Sizi bu kadar geç aradığım için kusura bakmayın ancak daha önce arama fırsat bulamadım.
Hava tuhaf, diğer yandan da birçok problemle boğuşuyorum.
(Carlos, cezaevi idaresi tarafından kontrol amacıyla kendisinden alınan bilgisayarının aradan epey bir zaman geçtikten sonra “dün” geri verildiğini, bilgisayarında problem teşkil edecek hiçbir şey bulunmamasına rağmen ve üstelik beş dakikada halledilebilecek bir mevzu için bu şekilde taciz edildiğini, bu tür tacizlerin de cezaevi idaresine Paris’ten gelen emirler yüzünden yaşandığını, Paris’teki bazı insanların kendisinden hoşlanmadığını ve sürekli böyle küçük bahaneler icad ederek kendisini rahatsız etmeye çalıştıklarını ifade ediyor. Cezaevinde herkese internete girme izni verilirken, kanun dışı hiçbir şey yapmamasına rağmen, sadece kendisine ve kendisi gibi bir-iki kişiye bu iznin verilmediğini ekliyor.)
Her neyse…
Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, fakat Carlos dilerse, 12 Haziran 2016 tarihinde ABD’nin Orlando şehrinde homoseksüellerin gittiği bir gece kulübüne yönelik olarak Ömer Metin adlı Afganistan kökenli Amerikan vatandaşı bir Müslüman tarafından düzenlenen ve 50 kişinin öldürüldüğü, 50 kişinin de yaralandığı saldırı hakkında konuşabileceğini söylüyor. Aynı şekilde, 16 Haziran 2016 tarihinde İngiltere’nin Birstall şehrinde Thomas Mair adlı neo-nazi bir saldırganın bıçaklı saldırısı sonucu ölen İngiliz İşçi Partisi kadın milletvekili Jo Cox hakkında da konuşabileceğini ifade ediyor.)
Evet, doğru, hakkında konuşulabilecek, bir “gay” gece kulübünde kendi aralarında eğlenen homoseksüellere, pardon “gay”lere karşı gerçekleştirilen Orlando katliamı gibi, aynı şekilde, İngiliz İşçi Partisi üyesi bir milletvekilinin öldürülmesi gibi birçok aktüel hâdise var.
Fakat bunlardan önce hakkında konuşmak istediğim şey, İngiltere’nin Avrupa Birliği’ni terk etmesi ihtimali, İngilizlerin bu birliği terk etmek istemesi olacak… Ancak diğer taraftan, İskoçların ve Gallerlilerin ise Avrupa Birliği’nde kalmak istemesi… Kuşkusuz bunun sebebi, İskoçların ve Gallerlilerin İngilizlerden çok daha “Avrupalı” olması değil, yalnızca İngilizlerden “ayrı” olmak istemeleridir…
Kuzey İrlanda’ya gelince; burası tamamen sun’i bir ülke zaten ve böyle bir cumhuriyetin varlık sebebi de nüfusunun çoğunluğunun katolik olmamasıdır. Bu sun’i ayrılık da İrlanda’da katolikler çoğunluğu teşkil ettiği için doğmuştur ki, sırf bu yüzden İrlanda’dan ayrı bir devlet kurulması da bence doğru değildir.
İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun yeniden eylemlere başladığı demde, -1973’de- İrlanda’da bir protestandı meselâ cumhurbaşkanı. Halk için ayrılık sebebi falan değil ki böylesi dinî mülâhazalar. Şimdi Londra’da belediye başkanı olan insan, Sadık Han, Pakistanlı bir Müslüman meselâ; karısı da, çocukları da Müslüman olan birisi. Üstelik, Londra’nın çoğunlukla Müslüman olmayan sâkinleri de bu Müslümana verdiler oylarını. Burada, dinî mülâhazalara değil, bu Müslüman insanın herkesin çıkarına olan programına itibar ettiler; hepsi bu.
Neyse…
Tekrar ABD’deki silâhlı saldırıya veya İngiltere’deki bıçaklı saldırıya dönersek; bunlar hemen sansasyonel bir haber oldu tüm dünyada. Ne var ki, böylesi hâdiseler Suriye ve Irak’ta, o sun’i ülkelerde de yaşanıyor her gün! Türkiye’de de hâkezâ, her gün böylesi saldırılar yaşıyorsunuz. Kaldı ki, ABD’de, buralarda olduğu gibi öyle yoğun, ultra-modern, ölümcül bombardımanlar altında yaşamıyor insanlar!
