İslâm tarihinde İslâmî birikime sahip olmak bakımından insanlar iki kısma ayrılmaktaydı: Havas ve avam. Havas, İslâmî ilimlere yönelmiş, dil ve tarih şuuruna mâlik, âlet ve âlî ilimlere vâkıf olmuş, hocalardan istifade etmiş, kitaplarla buluşmuş, okumuş ve nihayetinde İslâm hakkında behresini doldurmuş, onu kendi kapasitesi ve eğitimi miktarınca kuşanmış kimseleri ifade etmektedir. Avam ise, ister şahsî temayülü ister zaruri sebeplerle İslâmî ilimlere yönelmek yerine sade bir hayat yaşayarak, ticaretiyle, sanat yahud zanaatıyla meşgul olmuş, İslâm kültüründen nasiplenmiş olsa da bu nasiplenme “genel kültür” seviyesini aşmamış, işiyle, aşıyla, evlâdıyla meşgul olarak hayatını idame ettirmiş geniş kitleleri ifade etmektedir. Müslümanlık tarihi vetirede “bilenlerin konuşup, bilmeyenlerin bilenlere tâbi olduğu” bir usûl ile böylece hayata intibak etmiştir.
Günümüzde sosyal, siyasî, iktisadî, ilmî vb. alanlarda hayat farklı kabuller üzerine inşa edilmektedir. Bunun sebepleri ve bu neticeye nasıl gelindiği bahs-i diğerdir. Fakat bugün artık kız olsun erkek olsun herkes on iki yıllık zorunlu bir eğitim döneminden geçmekte ve kitle iletişim cihazlarının âdeta bir an boşluksuz olarak muhatabı olmaktadır. Söz konusu durum, komünizmden faşizme, liberalizmden feminizme, hadîs inkârcılığından mezhep münkirliğine sayısız her bâtıl fikrin, ideolojinin, -izm’in bir şekilde ve farklı oranlarda insanların, gençlerin gündemine dahil olmasına sebebiyet vermektedir. Siyasetten iktisada, tarihten içtimaiyata, müzikten her tür sanat ve spor faaliyetine, bilimden teknolojiye… Artık herkes her şeyle bir miktar ilgili, pek çok konuda da bilgilidir. Seyahat imkânları artmış, lisan bilmek, farklı kültürlerle irtibat kurmak gibi işler neredeyse sıradanlaşmıştır. Bütün bu hercümerç içerisinde Müslümanın ciddi bir İslâmî müktesebattan mahrum olduğu, zihni ve kalbi türlü türlü ideoloji ve izmlerle doldurulurken, diniyle aynı oranda doldurulamadığı ve hemen her alanda bir manevî buhranın yaşandığı görülmektedir.
İzlenen yolun, eğitim ve kültür politikasının, Batı mukallidi ilim anlayışının doğruluğu yanlışlığı bir tarafa, madem ki bugün artık asgari on iki sene eğitim gören, dünyanın her faaliyetiyle sosyal mecralar vasıtasıyla her an münasebet içerisinde olan insanların dünyasında yaşıyoruz, o vakit bu toplumda -bilhassa genç nesilde- artık hiç kimsenin avam olduğuna hükmedemeyiz. Bu eğitim ve etkileşim ağı içerisinde dini bilgi kendisine bir şekilde yer bulamıyorsa bundan evvela bu müfredatı, sistemi tanzim edenlerin ve ardından da her şeye vakit ayırırken dinine vakit ayırmayan bireylerin mesul olduğunu ilan ve kabul etmeliyiz. Avamı olmayan bu dinin artık cahili de olmamalıdır. Mesela sabahtan akşama feminizm, futbol, moda vb. şarkısı dinleyen Müslümanların, İslâm’ın ne olduğuna, hayatı nasıl anlamlandırıp nasıl bir yaşantıya mükellef kıldığına dair ne dediğini öğrenmeye çalışmaması mazur görülebilir bir şey olmasa gerek.
Kadim tarihimizde cehaletin mazeret olduğunun bazı âlimler tarafından dile getirildiği malumdur. Bu mazeret, bilgiye gerçekten ulaşamayan ve cehalete tabir caizse mecbur olanlar için mazerettir. Yoksa her türlü bilgiye erişip, her tür tartışma ve eğlenceye vakit bulup, her tür bilgi imkânına sahip olduğu hâlde dinî bilgiye ulaşmamayı, kendisini bu aslî mükellefiyet sahasında geliştirmemeyi yine kendi iradesiyle tercih ederek iradî cehalet yaşayanlar için mazeret değildir. Eğer iradî cehalet de bir mazeret kapısı olsaydı, o vakit bu dinin mazuru olmayan hiç kimse olmazdı.
Mademki zaman herkesi okur yazar, çok dilli, çok kültürlü, eğitimli kılan bir vasata erişti. O vakit, bu donanımlı hâliyle din cahili olanların kendilerine ne denli bir zulümde bulundukları fark edilmelidir. Bugün meslek, meşrep, mezhep fark etmeksizin her gencin, söz konusu imkânlara ve eğitime dâhil olan her bireyin itikâdını tafsili olarak öğrenmesi aslî bir mükellefiyet ve zarurettir. Bu mükellefiyetten bile isteye uzak kalan kişinin bundan mesul olacağı, kendisini kendi eliyle tehlikeye attığı bilinmelidir. Evet eskiden akideyi bilmek olmazsa olmazdı, fakat bugünkü imkânlar ve sorunlar birlikte düşünüldüğünde İslâm itikadını etraflı olarak bilmek, öğrenmek, her şeye vakit ve bütçe ayrıldığı gibi buna da vakit ve bütçe ayırmak ötelenemeyecek bir şarttır.
Aylık Dergisi 206. Sayı Kasım 2021