Düşmanın İdealistlerini de Tanımalıyız
Kumandan Mirzabeyoğlu ve diğer gönüldaşlardan bir haber var mı? (Av. Güven Yılmaz, herkesin iyi olduğunu söylüyor.) Kayınbiraderiniz nasıl peki? (Av. Yılmaz, Ali Osman Zor’un hâlâ cezaevinde olduğunu, “gelecek Cuma günü” gerçekleşecek duruşmayı beklediğini ve durumunda herhangi bir gelişme olmadığını belirtiyor.) Ya Albay Suyunaliyev? Bişkek’e döndü mü, yoksa dağlarda mı kalıyor hâlâ? (Av. Yılmaz, Suyunaliyev ve diğer Kırgız gönüldaşların iyi ancak hâlâ dağlarda olduğunu ifade ediyor.) Anlıyorum.
Bugün, şayet herhangi bir sorunuz yoksa, 22 Haziran 2011 tarihli Le Monde gazetesinin 25. sayfasında yayınlanan bir “anma yazısı” vesilesiyle konuşmak istiyorum. Anma yazısı olarak kaleme alınmış sözkonusu makalede bahsi edilen kişi, 26 Mayıs 2011’de Cenevre’de gerçekleşen bir araba kazasında ölen Didar Fawzi Rossano’ydu. Öldüğünde 90 yaşındaydı.
Zengin bir yahudi ailesinin kızı olarak, 1921 yılında Kahire’de doğdu Didar Fawzi. Babası, Merkez Bankası’nı yönetiyordu. Mısır’ın kraliyetle yönetildiği demde doğup büyüyen Didar Fawzi, 1940’lı yılların başında bir militan olarak devrimci mücadeleye katıldı. Eşi Osman Fawzi ise bir subaydı. 
1954’de Paris’e giderek, bir diğer Kahire doğumlu yahudi olan Henri Curiel’in yönettiği komünist örgüte katıldı. Henri Curiel, o sıralar, Cezayir’deki bağımsızlık savaşını destekleyen Solidarité (Dayanışma) hareketinde organizatörlük yapıyor ve Cezayir Millî Kurtuluş Cebhesi’ni (FLN) aktif olarak Fransa’da temsil ediyordu. Didar, Cezayir Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen bu örgüte katılır katılmaz, silah sevkiyatında Cezayirlilere yardım etmeye başladı. Cezayirliler her adımda güvenlik güçlerince kontrol edildiği için, FLN özellikle Cezayirli olmayan normal Fransızları bu işte kullanıyor, Didar da bunlardan biri olarak çantasıyla silah ve evrak sevkiyatı yapıyor, sınırdan kolayca geçiyordu. Bu yüzden, sömürgecilik karşıtı diğer kadın militanlarla beraber, 1960 Ekim’inde La Roquette hapishânesine konuldularsa da, 1961 Şubat’ında buradan kaçmayı başardılar. Bu kaçış, o zamanlar çok büyük bir skandala sebeb oldu. Fotoğrafları gazetelerin ön sayfalarına basıldı. Böyle olunca, Didar Fawzi ve arkadaşı Helene Cuenat, gizlice Fas’a kaçmak zorunda kaldı. Lyon’dan bir diğer FLN destekçisi Jean-Marie Boeglin da onlara refakat etti. Bir diğer ifadeyle, bu iki hanımın kaçmasına Cezayir Millî Kurtuluş Cebhesi (FLN) unsurları yardım etti ve onları himâyesine aldı.
Cezayir 1962 yazında bağımsızlığını kazanınca, Didar Cezayir’de kaldı ve Abdülaziz Bouteflika’nın başında olduğu Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesindeki Genç Gönüllüler bürosundan sorumlu mevkîye getirildi. Sonrasında onun sekreterliğini yaptı.
Diğer yandan, Didar’ın katıldığı örgütün lideri Henri Curiel ise, 1978 Mayıs’ında Paris’te düzenlenen bir suikast sonucu öldürüldü ve bu hâdise, militan bir döneminin sert bitişi olarak tarihe geçti.
Niçin bunlardan bahsediyorum? Çünkü aslında siyonist olan Didar Fawzi ve Henri Curiel, bugüne dek teferruatlı olarak sözetmediğim bazı önemli hususların ifadesine vesiledir.
