Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun 29 Kasım Cumartesi günü Haliç Kongre Merkezi’nde vereceği konferans merakla bekleniyordu. Gazete ilanları, billboard reklamları, pankartlar ve afişlerle konferansın duyurusu en iyi şekilde yapılmış, siyasilere, akademisyenlere ve gazetecilere davetiyeler gönderilmişti. Elbette en çok merak edilenler arasında Mütefekkir’in ne anlatacağı ve konferansa alakanın nasıl olacağıydı.
Akın Akın Haliç Kongre Merkezi’ne
Saat 17:30’da başlayacağı bildirilen program için saat 13:00’dan itibaren Haliç Kongre Merkezi’ne akın başlamıştı. Bir taraftan en ince ayrıntısına kadar çalışmalar sürerken diğer taraftan kongre merkezinin içi insan kaynıyordu. Vapurlardan, metrobüsten ve otobüslerden inen katılımcılar, kalabalık gruplar halinde salona doğru ilerlerken, Türkiye’nin muhtelif şehirlerinden yola çıkan otobüsler de yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Henüz saat 15:00 sularında salonun koltuklarının dolduğuna şahitlik ettik.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu saat 16:30 civarında kongre merkezine giriş yaptı. Konferans öncesi Yusuf Kaplan, Adem Özköse, Esra Elönü gibi isimlerin de aralarında bulunduğu gazeteci ve yazarlarla görüştü. Bu görüşmede sarfetmiş olduğu, “hepinizin haysiyeti için yattım!” cümlesindeki derin mânâ, masanın etrafındakileri çok etkilediği gözlemlendi. Bu cümle Mütefekkir’in İslâm’ın ve Müslümanların derdini nasıl omuzladığının ve bizlerin de bunun farkında olmamız gerektiğinin ihtarı niteliğindeydi. Gazeteci ve yazarlarla tanışma faslının ardından Mütefekkir kulisteki odasına geri döndü.
O sıralar insanlar akın akın kongre merkezine gelmeye devam ediyordu. Salon merdiven boşluklarına kadar dolmuş, bir o kadar kişi de konferansı takip edebilmek için kongre merkezinin koridorlarına kurulan dev ekranların başında yerlerini almıştı. Koridorlarda da yer bulamayanlar, kongre merkezinin bahçesinde bir ümit bekliyordu. Kongre merkezi yetkililerinin “Haliç Kongre Merkezi açıldı açılalı böyle kalabalık görmedi” açıklamaları teveccühün boyutunu gözler önüne serdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Mütefekkir ile Görüştü
Konferansın başlangıç saati 17,30 olmasına ve saatler 18,00’i göstermesine rağmen hâlâ başlamamıştı. Merak ve heyecan gittikçe artıyordu, bu sırada Salih Mirzabeyoğlu’nun avukatı Hasan Ölçer kürsüye gelerek “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haliç Kongre Merkezi’ne gelerek Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu ile görüştüğünü ve programın bu sebeple geciktiğini” belirtti.
Haber siteleri saat 15:00 civarında yaptıkları haberde Erdoğan’ın 13:25’te Kısıklı’dan çıkarak özel bir görüşme için Haliç Kongre Merkezi’ne geldiğini belirtmişti. Bu görüşmenin Mütefekkir ile yapıldığı anlaşıldı.
Ak Parti’nin üçüncü dönemi ile beraber Türkiye’nin politikalarında önemli değişimler yaşandığı gözlemlendi. Bu değişimlerle beraber Batı menşeili bir takım manipülasyonlarla Türkiye’de idarenin devri sağlanmaya çalışıldı. Bu süreçten başlayarak gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gerekse de Başbakan Ahmet Davutoğlu her fırsatta “Büyük Doğu” idealinden bahsettiler. Eğer bu buluşma “Yürüyen Büyük Doğu” Salih Mirzabeyoğlu olmadan bir Büyük Doğu idealinden bahsedilemeyeceği gerçeğinin farkına varıldığını gösteriyorsa Müslümanların sâlahı açısından tarihî bir buluşmadır ve müthiş ehemmiyetlidir.
Konferans Başlıyor
Beklenen an gelmişti. Program Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun hayatını ve mücadelesini anlatan bir sinevizyon gösterimiyle başladı. Gayet profesyonelce hazırlanmış olan bu sinevizyonu herkes büyük bir ilgi ile izledi. İzleyicilerin birçoğunun gözlerinin dolduğu ve ağladığını sinevizyonun sona erip ışıkların açılmasıyla görüntülendi. Sinevizyonun son bulmasından sonra Av. Hasan Ölçer bir takdim konuşması yaparak Kumandan’ı davet etti. Bu davet ile beraber tüm salonun ve salon dışında kalan izleyicilerin ayağa kalkarak “Yaşasın Kumandan Mirzabeyoğlu” sloganları duyulmaya değerdi. Salonu titreten bu sloganların tüm Haliç sahilinden duyulduğunu düşünüyoruz.
