Cennet yurt Endülüs kaybedilmiştir. “Son kale” Gırnata Hıristiyan yönetime teslim edilmek üzere anlaşma sağlanmıştır. Antlaşma esasları görüşülmek üzere el-Hamra’da toplanılmıştır. Sonuçlar kahredicidir. Heyet gözyaşları içerisinde kalır. Lâkin Komutan Musâ b. Ebû Gassan hâriç…
Toplantı esnâsında topluluğa hitaben şöyle seslenir;
“Gözyaşı dökmeyi kadınlara ve çocuklara bırakın! Kalplerimiz gözyaşı değil kan damlatmak için yaratıldı. Ben öyle görüyorum ki, halk artık bizim Gırnata’yı kurtaracağımızdan umudunu kesti. Fakat asil bir kişi için hâlen başka bir çıkış yolu daha bulunmaktadır ki, o da şerefli bir ölümdür! Geliniz hürriyetimizi müdafaa etmek ve Gırnata’nın maruz kaldığı musibetlerin intikamını almak için hep birlikte çarpışarak ölelim!
Bizi işgalcilerin zincirleri saracağına, toprak anamız bağrına bassın! İçimizden birisi cesedini örtecek bir kabir bulamazsa, gökkubbeden de mahrum kalacak değil ya!
Gırnata eşrafı şehirlerini müdafaa uğrunda ölmekten korktular denilmesi, ne kadar utanç vericidir!”
Toplantı bitmiş ve son kale Gırnata’nın Hıristiyan güçlere teslim edilmesine karar verilmiştir. Artık geri dönüş yoktur. Ve Endülüs’ün son komutanı Musâ b. Ebû Gassan destansı konuşmasına devam eder;
“Kendinizi aldatmayın! Hıristiyanların anlaşmaya sâdık kalacaklarını zannetmeyin! Onların krallarının kararlılığı sizi korkutmasın, en az korkacağımız şey ölümdür, önümüzdeki günler şehirlerimizin yağmalandığı, evlerimizin yıkıldığı, mescitlerimizin kirletildiği, ırz ve namuslarımızın çiğnendiği günler olacaktır! Önümüzdeki zulüm, kamçı, baskı ve zincir vardır! Önümüzdeki yangınlar, hapishaneler vardır! Ya da, en azından şimdi şereflice ölmekten korkan zayıf nefsler bunları göreceklerdir! Bana gelince, vallahi ben bunları görmeyeceğim!”
Komutan’ın son sözleridir. Toplantıyı terk edip evine gider. Atını ve silahını alır, karşılaştığı Hıristiyan müfreze ile çarpışır, çoğunu cehenneme yollar ve çarpışma sonrası kâfirlere esir düşmemek için kendini nehrin sularına bırakır. Üzerindeki silahların ağırlığı yüzünden boğularak şehid olur.
Gırnata artık düşmüş ve şehir Hıristiyan güçlere teslim edilmiş ve şehir terkedilmiştir. Gırnata sultanı Ebû Abdullah terk ettiği şehre tepeden bakarak ağlamaya başlar ve yiğit annesi Aişe ona şöyle seslenir;
“Erkekler gibi savunamadığın şehir için şimdi kadınlar gibi ağla”
Mehmet Akif Ersoy düşen Endülüs’ün acı şiirini yazar;
“Endülüs tâcı elinden alınan bahtı kara,
Savuşurken, o güzel mülkü verip ağyâra,
Tırmanır bir kayanın sırtına, etrafa bakar.
Bırakıp çıktığı cennet gibi zümrüt ovalar,
Başlar ağlatmaya bîçâreyi hüngür hüngür!
Karşıdan valide sultan bunu pek haklı görür,
Der ki; ‘çarpışmadan erkek gibi düşmanlarla;
Şimdi, hiç yoksa, kadınlar gibi olsun ağla!’”
Müslümanların Endülüs’te siyasal egemenlikleri bitmiş ve topraklarını terk etmeyen Müslümanlar Hıristiyan İspanya’nın egemenliği altında yaşamaya başlamışlardı.
Bu yeni ve zor bir süreçtir. Teslim anlaşması kuralları aşama aşama ihlal edilmeye başlanmıştır. Hıristiyan egemenliğine karşın, Müslümanlar zanaat, kültür, sanat, felsefe vesair alanlarda söz sahibi olmaya ve yön vermeye devam etmektedir. Diğer yandan İspanya yönetimi baskılar, katliamlar ve zulümlere devam etmektedir. Müslümanların birikimlerinden istifade ederken, bir taraftan da işkencelere maruz bırakmışlardır. Engizisyon mahkemelerinin işkence aletleri bugünün İspanyasının utanç müzesi “Galere de la Inquiscion” müzesinde sergilenmeye devam etmektedir. İspanya Hıristiyan egemenliği sonrası Müslümanların (müdeccen / müdeccel / mübtecel / moriskolar) durumuyla alakalı yazımız bir sonraki makalede ele alınacaktır.
Bâki selamlar… Baran Dergisi 426. Sayı