Didar Fawzi ile bugüne kadar hiç karşılaşmadım. İşin aslı, onun da mensubu olduğu sözkonusu Curiel şebekesinden daima uzak durdum. Bunun ilk sebebi de, babamın 1967’de bana Curiel hakkında yaptığı uyarılardır. Bu demde babam, Venezüella Komünist Partisi temsilcilerinden olarak Paris’e geliyor. Curiel’le tanışması için kendisine bir randevu ayarlıyorlar. Babam da Curiel’le görüşüyor ancak görünüşünden, milliyetinden, hem Mısır’daki komünist parti kurucularından olup hem de Seferad yahudilerinden banker bir ailenin çocuğu olmasından vesaire hiç hoşlanmıyor. Babamın olağanüstü bir şübhe duygusu vardır, sezgileri müthiştir; size şöyle bir bakar ve işe yarayıp yaramadığınızı hemen farkeder, sezgilerinde de daima haklı çıkar. İşte benim Londra’da üniversite okuduğum o dönemde, babam beni Curiel hakkında uyarmış ve uzak durmamı telkin etmişti. Bir toplantı vesilesiyle Henri Curiel’i uzaktan ben de gördüm ama ondan uzak durdum.
 Didar Fawzi ve benzerleri hakkında çok da kötü şeyler söylemek istemiyorum aslında. Neticede, idealleri için savaşmış bir militandır Didar. Ne var ki, komünist ideolojisine rağmen onun aslen yahudi olması, kendisini siyonist İsrail devletini savunmak gibi bir noktaya –gizli veya açık- sürüklemiştir, bu sanki genetik bir miras gibidir.
Bunlar, tipik ırkçı siyonist şablonlara sığdırılabilecek kişiler değildir kuşkusuz. Fakat siyonizm meselesinde temel soru daima şudur: İsrail’e karşı mısın, değil misin? İşte bu kadar. Kabullenmenin olduğu yerde, siyonizm başlar. Bunlar da “kabullenmiş” kişilerdir.
Bu insanlar, komünizm maskesi ardında ve Sovyetler’e sempati duyarak, sadece Cezayir meselesinde değil, diğer birçok meselede de aktif rol almış bir şebekenin mensublarıydı: Güney Amerika’daki, tüm Arab dünyasındaki, biraz Asya’daki, Doğu Avrupa’daki siyasî meselelerle, özellikle siyasî mültecîlerin problemleriyle ilgileniyorlardı. Üsleri de Paris’teki bir manastırdı. 
Bunlardan uzak durduğumu söylemiştim, çünkü arkalarında bizce meçhul bir başka “şey” vardı. 
Legal veya illegal faaliyet gösterip de pasaporta ihtiyacı olan mültecîlere, herkese ama herkese sahte pasaport ayarlıyorlardı. Sadece Fransa’da ikamet eden veya Fransa’dan geçenlere değil, Arab dünyası başta olmak üzere, Avrupa’nın diğer yerlerindeki siyasî mültecîlere de bu imkânı sağlıyorlardı. 
Sonra bunların ardında neyin olduğunu keşfettik tabiî: Tüm bu faaliyetlerin arkasındaki güç, tüm bunların gözetimi altında gerçekleştiği mihrak, MOSSAD idi. Evet, yahudi burjuvazisi içinde müreffeh bir hayat sürecekken böylesi zorlu bir militan hayat süren Didar Fawzi ve Henri Curiel, bildik siyonistlerden olmayan ama kendi idealleri için tüm bunlara katlanan; hem sömürgecilik karşıtı, hem emperyalizm karşıtı, hem de –güya- siyonizm karşıtı mücadelenin müşküllerine bir ömür dayanan, mâneviyat anlamında kötü ahlâkî vasıfları da bulunmayan insanlardı. Yâni, kolayca kategorize edemeyeceğiniz insanlardı onlar.
Didar Fawzi Cezayir’e geldiğinde onun yahudi kökleri bilinmiyordu, ancak bilâhare bu öğrenildi. Ters giden birşeyler vardı ortada. Fakat casusluk yaptığına dair müşahhas bir delil bulunamadığı, yıllarca Cezayir için yararlılıklar gösterdiği ve işini gereğince yaptığı için, emekli edilip ülkeyi terketmesi rica edildi. Hâdise bir skandal hâline getirilmedi. O da Avrupa’ya döndü ve sonra Cenevre’ye yerleşti.
Dünyanın muhalif kesimleri Curiel’den sahte pasaport ve resmî evrak temin ediyor, bunların bilgisi de doğrudan İsrail’e gidiyordu. Bu ne kadar üst seviye bir “sızma”dır tüm muhaliflere! Orada burada muhalif insanlar, devrimciler tutuklanıyor, altını kazıyınca son noktada Henri Curiel’e ulaşıyordunuz. Didar Fawzi de onlardandı tabiî.
Cezayir’de bulunduğum bir sırada, tüm bu dönen dolapları çok güvendiğim bir Cezayirli istihbarat subayına anlattım, kendisi Fransa’da yaşamış eski bir gangsterdi ama bilâhare FLN’ye katılmış ve Fransa’daki ilk Fransız subay suikastini gerçekleştirmiş son derece temiz bir insandı. O da benim kaygılarımı paylaşıyordu ve bu gidişe bir dur demeyi, MOSSAD’ın kontrol ettiği bu şebekenin başı Curiel’i vurmayı plânladıklarını söylüyordu. 
