Diyarbakır’da HDP İl Başkanlığı önünde evlatlarının akıbetini sorgulayan annelerin çığlığı yankılanıyor! Her birinin esmasında kendi annelerimizden bir nişan görüyoruz. Her hâlleri ile zulme meydân okuyorlar. Sözleri kurşundan ağır, yürekleri yanık! Nesebini tuttuklarının hesabını soruyorlar!

Sahaya sürdükleri Abdullah Öcalan, kendisine verilen görevi tamamlayamadan İmralı’da nadasa çekildi! Öyle ya, neredeyse onu “Kürtlerin Peygamberi” ilan etmişlerdi. Bu yüzden “Apo’nun Ayetleri” kitabını yazdı Selim Çürükkaya.

Şükrü Gülmüş, “PKK mekanizması içinde tüm kadrolar suça bulaştırıldı, her kadro kendi yoldaşının ajanı, hâkimi ve savcısı oldu; infazına gerekçe oluşturdu ya da infazını gerçekleştirdi. PKK’yı gerçek bir parti işlerliğine kavuşturmak isteyen herkesin ipi çekildi, çadırlarda ölü bulundu, boğazlandı, kurşuna dizildi, sonra da parti şehidi ilan edildi.”1 der. Öcalan ile görüşme notlarından edindiğimiz bilgilere göre PKK içinde 15.000’i aşkın iç infaz yapıldı. (25 Temmuz 2008)

Bütün bunlar niçin yapıldı?

Elbette Atakürt için. “Atakürt, Kürtlerin kurtarıcısıydı!” Gencecik Kürt kızlarının bir kısmı onun sunak kurbanı oldular. “Çözümlemeler” adı altında sunduğu görüşler PKK’lıların vazgeçilmez yasaları haline getirildi.

Atakürt, “Her şeyi bilir!” Her şeyden de haberi olur! Avrupa, Amerika ve hatta İngiltere’ye giden, kendini PKK’ya yakın hisseden her Kürt, Apo’nun nasıl büyük birisi(!) olduğunu oralarda gözleriyle görür ve yaşayarak temaşa eder. Tabiî bu arada: “Vay be, şu Abdullah Öcalan’da neymiş? Demek ki ‘bir Kürt’de dünyaya bedel’ olabiliyormuş demekten de kendini alamaz!” Sonra, PKK’lılardan gördüğü yakın ilgiyi de hesaba katarak, “Kürdün Kürt’ten başka dostu yoktur!” kervanına katılır. O kervana katılmak kolaydır; ama çıkmak zordur! Gittiği her yerde “Apo’nun ayetleri” ile karşılaşan, onun koskoca ülkeleri nasıl dize getirdiğini görenler, yaptıklarını inkâr edemezler! İş-güç sahibi mi oldun, ekmek aş mı buldun? “Hepsi Apo’nun sayesinde!” O ki, karargâhını Suriye’nin Beka Vadisi’ne kurarak koskoca TC’ye kafa tuttu. Kürtler için her şeyi yaptı! Hakkında yakalama kararı çıkarttılar. Yakalandı. Onun için kendini yakanlar bile oldu. “Daha biz onun heykelini dikeceğiz, heykelini” diyenler partisi, önderleri Apo’ya “Can feda.” derken, Kürt anneler kapılarına dayandı. “Biz evlatlarımızı istiyoruz!” dediler.

Çok şey mi istediler?
Elbette hayır!

Milletimiz üzerine musallat edilmiş belanın vahametini göstermesi açısından Diyarbakır’da Kürt annelerin başlattığı mücadele çok önemlidir.

Diyarbakır Anadolu’dur!
Kürt annelerinin verdiği mücadele, önderlik mavalları ile ihdas edilmiş putları yıkma mücadelesidir!

Her alanda ve her yerde olduğu gibi burada da söz İbda Mimarı’nın:

“Aşağılık bir devrin propagandasına göre ayarlanmış bir tarih yerine, gerçek bir tarih ilmi ve tarih felsefesi ortaya konulmadıkça, günün ruhî ve sosyal meselelerine gerçekçi bir yaklaşım mümkün değildir... Bu çerçeve içinde, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulan düzenin kademe kademe İslâm düşmanlığı çehresini göstermesine nazaran; şayet Türkiye Cumhuriyeti şu veya bu sebeple kurulmasaydı, Anadolu harekâtı öncesi söz konusu olan Kürt devleti kurulması gündeme gelecek, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu’da yüklendiği rolün düzeni, kademe kademe Kürdistan’da gerçekleştirilecekti...”2
 
Dipnotlar
1-Sükrü Gülmüş Temmuz 2004 Nasname.
2- Salih Mirzabeyoğlu, Adımlar /-1984’den 1996’ya-, İBDA Yay., İstanbul 1997, s. 130-184


Baran Dergisi 662. Sayı