Mütefekkir Anadolu’yla Kucaklaşıyor
Dile kolay 16 sene… 16 sene, Müslümanların ve İslâm’ın izzeti için verilen mücadele sebebiyle cezaevinde geçen süre… Hem de tek kişilik hücrede tecrit altında… 1988 yılında verilen “Filistin ve İşkence” konferansından sonraki ilk konferans ve muazzam bir kalabalık. 16 sene tek kişilik hücrede üstüne telegram işkencesi altında kalmayı tasavvur edemeyeceğimiz gibi onca senelik zulümden sonra o kadar büyük bir kalabalığın karşısına çıkmayı da tasavvur edemeyiz.
O, koltuğuna oturduğu anda bütün salon büyük bir sessizliğe büründü. Herkes Mütefekkir ‘in konuşmasını pür dikkat dinliyordu. “Normal olarak bu kalabalığı görünce heyecanlanmamak mümkün değil ama beni özellikle telegramcılar incitiyor…” diyerek başladı. Telegramın etkilerine konferans boyunca binlerce kişi şahitlik etti. O konuştukça “Mütefekkir’in Mektebi”nde herkes payına düşeni almaya başladı. Herkesi fikre davet etti ve “silahlar sustuğu zaman ne konuşacağız?” diye sordu. Fikri dinleyenlere tek tek, tane tane ve bol misallerle dinleyicilere nakış nakış işledi. Konuşulan meselelerin sığ, suratların ve tavırların gereksiz ciddiyet yüklü olduğu bir konferans değildi; samimiyet ve muhabbet rüzgârlarının estiği ve meselelerin ciddiyet yüklü olduğu bir konferanstı. Siyasî, içtimaî meselelerin yanısıra iştikaka da değindi. “Demokrasinin gayeye giden yolda araç olabileceğini” söyledi ve “her toplumun hafızası lügâtinde topludur. Herkes kendi dilini hakikaten, sahici olarak izah edebilse millet, birbirini zenginleştirir” dedi… Her söylediğinden hissemize düşeni almaya çalıştık.
Dinleyenler ve Alaka
Salonun merdiven boşluklarına kadar dolu olmasının yanında, kongre merkezinin koridorları ve bahçesi de tabiri caizse iğne atsanız yere düşmeyecek kadar doluydu. Bu kalabalık sebebiyle birçok kişinin geri döndüğü haberini de aldık.
Geri dönenler hariç kongre merkezine giriş yapan kişi sayısı 10.000’in üzerinde olarak bildirildi. Salih Mirzabeyoğlu’nun kitaplarının satıldığı İbda yayınlarına ait standda 3-4 kez kitapların tükenmesi sebebiyle takviyeler yapıldı. Sadece “Üç Işık” kitabı 1500 adet satıldı.
En dikkat çekici husus ise dinleyicilerin büyük çoğunluğunu sırt çantalı gençlerin oluşturmasıydı… Çanta, kitap demektir, defter demektir, kalem demektir… Keza gençlerin büyük kısmının çantalarından çıkardığı defterlere notlar aldığını gözlemledik. Bu gençlerin fikre olan açlığını gözler önüne seriyor. Gençler kirli siyasetin günlük itiş-kakışlarından boğulmuş, nutuklardan ve çekişmelerden sıkılmış bir şekilde “fikir haysiyeti çilesinin müstesna genci”ni, her dâim genç kalabileni dinlemeye koştu. Hangi cemaat veya gruptan olursa olsun İslâm ümmetinin toplayıcı vasfını elinde bulunduran Mirzabeyoğlu’nu dinlemek için koşa koşa geldi gençler. Ve Salih Mirzabeyoğlu gongu çaldı, noktayı koydu: “Yeni dünya düzeni buradan başlasın.”
Kumandan Mirzabeyoğlu “Dostlar, severler, tanışıklar, merak edip gelenler, elbette sevmeyenler de bu buluşmada olabilir” diyerek niteledi kalabalığı.
Konferansın Ardından
Bu muhteşem kalabalık ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kumandan ile olan görüşmesi basında da büyük yankı buldu. Bu programın ehemmiyeti dile getirildi. Elbette kimilerince de manipülasyonlar yapıldı. Bilhassa Kemalistler ve malûm cemaatin yazarları bir karalama kampanyası başlattı. Bu şahısları kâle alıp cevap bile vermemek lazım gelse de; İBDA fikriyatına mensup olduğunu iddia etmesine rağmen fikirle bağdaşmayan tavırlar sergileyen bazılarının tavırlarını Kumandan’a mâl etme çabasının ancak “piç”lere yakışır bir tavırolduğunu da belirtmek gerekir. Nasıl ki bir Müslüman’a yakışmayan tavırlarından dolayı İslâm’a laf söylenemezse, kendisinin İbda’ya nispetle hareket ettiğini söylenmesine rağmen fikirle uzaktan yakından alâkası olmayanların tavırları da İbda fikriyatına ve Kumandan’a mâl edilemez.
Diyalektiksiz, fikirsiz ve ahmakça tavırlarla Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na mesnedsiz iddialar atfeden zevat şimdi bir köşeye geçsin ve güneşin Doğu’dan doğuşunu seyretsin yahut da kendilerini çok seven hatta baş üstünde tutan ve tutacak olan İsrail’e gidip orada zırlasınlar:
“Ağlama Duvarı” İsrail’de…
Baran Dergisi 412. Sayısı