Sadece onlar değil, Filistin Halk Kurtuluş Cebhesi (FHKC) olarak biz de bu gidişe bir dur demek istiyorduk. Neticede bizler profesyonel militandık, kendimizi korumayı biliyorduk, ancak dünyanın diğer yerlerindeki devrimciler, özellikle Avrupa’dakiler bu insanlara başvuruyor ve sonunda deşifre olup takib ediliyor yahud yakalanıyorlardı. Cezayirlilerle bunu da konuştuk tabiî.
Curiel aleyhine her tarafta bir kampanya başlamıştı zaten. Kimileri de onu Sovyet ajanı olmakla suçluyordu. Ancak mesele o kadar da basit değildi. Bir yanda Avrupa’da bir kanser gibi devrimciler kuşatılıyor ve bitiriliyorken, diğer yanda Curiel gibi “iyi” bir adam vardı bunun sorumlusu olarak gösterilen. 
Öyle ki bu adam, yâni Curiel, Fransa’da hapse düştüğü yıllarda, Ramazan ayı gelince hapishânedeki Hıristiyan, yahudi veya ateist herkese “biz de Müslümanlarla birlikte oruç tutacağız” demiş, diğerleri en fazla birkaç hafta dayanırken, Henri Curiel tüm bir Ramazan ayını oruçlu geçirmişti.
Anlaşılacağı üzere, Curiel gerçek bir liderdi, müthiş karizmatikti. Bir diğer deyişle, onu devrimcilerin öldürmesi öyle kolay bir iş değildi.
Şu oldu, bu oldu ve sonunda Henri Curiel Fransa’da öldürüldü. Curiel’i kimin öldürdüğü hâlâ meçhuldür. Filistinliler desen değil, Cezayirliler desen değil, KGB desen değil, ama neticede birileri onu ortadan kaldırdı. Ne olduğunu bilmiyoruz. Bu suikast, Curiel’in kurduğu şebekenin de sonu oldu. Gerçi orada burada temsilcileri oldu fakat bir daha asla eskisi gibi olmadı.
Didar Fawzi ve Henri Curiel hakkında bu vesileyle söylemek istediğim şey, düşmanı asla küçümsemememiz gerektiğidir. Onlar, öyle para peşinde koşan “emperyalist piçler” olmayabilir her zaman. İdealistleri de vardır. 
İdeolojilerine samimiyetle bağlı insanlar vardır. Biliyorsunuz, siyonizm de bir ideolojidir. Onun da samimi bağlıları vardır. Aynı husus, düşman kampındaki her ideoloji için de geçerlidir. CIA içinde de prensiblerine sıkı sıkıya bağlı ve Amerikan dünya görüşü için ölmeye hazır insanlar vardır. Yalnızca bizim değil, onların arasında da bu tür “prensib sahibi” insanlar bulunduğunu asla unutmayalım. Henri Curiel ve Didar Fawzi gibiler de, işte kendi davaları için ölmeye hazır böylesi samimi idealistlerdi. Anti-emperyalizm ve anti-kolonyalizm gibi davaların insanları oldukları kadar, hepsinin gerisinde “siyonizm”e hizmet ediyorlardı. Cemal Abdünnasır, aynı zamanda Mısır komünistlerinin ileri gelenlerinden olan Henri Curiel vasıtasıyla –lâzım olduğunda- İsrail’le gizlice temas kurabiliyordu meselâ.
Propaganda başka birşeydir, biliyorsunuz. Hani, “aşağılık ve çıkarcı emperyalistler, ahlâksız düşmanlar” falan deriz. Yalnız, bu o kadar kolay halledilebilecek bir mesele değildir. Bazen başkalarının propagandası kadar, kendi yaptığımız propagandaya da inanıyoruz. Lâkin, herkes o kadar “aşağılık” değil. Düşmanı iyi tanımalıyız; gerçekten “aşağılık” olanlarıyla “samimi” olanlarını, davaları uğruna kendilerini fedâ etmeye hazır olanları ayırdedebilmeliyiz.
Türkiye insanı da bunu unutmamalıdır. Kemalist generaller arasında da böylesi samimi insanlar vardır. Henri Curiel meselâ, bir yandan siyonizme hizmet ederken, aynı zamanda birçok kişiye de candan ve gerçekten yardım etmiştir. Didar Fawzi de, entellektüel kapasitesi olan, dürüst olan, kendi idealleri çerçevesinde yüksek ahlâkî meziyetleri olan böyle bir insandı, evet, ama aynı zamanda da bir düşmandı.
Allahü Ekber.
25 Haziran 2011
İngilizceden Tercüme: 
Hayreddin Soykan