Ve savaş da, mücadele de devam ediyor hâlâ.
Felluce… Felluce, oldum olası köktendinci Müslümanların kalesi olagelmiştir ve 1970’lerde bile yoldaşlarımla oraya gitmekten çekinirdik meselâ biz. Irak’ın o sıcak havasında yanımızda Avrupalı kızlar olurdu ve başını örtmeyen bu kızların hafif giysileri olurdu üzerlerinde, bu yüzden oraya gitmemek en iyisi diye düşünürdük.
Şimdi dünyanın tüm güçlü orduları, en modern silâhlarla donatılmış olmalarına rağmen, yine de Felluce gibi kendileri için tehlikeli gördükleri bir yere gitmeye cesaret edemiyor, kendi yerlerine Şiî milisleri, bir kısmı suçlulardan oluşan bu milisleri ve paralı askerlerden oluşan Irak ordusunu gönderiyorlar.
Felluce’ye saldıran bu güçler, “Felluce bugün düşüyor, Felluce’ye bugün giriliyor!” şeklinde yayın yapmalarına rağmen, gerçekte hiçbir şeyi kontrol falan ediyor değiller ve buradaki direniş, içerideki mücahidlerin direnişi, Baasçıların direnişi daha uzun bir süre devam edecektir. Üstelik, korku, davaları için kendilerini fedâ etmeye hazır bu direnişçilerin saflarında değil, onların karşısında olanların saflarındadır!..
Her neyse…
Az önce İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkma durumundan bahsetmiştim. İnşallah İngiltere’nin bu tutumuna bakıp Türkiye de bundan bir ders çıkartır ve Avrupa Birliği’ne girme çabalarından vazgeçme kararı alır nihayet. Türkiye zaten tam bağımsız bir ülke değil. Kalan o küçük bağımsızlığını da yitirecektir şayet Avrupa Birliği’ne katılırsa.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerçek bir liderdir ve düşman da kabul etmeye mecburdur bunu. Ne bir kukla ne de bir korkaktır kendisi. Maalesef aldığı bazı pozisyonlara ve kötü danışmanlarından dolayı yaptığı bazı yanlışlara katılmıyorum, ancak bu insan ülkesini seviyor ve ülkesi için -elbette kendi tarzında- en iyisini yapmaya çalışıyor. Bir ülkede ekonomik kalkınma varsa, bundan kuşkusuz sizin aileniz ve çocuklarınız da yararlanır, normaldir bu ve böyle diye Erdoğan gibi bir insana öyle yozlaşmış, yolsuzluğa bulaşmış ve sırf kendi çevresinin çıkarını düşünen bir politikacıdır denilemez.
(Carlos, Alman Meclisi’nde alınan “Ermeni Soykırımı” kararını eleştiriyor ve bunun bir oyun olduğunu vurguluyor. “Soykırım” kelimesinin yanlış olduğunu, sonuçta bunun Sabetaycı hainler tarafından istismar edilmiş bir “sürgün” olduğunu, tarihte sayısız halkın savaşta yenilen tarafta yer aldığı için sürüldüğünü vurguluyor.)
Türkiye ne yapıp edip bağımsızlığını tekrar kazanmalı; bu süreçte komşularıyla, aynı şekilde Avrupalı komşularıyla da iyi ilişkiler kurmalıdır.
Sonuçta gelmek istediğim nokta şudur: Emperyalizmin sömürüsünden kurtulmanın yolu, bu “sistem”in çökmesidir.
Diğer yandan, Müslüman Türkler ve Kürtler de dahil halkın çoğunluğu tarafından desteklenen Gönüldaş Erdoğan’ın da, halkın büyük çoğunluğuyla beraber azınlıkların tüm haklarını da “aynı zamanda” tanıyarak –ki demokrasi işte budur- Türkiye’ye barış getirmek gibi bir şansı vardır. Ancak böyle olduğu takdirde Erdoğan, cumhuriyetçi yeni Türkiye İmparatorluğu’nun devlet başkanı olabilir.
Bu arada, Kumandan Mirzabeyoğlu’nu düşünüyordum geçen gün. O’nu Türkiye’de iktidar mevkiinde göreceğim günü dört gözle bekliyorum. Gerçekten! O’nun gibi bir insanın iktidar pozisyonunda olmasına çok ihtiyacı var Türkiye’nin. İnşallah Gönüldaş Erdoğan da okur bunu.
Allahü Ekber.
18 Haziran 2016
Baran Dergisi 493. Sayı