İBDA Mihrâkı*;
İBDA mütemadiyen ve mütemadiyen cezbetmeye memur ve mecbur olduğu mânâ sermayesinin, “İÇ”e doğru en soylu tecrit ve “DIŞ”a doğru en soylu “tebliğ, telkin ve idare” şeklinde işleticisi; İBDA alanındaki her uygun verim kârını da, mübdîin “nefsinin hakikati” bir cephe olarak tesbit ve tescil edici, bunun mihrakıdır.
İBDA Menşei;
İbda’; Allah’ın âletsiz, maddesiz, zamansız, mekânsız yaratması ve icâdı. Misli gelmemiş bir eser meydana koymak, icad.
İbda ile yakın manada olan kavramlar;
İbda’, ihdâs, ihtirâ, icâd, sun’, halk, tekvin kelimeleri birbirlerine yakın mânâdadırlar. Geçmişte benzeri olmayan şiir söylemek.
İbdâ;
İzhâr etmek. Bir yerden bir yere çıkmak. Yaratmak. Numûnesiz bir şey yapmak.
İbda’;
Sorulan şeye güzel cevap vermek. Birisine, kâr tamamen kendisine âit olmak üzere sermaye vermek. Parça parça etmek. Kandırmak, iknâ etmek.
İbda’
Yapabilene “mübdi”, eserlerine de “bedia” denir.
İBDA Nisbeti
BÜYÜKDOĞU’nun sırrı İBDA ve İBDA’nın sırrı ise BÜYÜKDOĞU’dur.
İslâm'a muhatap anlayışı temsil makamındaki BÜYÜKDOĞU’ya nisbet vasfını gösteren bir sıfattır.
İBDA
Hem sıfat, hem isim, hem iç mânâ, hem dış temsil, hem öz ve hem de nakıştır.
Aksiyon Niçin?
Allah’ın gayretlileri sevdiğini ve en gayretli olduğunu biliyoruz; ve Allah’ın ancak çalışanlara verdiğini de…
Tahlil, Teşhis ve Tedâvi
“Sıhhat bulmak için her şeyden evvel, hasta ve marîz olan kimsenin hâlini bilmesi ve devâ istemesi şarttır.” Şah-ı Nakşibend Hazretleri (ra)
BÜYÜKDOĞU Mimarı İBDA Neslini selamlıyor ve duâ ediyor
-“Davamızın billûr sarayını, Kafdağı’nın, yâni topyekûn insanlıkça özlenen eskimez ve pörsümez ideal tepesinin en yüksek noktasında inşâ istidadında mimar namzetleri olarak onları selamlarım!.. Onbeşinci İslam asrının kapısında, İslam’ın ebedî gençliğini, tazeliğini ve yeniliğini, her ân genç, taze ve yeni kimliklerinde ışıldatsınlar ve Kafdağı’na tırmanmak kadar zor ve çetin gayenin mânâ ve madde şartlarına ersinler!”
İBDA’nın Ülküsü
Evet; güzel isimleri arasında El-Bedî, El-Mübdî, El-Fettâh bulunan Allah’tan, İslâm'ı yenileyen MUHATAP ANLAYIŞ şartlarını bu isimleriyle istiyoruz.
El-Bedî: Vasıtasız icâd edici…
El-Mübdî: Misilsiz yaratıcı…
El-Fettâh: Kapıları açıcı…
Kendinden Zuhûr
Araçsız, âletsiz, maddesiz, zamansız ve mekânsız, misilsiz ve numûnesiz meydana getiren, izhâr eden, açıklayan, yaratan, dilediğini dilediği şekilde yapan mutlak “mübdî-sanatkâr” Allah…
Mutlak İrade, Mutlak Kudret, Mutlak Faal, Mutlak Galip, Mutlak Emir Sahibi, O.
O hâlde, “sübjektif-enfüsî” ve “objektif-afâki”, dar ve geniş, doğrudan ve dolaylı, açık ve gizli delâletleri, remzleri ve işaretleri, kısaca; bütün mânâ akrabalıklarıyla İBDA, bizim zamanın tecellilerinden ve gözleyeceğimiz ve “kendinden zuhur” hüviyetimize uygun bir usulle denizde deniz içi hayatı kurcalarcasına ilmî bir tecessüs sahibi olarak “eserde müessiri kurcalarken” örnekleştireceğimiz “diyalektik” ve “ahlâk”ın da çerçeveleyicisidir.
İBDA Yolu
Kendinden başka hiçbir tarafa gönül ve kafa nisbeti kabul etmediğimiz BÜYÜKDOĞU yolunun derinliğine ve genişliğine doğru destanını yazan İBDA, bir davası, iddiası ve ispatı bulunmadan, karışıklıkta ve arada kaynayarak boy gösteren sürüngenlerin tersine, en açık bir biçimde ilân eder ki, Peygamberler Peygamberinin kum tepelerine çizip yanlarına çapraz hatlar çektiği düz yolun tâ kendisidir… Ve tarihi boyunca da görüldüğü üzere, “Fırka-i Naciye; Kurtuluş Fırkası” diye isimlendirilen bu yolun çapraz çizgileriyle hiçbir alâkası yoktur.
