze’ye seyreden silâhsız bir gemiye saldırıp insanları katledenlerle ve Lübnanlı avukatım Hani Süleyman’ın da aralarında bulunduğu silâhsız insanları yaralayanlarla, bu kanundışı ve korsanca saldırıyı yapanlarla girilen bu yakınlaşma, yanlıştır. Doğalgaza mı ihtiyacınız var, Ruslardan alın, İranlılardan alın. Türkiye’de Şiî bir kitleden kaynaklanan mezhebî bir problem, ideolojik veya dinî bir tehlike de yok ki, bu tür yakınlıklardan kaçınasınız. İsrail o gazı Filistinlilerden, Lübnanlılardan çalıyor oysa. Türkiye de suç ortağı oluyor bu şekilde.
Peki niçin böyle yapılıyor, ben de bilmiyorum.
Böyle giderse, Gönüldaş Erdoğan bir dahaki seçimlerde yenilmeyecektir belki ama eskisinden daha az oy alacaktır.
Hep dediğim gibi; Türkiye bunları terkedip, tam bağımsızlığını kazanmaya ve bölge gücü olmaya bakmalı, bu tarz yanlışlar yapmayı da bırakmalıdır.
Allahü Ekber.
2 Temmuz 2016
Baran Dergisi 495. Sayı
Baran Dergisi 495. Sayı