İBDA-BÜYÜKDOĞU İLİŞKİSİ; KÖK, DAL VE YEMİŞ BOYUTUDUR
İBDA, BÜYÜKDOĞU hakikatlerinin yemişleridir
Sonsuzun sûret, mânânın kalıp, muhtevânın şekil , keyfiyetin kemmiyet ve zamanın mekânda benzersiz ve tekrarsız tecellisi gibi, bütün İBDA görünüşleri boyunca ortaya çıkan gerçek,
BÜYÜKDOĞU hakikatlerinin yemişleridir.
Kökleri bâtında ve zâhiri bulutların üstünde olan dallara asılı, derinliğine ve genişliğine insan meselelerini kucaklayan yemişler… Demek oluyor ki İBDA, BÜYÜKDOĞU’ya nisbet ölçülerini mevzular boyu yeniden çerçeveler ve öz kalemini hareket ettiren saiki her dem tâze ilham menbaı olarak işaretlerken, her şeyden önce ve her şeyden sonra, bu “kök, dal ve yemiş” ilgisini ve nisbetini, zaman hükmünü ve remz hüviyetini resimlemektedir.
Büyükdoğu, İBDA’nın oluş sebebidir.
Büyükdoğu, İBDA’nın vücuda geliş sebebidir.
Büyükdoğu, İBDA’nın özünü teşkil eder.
Demek oluyor ki, İslâm ruhunun eşya ve hadiseler karşısında “nasıl” tavrını temsil eden Büyük Doğu gövdesine mukabil İBDA, onun taşıyıcı “niçin” kanatlarıdır, onun içindir, onun gayesidir ve gayesi odur!..
İBDA , BÜYÜK DOĞU dilinde tecelli ede mânânın muhasebecisi, iç ve dış hikmetlerin bu gövdeye maledicisidir.
Eğer Büyük Doğu’yu, her mânânın suretini barındıran ve her suretin mânâsını saklayan “MİSÂL ÂLEMİ” gibi alırsanız, İBDA, ona tutulmuş aynadır; o ruhun yuvasıdır, onun tecelli mekânıdır ve bu yıldız birleşmesi içinde de, onun görünüşü ve zamanıdır.
İBDA… Nakışta zaptedilmiş mânâ İBDA, mühürü basan el ise BÜYK DOĞU Mimarı.
İBDA SANCAKTIR
İBDA, en kısa, kesin, gayrısına tenezzülsüz, tartışmasız ve öz bir ifadeyle, BÜYÜK DOĞU teknesinin rüyâsıdır.
Madem ki vasfı budur, BÜYÜK DOĞU idealinin sevdalılarına, samimilerine, çıkar hesabında olmayanlarına ve davaya alçaklık mizacında bulunmayanlarına, altında toplanacakları bir sancaktır.
İBDA: Allah ve Resûlü davasında, DOĞRU YOL-KURTULUŞ YOLU’nun bir alemi, bir remzi!..
TEFEKKÜR NEDİR
“Tefekkür, şüpheye düşmeden ve kalbi başka şeylerle meşgul etmeden, elde edilmek istenen bir ilim için iki ilmin arasını birleştirmektir. Şayet kalb, birleştirilen o iki ilimde hissetme niteliğini kaybedecek derecede dikkat kesilir ve bu iki bilgiyi hazırlamak için âdi şeyden kıymetli şeye intikal ederse, buna TEFEKKÜR denir”
İBDA KİMİN TESİRİ ALTINDADIR?
-“İBDA bünyesinde belirttiğimiz veya belirtilmiş her kıymet, yapılan herşey, BÜYÜK DOĞU’nundur ve iftiharla söyleyebiliriz ki, bu bünye her zerresiyle BÜYÜK DOĞU’nun tesiri altındadır!”
İBDA’NIN MÜHRÜ KİMİN ELİNDE?
Vücut hikmetimiz, varlık sebebimiz, can ışığımız, kalbimiz BÜYÜK DOĞU!..
Onun için yaşıyoruz!..
Nakışta zaptedilmiş mânâ İBDA, mührü basan el ise, BÜYÜK DOĞU!..
İBDA’NIN TESİRİ ALTINDA KALDIĞI MİHRAKLAR?
…İmam-ı Gazalî, Necip Fâzıl Kısakürek…
SON SÖZ YERİNE
“Yüzyılına hakim olan adam her şeyi alabilir, her şeyi tehlikeye koyabilir, her şey onundur!”
*İBDA DİYALEKTİĞİ 1. LEVHA
Not: Ara başlıklar bize aittir.